Bizim için uluslararası düzenin temeli nedir?
Evrensel hukuk mu?
O halde, jeopolitik gerçekçilik ve güvenlik marjı yerine,
Hiyerarşinin tepesine
"evrensel hukuku ve insani değerleri" yerleştiren bir paradigmanın temsiliyetini koymamız lâzım.
Bakın!
Kıbrıs'ta Barış istenci, bir değişimdir...
Değişimin aracıdır...
Dolayısıyla Barış'ı var etmenin en iyi yolu, onun var olmasını sağlayacak koşulları keşfetmektir...
Barış'a katkıda bulunabilmek adına, kendi potansiyellerimizi ve duyarlılıklarımızı, rakip bir ideoloji rolüne sokmak zamanı gelmiştir!
Barışsever, barışçıl, sulhperver ne demektir?
Savaş karşıtı bir "fikir" sahibi olmak, barış içerisinde yaşamayı istemek demektir...
Barışseverlik ancak kavramsal bir düzeyde temsil edilebilir.
"Al-ver" süreçleriyle değil!..
İnsani olanın tüm boyutlarıyla ve kendine mahsus kavramlarla ...
Bu koşulları başlatacak açılımlar, tarihin ve değerlerin öznesi sayılan olguları da içermelidir...
Dört özgürlüklerse, dört özgürlükler...
Dönüşümlü Başkanlık ise dönüşümlü başkanlık...
İnsani olan ne varsa ve tüm boyutlarıyla...
Kendi şartlarını dikte eden değil, Barış ihtimalini güçlendiren bir politika ...
CTP, "devrim" tecrübeleriyle, kendi yapısı üzerinde gerçekleştireceği değişimle, statükonun siyasal tabularını parçalayacak ve toplumun düşünme, tartışma alanını genişleterek,
"Dışarıda" tutulan sosyolojiyi merkeze mutlaka taşıyacaktır...
Bundan hiç şüphem yoktur...
Kıbrıs siyasetinde ise,
Annan Planı'ndaki gibi, “sonuçtan sebep üretme” alışkanlığımızı bir tarafa bırakıp,
Hangi "gerçekleri" kararlarımıza dayanak yapmamız gerektiğini derhal tartışmalıyız...
Bu, karar alma süreçleriyle ilgili bir olgu...
Başkalarının verdikleri kararların dayanağı olan kanıtların doğru olup olmadığını, bu kanıtların vardıkları sonucu tartışmalıyız...