BARIŞ ETE KEMİĞE BÜRÜNECEK,  EN UYGUN ÇÖZÜM BU...

Mehmet Çağlar


Döviz kuru ABD yaptırımları sonrası raydan çıkarken önceki gün tarihi zirveleri gördü. 
Türkiye yetkili makamlarından da dün bir döviz açıklaması geldi: 
"Döviz üzerinden Türkiye ekonomisine dönük bir algı oluşturulmak isteniyor"!
Kriminalize etmek bir egemen klasiğidir. Kontrol altına alamıyorsan, suçlu ilân edersin...

DOĞAYI ANLAMAK
Biz doğayı nasıl kavrıyoruz? Matematikle...
Demek ki, matematik doğayı doğru olarak kavrayabiliyor...
Fizik ile tasarlanan uçaklar, yüzen gemiler, binalar vs., bunlar hep matematiksel hesaplarla ayakta duruyorlar... 
Ekonomi de büyük oranda "matematik yapılı” olduğuna göre,
demek ki işin “iktisadilik” vasfını doğru ölçebilmekle "verimli" olana ulaşabilmek arasında bir paralellik var...

"SÜRDÜRÜLEBİLİR EKONOMİ"...
Peki! Nedir bu "sürdürülebilir ekonomi"?
Bazı kesimler tarafından sıkça gündeme taşınan bu “sürdürülebilir ekonomi” olgusunun açıklanabilmesi için, bir kere özellikle ve öncelikle ekonomideki "sürdürülebilirlik" kavramının matematiksel bir model olarak açıklanması şart!..

Örneğin “sürdürülebilir ekonomi”den bahsedilecekse, hangi koşulları göz önünde tutarak bu teorik bazdaki "sürdürülebilirliği" açıklıyorlar?

“Sürdürülebilir ekonomi”den bahseden kesimlerin, 
KKTC dediğimiz bu coğrafyada kamu borç stokunun, faiz yükünün ve döviz değerlerinin makul olduğunu kabul ettikleri bir dönem mi var?

Üstelik ölçülen GSYH değerleri de toplumsal refah açısından doğru bir ölçü değildir...
Ve hatta yanlış da ölçülüyor!

Yani ekonomimiz %35 dış kaynaklı bir finansla finanse edilecek,
Bütçe değerlerimizin %15'i hibe olarak alınacak,
Ve siz bu değerleri GSYH değerleri içerisine katıp, 
%2.4 gibi bir değerle büyüyoruz diyeceksiniz!

KKTC'deki ekonomik değerler ile sermaye yapısı arasında kurulan köprünün ayakları zaten sağlam değil...

Yine de diyelim ki eğer varsa bile bu yapının "sürdürülebilirliği",
O zaman da bunun, gerekli şartların da içerisinden nasıl türetileceğine dair "baz" oluşturularak izah edilmesi gerekmiyor mu?

“Sürdürülebilir ekonomi”yi hayata geçirmek için bulunacak koşulların ima ettiği noktada, sendikacılara ve toplumun diğer tüm kesimlerine,
O konjonktürde,  şu vadede (örneğin 5 yıl), böyle bir dinamiğin sürdürülebilir olduğunu terimlerle ifade edecek bir “kitabi” denge noktasının da tanımlanması şart değil mi?

Bütün bunların sonrasında da “sürdürülebilir ekonomi”nin "yaklaşık bir tutarlılık" içinde kalmasını sağlayacak olan normların, toplumsal alışkanlıkların, kanunların, yasaların ve yeni bir birikim rejiminin temellerinin somut olarak atılması ve uygulamaya konulması olmazsa olmaz değil midir?

PERFORMATİK ETKİNLİK
Demek istediğim, sürdürülebilir bir ekonomik yapı olasılığı varsa ya da olacak olsa bile bu coğrafyanın içinde bulunduğu koşullarda, bu koşulların ve gerekliliklerin planlanması, eğitim sisteminin, yani insan yetiştirme sisteminin bu koşulları uygulayacak insan kaynağını yetiştirmek üzere örgütlenip fonksiyonel hale dönüştürülmesi, düşünceden bilgiye, tarımsaldan sanayi ve teknolojiye kadar her türden üretimin artırılması ve gerçek anlamda bir dış sermaye yatırımının ülkeye gelmesini sağlamak gerekir...

Kısacası, ekonomik planlama yapabilmek performatif bir etkinliktir!
Aynı lisan gibi...
Lisan bilmek, o dili kullanabilmekle ölçülür...
Rasyonalitesi budur...

TÜREV
"Risk"in bir meta olarak değerlendirilmesi ve "riskin" metalaştırılmış halini bir örnekle izah etmeye çalışayım:
1974 sonrası biz ne yaptık?!
Tasarruf belgeleri ürettik...
Sonra birileri kesin tasarruf belgeleri üzerinden taşınmaz mallara koçan üretti ve mülkiyet hakkı verdi...
Bu türevdir...

Önce Kuzeydeki mal mülk üzerine tasarruf belgeleri üretilip dağıtıldı...
Sonra bu tasarruf belgeleri üzerinden koçanlar verildi...
Bu koçanlar artık birer metadır.
Sermaye birikimi bünyesinin bir parçasıdır...
Dolayısıyla artık bu riskin iadesi mümkün  de olmaz...
Ama ne olur? 
Fiyatı konuşulur...

İşte! 
“Taşınmaz Mal Komisyonu” ya da gündelik hayatta halk arasında kullanıldığı şekliyle “Mal Tanzim Komisyonu”, bu yaratılan riskin hukuki boyutunu ve riskin fiyatını çözmek/belirlemek için Avrupa Birliği tarafından kabul görüyor(du)...

Ama bu bağlamda bir "metalaştırma", hem barış çabaları hem de Türk tarafı için ciddi bir risk teşkil ediyor!

Peki ama bu arada Kıbrıslı Türkler ve yaşamlarını Kıbrıs’ın kuzeyinde sürdürüp bu ülkede yaşamak isteyenler için tehditler, olanaksızlıklar ve riskler ne zaman fırsatlara dönüşecek?

Barış ete kemiğe bürünecek, en uygun çözüm bu...