C. Hakkı Zariç
Savaşta geçti çocukluğum
Kırıktır içimin pencereleri
Sonra aniden bir kelebek belirir, olmadık sevinçlerin kapısını açar sakin kanatlarıyla. Bir güvercin havalanır göğe, bulutlara doğru yükselir döşündeki beyaz. Tutunduğu toprakta mutludur papatya; antik bir arya gibi salınır rüzgârın sesiyle. Masum olmak ve bunda ısrar etmek için ağaçlarla konuşmak gerekir belki de koşup onlara sarılmak ve hayret etmek mutluluklarına.
Kamaşan yıldızları gözlerinde saklamanın, defneden bir yatakta uykunun kollarına ağmanın mucizesini şaire sormak gerektir.
Külhanların ikiye böldüğü bir ülkenin hangi yarısını seveceğini, dünyanın bütün dillerinde sorar daha ilk şiirlerinden birinde Neşe. Büyük sorunun karşılığı sınırlar, tel örgüler, nöbetçi kuleleri, pasaport kontrolleri olarak geri döner. Kaçmak zorunda bırakılanlardan geriye kalanı yağma etmek mübahtır. Öte yakada bırakılan her şey için hayıflanmak yenik düşmez zamana. Oysa kimin çocukluğu kanamaktadır kim bilir görme mesafesi kadar uzakta geçen zamana. Bezden bebekler, ağaçtan atlar, telden arabalar girer rüyalarına ne kadar büyüseler de.
Ülkesi mermi sesleriyle ikiye bölünmüş Neşe Yaşın nereye giderse gitsin aynı düşün sözcükleri filizlenir kuytusunda. Sınırları aşıp barışın sesi çoğalsın diye çıkar sokaklara. Kalemini insanların bir arada yaşaması için çeker kınından. “Kuzey” ya da “güney” olarak ayrıştırılmış olsa da ülkesi, onun için tek adı vardır adanın: Kıbrıs. Ayrışmak ve düşman merkezli politikayı semirtmek devletlerin işidir. Barış için köprü oluşturmanın, geçişin ve kucaklaşmanın elçisidir şairler.
Kolombiya’da bir hapishanede yüzlerce tutsağa şiir okurken de aynı nedenleri çoğaltır Neşe Yaşın, Diyarbakır’da bir seminerde konuşurken de. Türkiye’deki bir tutsağa Çin’den kart atarken de aynı sadelikte güven verir, Lefkoşa’nın ya da İstanbul’un herhangi bir yerinde karşılaştığınızda da. Kimseniz olduğunu hissedersiniz. Kiminiz kimsenizdir Neşe Yaşın. Yıllardır Yenidüzen’de yazdığı Pazar yazılarında, şiirlerinde, romanında, konuşmalarında, sohbetlerinde, ev sahipliğinde, konukluğunda değişmez bu gerçek.
Bitmemiş şiirler yazar bu yüzden. Kendi hikâyesinden yola çıkar ama ötekisinin sesi çoğalır şiirlerinde. O yarımlık hissiyle kurcalar dizeleri okur. Kendini bulur bitmemiş şiirde, sakin dizelerde fiyakalı imgelerin asla uğramadığı o uyumlu matematikte, yeniden üretir şiiri okur. Mülkiyetten arınma ve hayatı paylaşma çabasını şiirlerine de yansıtan nadir şairlerden birisidir Neşe. Kötü olana karşı durmanın sözcüklerini tımar edip geniş ovalara, dağ başlarına, şehrin sokaklarına, adanın yalnızlığına armağan eder.
Bazen harfler kırılır, ürkek ceylanların gölüne konuk olur Neşe. Kırgın mevsimler boyu içinde kanar aşk. Yetmeyen dokunmaların seyrinde tılsım azaldıkça, bir sandal çırpınıp durdukça denizin kalbinde, “içli kabarcıkların iniltisi” siyah perdesini çektikçe içine kapanır şair. Aşkın yetmeyen sızısı çoğalır şiirlerinde Neşe’nin. Ufuk çizgisine bakıp içlenmenin ve zamanın sırlarına yenilmemek için doğrulmanın adımlarıyla geri döner kendine. Dizlerini karnına çekip yudumlar kahveciğini. “Adın/ Ne zamandan beridir/ bir başka kadının adını anımsatır?” Doru bir atın yelesinde dinlenen soruları kışkırtır ve sorar: “-Bir şiir kaç cehennemden doğar?-“ Beyaz kâğıtlara damlayan keder dolaşır dizelerinde, ruhunda çakan şimşeklerle yüzleşir, “Bilir ruhun tarih yazıcısı/ iyilerdir en kötü yaralayan”. Yine de uslanmaz, şiirle yoğurduğu hayatını derviş edasıyla vurur yollara, kanatan kırılan hatıranın üstüne “Yalınayak bir çile” gibi yürür.
Çok zaman mı geçti yoksa biz mi aldandık hoyrat yıllara. Nicedir kalbimize dokunan yeni şiirlerini bir arada görme isteğimiz kabarmıştı ki, “Üşümüş Kuşlar” kitabıyla yeniden çaldı kapımızı. Ayrıntı Yayınları, Neşe’nin yeni kitabıyla devam ediyor şiirdeki nitelikli yolculuğuna.
. . .
Sonra dalgın bir yaz ikindisinde irkilip eskiyenin yerini yokluyoruz. Büyüyen boşluk derin uçurumlar gibi yanıtsız duruyor. “Hatıra daha uzun hayattan” diyor Neşe. Kısa hayatımızın uzun hatıralarına dokunuyoruz, avlular serinliyor kuş sesleriyle. Yaralı sözcüklerin uzaktan getirdiklerini ekliyoruz hatıralarımıza.
Ve sonra Türkiye gerçeği başlar, bir faili meçhulü sorgular Neşe: “Diyelim ki öldürdüler/ Nereye gömülür yıldızlardan bakan?”
Pencereleri açık yalanlara karşı ayağa kalkar şair. Hepimizin adına seslenir Cumartesi günlerine ya da Suriçi’ne. “O güzel çocukları bekleme şehir/ cıvıl cıvıl öldüler onlar/ bir hayalin dallarına konar gibi”.
Dünya bir mülteci botunda batarken, kıyıya vuran çocuk cesetlerine buzdolabında saklanan çocuk cesetleri ekleniyor. İyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor yaşadığımız hayat. Nerede yorulduğumuza, nerede dinlenmek istediğimize bile şaşırıyoruz. Şiire çıkıyor yolumuz. Kalbi kırık ayrıntılar karşılıyor bizi “Üşümüş Kuşlar” kitabında.
“Ne Mutlu Türküm Diyene!” şiirinin yazıldığı bir evde, militarizmin övüldüğü, Mehmetçiğin şaha kalktığı bir coğrafyada karşı gelmenin şiirini yazdı Neşe. 74 Kuşağı’nın koparılmışlığı, yersiz yurtsuz kalmışlığı dile getirdiği şiirler kaldı bu güne. “Neden şehit yazarsınız gömütlerin taşına/ Onlar kurban değil mi?/ Kurban değil mi onlar?” dizeleriyle “Mehmetçik Kıbrıs’ta” şiirine karşı durdu Neşe, kuşağının diğer şairleriyle. Ret Cephesi 1978’de yayınladığı manifestoyla birlikte, Sanat Emeği gibi dergilerin de desteğiyle Türkiye’de, çevirilerle Londra’da ve dünyanın başka ülkelerinde ses buldu.
Kalbin yerinde hep bir uğurböceği taşıyor ve öyle yazıyor Neşe. Hayat bize ondan armağan şiirler sunmaya devam et!