Şu iç burukluğunu bilir misiniz? Çok sevdiğiniz, içinizin titrediği bir insan vardır ve politik bir konu açıldığında sizin asla onaylamadığınız şeyler söylemekte, kendi politik duruşunuza “karşı cephe” diyebileceğiniz bir yerden konuşmaktadır.
Belki çocukluk arkadaşınız, belki kardeşiniz, belki de uğruna pek çok şey bağışlamaya hazır olduğunuz bir sevdiğinizdir bu. Sizden uzakta olduğu süre içinde görüşleri başka yöne doğru evrilmiş, farklı bir dil geliştirmiştir. Yabancılık duyduğunuz, reddettiğiniz simgeleri sahiplenmektedir. Hatta o günkü politik ortamda sizin taraf olduğunuz politik projeye karşı bir projede yer almaktadır.
Belki de bulunduğu yerden bakarken sizi ve sizin gibileri ihanet içinde görmekte, siz ve sizin gibiler için takılmış olan etiketleri benimseyip karşı grup tarafından geliştirilmiş yalan yanlış bir algı ve anlatıyı sahiplenmektedir.
Kuşkusuz ki sevdiklerimiz bizden farklı görüşler taşıyabilirler ve doğrunun tek sahibi biz değilizdir ama farklı görüşlere saygı konusunda da bir sınır vardır. Başka insanların ölümü demek olan savaşı kışkırtan, militarist, darbeci ve ırkçı çağrışımları olan görüşlerin saygıyı hak etmeleri, onlarla diyalog içinde olmak mümkün müdür?
İşte burada kritik nokta başlamıştır benim için. Böylesi durumlarda öncelikle karşımdaki kişinin böyle bir boyutu göremiyor olduğunu varsayarak bunu göstermeye çalışırım. Cephe almadan, hırçınlaşmadan bazı sorular ortaya atarım.
Aslında farklı bir paradigmadan bakanlarla politik tartışma dünyanın en zor işlerinden biridir ve insanın kendini doğru olarak anlatabilmesi ve kendini tam da anlatamayan bir başkasını sınırlı bir dil yeteneği içinde anlayıp tartışmayı sürdürebilmesi biraz ip cambazlığı gibidir.
Çoğu zaman politik tartışmalar insanın içini acıtır. Karşıdan gelen cümle ürkütücü yan anlamlar taşımakta ve bizi acıtacak bir çağrışım için tetiğe basmaktadır.
En hassas nokta bütün bu husumetler sırasında ölen insanlar, işlenen politik cinayetlerdir. İçimizi acıtan, bizleri derin bir öfkeyle dolduran bu cinayetleri özdeşleştirdiğimiz politik taraf içinden birileriyle nasıl sakin ve saygılı bir görüş alışverişi içinde olabiliriz? Bir başka açıdan bakınca ise insanların bir görüşe taraf olmaları biraz da rastlantılarla ilgili.
Pek çok kişide politik bilincin ciddi okumalar ve sorgulamalarla geliştiğini söyleyemeyiz. Rastlantısal olarak içinde yer alınan grup dışında bir yandan da egemen düşüncenin, paylaşılmış “büyük anlatı”nın saldırısı var.
Irkçılık ve ayrımcılığın bir biçimde yaygın düşüncenin parçası haline geldiğini, bu kavramları kötü diye niteleyen insanlarca bile içselleştirildiğini söyleyebiliriz.
Hepimizin kendimizi daha rahat hissettiğimiz politik gruplar var. Bizim gibi düşünen insanlarla diyalog keyifli ve rahattır. Bu çevrelerde söylediklerimiz onay görür genelde. Leb denmeden leblebinin anlaşıldığı, kodlarını çok iyi bildiğimiz kendimizi rahat hissettiğimiz ortamlardır bunlar.
Bizim sevdiğimiz kişileri onlar da sevmekte, bizimle aynı yazarları okumakta, benzer bir belleği paylaşmaktadırlar. Sonra bir gün kendimizi başka kodlarla konuşan bir grubun içinde buluveririz. Bizim kahramanlarımız onların hainleri, bizim kutsallarımız onların küçümsedikleri olmuştur.
İşte esas marifet burada başlar. Karşımızdakileri ne ölçüde anlayıp (anlamak anlaşmak değildir) onlarla nasıl bir diyalog geliştirebileceğimiz biraz da bizim kendi görüşlerimizdeki tutarlılığımız ve sağlamlığımızla ilgilidir. Bir de “doğrunun sahibi” olmadığımızı idrak ederek düşüncelerimizin pencerelerini açık tutmamızı sağlayacak bir yüce gönüllülükle…
İnsanların bazı kalıpları benimseyip kendilerini rahatlattıkları bir bilgi kirlenmesi, düşmanlık ve kamplaşmadan medet umulan politik çıkar düzlemi içinde kaybolurken yanımızda olmasını istediklerimizin başka yerlerde bulunması içimizi acıtabilecektir.
Yıllar önce Türkiye’de Söz gazetesinde yayımlanan köşemin adı “Barış Açısı” idi. Bakış açısı sözcüğüyle oynayarak başkalarının durduğu yeri de dikkate alarak yeni bir tartışma dili oluşturmayı hedefliyordum. Geçenlerde Metis Yayınlarında çıkan bir kitabın başlığında bu kavramın kullanılması ve önsözde benim köşeme atıfta bulunulması beni nasıl mutlu etti anlatamam.
Gördüğümüz bariz adaletsizlikler karşısında nutkumuzun tutulup saldırganlaşmamız doğal ama bu ruh haliyle bir değişim yaratmamız oldukça zordur.
Sakin olmayı, karşımızdakileri şaşırtarak ikna etmeyi deneyelim derim ben.