Büyük heyecan ve beklenti yaratan barış görüşmeleri sekteye uğradı. Zaten bir süredir iyi gitmiyordu. Bu durum Kıbrıs’ın her iki tarafında çözüm ve barış beklentisi içinde olanlar açısından moral bozucudur ve medyaya yansıyan tepkileri de anlamak mümkün.
Tepkileri abartmak, görüşme masasından ilk kimin kaçtığını ispat etmeye çalışmak ne kadar anlamlı olur? Barış kuruculuğu bir görüşmeye yada bir masaya mı bağlı? Ya da liderlerin ruh hallerine takılıp kalmalı mıyız? Öte yandan ilk defa mı görüşmeler sekteye uğruyor?
Bu sayfada sık sık barış gazeteciliğinden söz ettik. Geleneksel gazetecilik kodlarının, barış düşüncesinin toplumlarca algılanmasına engel olduğunu vurguladık. Kıbrıs Türk medyasının büyük bölümü ne yazık ki son görüşme krizinde geleneksek gazetecilik reflekslerine demir attı.
Sadece tutarlı bir şekilde görüşmelere karşı çıkan medya grubu değil, çözüm çabalarını samimi olarak destekleyen, iki toplum liderinin performansını takdir eden gazeteci grubunun da önemli bir oranı masa krizi sonrası adeta fabrika ayarlarına geri döndü. “Masadan kaçan taraf her zamanki gibi Rumlardır, egemenliği paylaşmak istemezler, eşitliği kabul etmezler, hala daha Enosis’e inanırlar” diye özetlenecek klasik söylemle bu grup farketmeden, karşı oldukları çözümsüzlük yanlılarının zeminine yaklaşıyor.
Sevda Alankuş, Barış Gazeteciliği Elkitabı’nda boşuna vurgulamamış: “Bir gazetecinin barıştan yana olması, onun kendiliğinden barış gazeteciliği yaptığı anlamına gelmez”. Bizim barıştan yana birçok gazetecimiz de barış gazeteciliği yapamıyor. Bu durum şaşırtıcı değil elbette; barış gazeteciliği geleneksel gazetecilikte çok köklü değişiklikler öneriyor ve eski kodlamalardan kurtulmak çok kolay olmuyor.
Siyasette taktik hamleler
Günlerce masadan kimin daha önce kalktığı tartışıldı. Ne farkeder? Anastasiadis ya da Akıncı kalktıysa barış çabalarından vaz mı geçilecek? Barış süreci gelgitlerle yürüyor. Üst düzey siyasette bazen taktik çıkışlar, manevralar yapılabiliyor. Görünür olana, olaylara saplanıp kalmamak lazım.
Belli başlı ilkelerini özetlersek, barış gazeteciliği “olaya değil sürece, çatışmalara değil uzlaşmalara, egemen gündeme değil, sokaktaki insanın dünyasına odaklanır. Görünenden çok görünmeyeni, göze batırılandan çok gizleneni araştırır”.
Kıbrıs’ın hem Güney’inde hem Kuzey’inde siyasal ve toplumsal düzeyde barışın önünde engel oluşturan birçok unsur var. Güneydeki mecliste Enosis Plebisiti ile ilgili bir karar alındı diye Rum toplumu bünyesindeki (fazlasıyla bilinen) arızaları yeniden ve yeniden okurlara pompalamak barışa hizmet etmez. Tam tersine toplumsal hafızadaki refleksleri harekete geçirir ve okurun barış inancını yokeder.
Leymosunlu öğretmenin tepkisi plebisitten daha önemli
Güney’deki karar önemsiz değil, ancak barış gazeteciliği açısından Rum toplumu içinden karara gösterilen tepkiler daha önemliydi. Kıbrıs Türk medyasına yansıyan sınırlı sayıdaki haberden anlıyoruz ki meclis kararına çok anlamlı tepkiler gösterildi. Gazeteciler keşke kararı kınayan Güney’deki tepkilere daha çok yoğunlaşabilseydi. Güneye geçilebilir, seri röportajlar yapılabilirdi.
Aslında Kıbrıslı Türk okur da artık karşı taraftan alışılagelmiş haberler yerine alışılmadık tepkilere daha çok ilgi gösteriyor. Leymosunlu bir lise öğretmeninin meclis kararını ironik bir üslupla protesto eden mektubunun ne kadar ilgi gördüğünü hatırlıyoruz. 13 Şubat’ta Yenidüzen internet sayfasında yayınlanan haberi iki gün içinde 21 bin kişi okudu. Rakam, internet gazetelerimizin haber okuma ortalamasının çok çok üzerinde.
Barış gazeteciliği, ille de habere ilgi çekme peşinde koşmaz. Yine de Leymosunlu öğretmenin mektubunun okunma oranı, okurun barış diline ilgisinde bir sorun olamayacağını gösteriyor. Bir anlamda okur, geleneksel gazeteciliğin çatışmacı üslubuna, “tepki gazeteciliği” dürtülerini de ekleyen Kıbrıs Türk gazeteciliğinin rutinlerinden bıkmıştır. Antenler barış gazeteciliğine açıktır.
Masa krizinde Yenidüzen
Barış gazeteciliği açısından Yenidüzen iyi bir sınav verdi. Kaynaklardan gelen farklı bilgiler haberlerde yansıtılsa da masadan kimin kalktığını dedektif gibi soruşturmadı, ortaya çıkan sıkıntının barış umutlarını yokedecek şekilde algılanmasını hedefleyen söylemin tuzağına düşmedi.
Yenidüzen, Leymosunlu Rum öğretmenin mektubunu yayınlayarak da, plebisit kararının büyüsünü bozdu. Köşe yazarları, liderlerin kişisel tavırlarına odaklanmak yerine görüşmelerin kopmasının perde arkasındaki gerçek sebeplerini göstermeye çalıştı.
Yazarlar aynı zamanda kriz nedeniyle liderlerin itibarsızlaştırılması çabalarına da karşı durdu, bugüne kadarki başarılı performanslarının gözardı edilemeyeceğini vurguladı. Ek olarak Sevgül Uludağ’ın, Rum yazar Kiryakos Cambazis’in Enosis-Taksim hakkındaki yazısını (benzer birçok örnekte olduğu gibi) sayfasında yayınlaması barış gazeteciliği açısından olumluydu.
Gazetelerimizin eleman sıkıntılarını biliyoruz. Yine de Yenidüzen olanakları zorlayarak Güney Kıbrıs’ta plebisit kararıyla ilgili röportajlar yapabilseydi, barış gazeteciliği görevini çok daha iyi yapmış olacaktı.
Hatırlayalım:
Kolombiya’da Barış Adım Adım İlerliyor
Maalesef barış ve uzlaşma, çatışma ve savaş kadar ilgi görmüyor. Dünyanın birçok bölgesi kan gölüne dönmüşken uzak bir ülke sessiz sedasız barışa doğru yürüyor. Barış gazeteciliğinin prensiplerini benimseyen yayın kuruluşları, özellikle de barışın arandığı bir coğrafyada, Kolombiya barış sürecinden daha fazla haber yansıtmalıydı.
Kolombiya’nın Kıbrıs sorunu kadar eski iç savaşı bugüne kadar 260 bin kişinin hayatına mal oldu. Sonunda siyasette sorumluluk ağır bastı ve örnek bir barış süreciyle ülke huzurlu günlere doğru yol alıyor. Bilindiği gibi hükümet ve silahlı gerilla grupları arasında yapılan barış anlaşması Ekim 2016’da referanduma götürülmüş fakat küçük bir oy farkıyla reddedilmişti.
İç savaşın acısını fazlasıyla çekmiş bölgelerin insanları ve barış aktivistleri, referandum sonucunu acı çekmemiş, ‘teröristlerle barış yapılmaz’ diyen ‘tuzu kuru’ diye tabir edilenlerin sorumsuzluğu olarak değerlendirmiş ve tanımadıklarını ilan etmişlerdi. Halk sokaklara dökülmüş, barışa sahip çıkmış ve referandumun sağlıksızlığını ortaya koymuştu. Hükümet ve gerillalar da barış hedefinden geri adım atmamış ve 12 Kasım 2016’da yeni bir anlaşmaya imza atılmıştı. Bu anlaşmaya uygun olarak kamplarından ayrılan gerillalar aşama aşama, gruplar halinde silahlarını teslim ederek sivil hayata geçiyorlar.
Kolombiya barış sürecinden çıkarılacak en önemli ders, barışın bir kararlılık, tutarlılık ve uzun sureli bir mücadele meselesi olduğudur. Taraflar referandumda reddedilmesine rağmen yılmadılar ve yeni bir barış anlaşmasını yürürlüğe koymayı başardılar.
Darısı başımıza.
Kolombiya’da barış engellenemiyor