Kıbrıslı Türk toplumu kendi seçtiği temsilcisini Avrupa'nın kalbinde görmek istiyorsa "çözüm" için örgütlenecek.
Dünyanın tanıdığı bir devletin ortağı ve öznesi olacak.
Çoğalacak, direnecek, yürüyecek barışa...
Söylenmeyecek yalnızca...
Barış politikalarına destek verecek.
* * *
Avrupa Parlamentosu'nda bir Kıbrıslı Türk parlamenter var.
"KKTC"yi temsil etmiyor.
Ama bir Kıbrıslı Türk…
Kıbrıs'ta barış istiyor.
Barış siyasetini temsil ediyor.
“Rum asıllı vekil” diye böğüren çirkinleri bir yana bırakıyorum.
Çok daha başka üzüntüm…
Yeni bir "evham" gelişti buralarda, "nasıl konuşurum ya da nasıl susarım da Türkiye'yi incitmem."
Kıbrıslı Türklerin hayatını adeta “Türkiye’nin haklarını korumaya” adamış gibi yaşamasını istiyorlar.
Kendi yurdunu sevmekten ürken bir kalabalık yaratıyoruz.
Kendi kendini yönetmeye utanan…
Kıbrıslı kimliğini “şeytanlaştıran” bir mühendislik bu!
* * *
Eylülde, Avrupa Komisyonu'na bir soru önergesi verildi.
"Türkçe dilinin Avrupa resmi dilleri arasına katılmasını hızlandırmak için Komisyon’un ne gibi adımlar atmayı planladığı" soruldu.
Türkçe’nin Avrupa Birliği’ne girmesi demek, çok sayıda insana iş imkanıdır, bir milattır.
Keşke olabilse…
Kim yaptı bu girişimi peki?
Kızılyürek.
O gün bunu kim takdir etti?
Kimseler!
Ne Türkiye'de, ne buralarda...
Konuşulmadı bile!
* * *
Önceki gün Avrupa Komisyonu’na yeni bir soru önergesi verdi, Niyazi Kızılyürek.
Türkiye'nin adanın kuzeyine yönelik dayatmalarını sorguladı.
Katılır ya da katılmazsınız.
Sever ya da sevmezsiniz.
Dili yaralayıcı, tahrik edici, aşırı olabilir, tamam…
Ama önergenin içeriğine yansıyan başlıkları sanki "ilk kez duymuş" gibi davranmak hiç samimi gelmiyor.
Kıbrıslı Türklerin endişesini, korkusunu, öfkesini hiç mi bilmiyorsunuz sahi?
Bu ülkenin sokaklarında, kahvelerinde, okullarında, devlet dairelerinde, çarşısında, esnafında, tribünlerinde, avlularında her gün dillendirilmiyormuş gibi tümü...
"Nüfus politikası"na dair tedirginlik hiç yokmuş gibi...
"Siyasal İslam Dayatması" kimseleri rahatsız etmemiş gibi...
İradeyi ve demokrasiyi esirleştiren ekonomik bağımlılık ya da dayatmalar aslında rüyaymış gibi davranılıyor.
* * *
Meselem şu.
Türkçe dilinin Avrupa ailesine katılmasını istedi diye "takdir" eden olmuyor, ne yazık...
Oysa...
Küstahlıkla suçlamaya ve hedef göstermeye boş durmuyor birileri...
Milliyetçiliğin, ırkçılığın, nefretin dilini çoğaltanlar çok daha cesaretli.
Barışa sahip çıkanlar ürkek, cılız, yalnız...
Buna üzülüyorum en fazla...