Ödül AŞIK ÜLKER
POST Araştırma Enstitüsü Yöneticisi, Barış Kültürü Eğitimi Projesi Sorumlusu Mehveş Beyidoğlu, adanın iki tarafındaki mevcut eğitim sistemlerinin gençlerin ve çocukların kafasını “zehirlediğini” söyleyerek, eğitim alanında yürünmesi gereken uzun bir yol olduğuna dikkat çekti.
Beyidoğlu, iki tarafta da eğitim sistemlerinde ötekileştirme üzerine bir söylemin hakim olduğunun altını çizerek, “Hem tarihi, hem de coğrafi olarak barış kültürünü, bir arada yaşama kültürünü zedeleyen söylemlerin bir hakimiyeti var” dedi.
Barış kültürünün sadece “çözüm”e endeksli bir kavram olmadığının altını çizen Beyidoğlu, şunları söyledi:
“Aslında barış kültürü derken kişiler arası, aile içi, grup içi, gruplar arası, ülkeler arası, toplumlar arası bir var oluş anlayışından bahsediyoruz. Eşitlik, adalet, demokrasi, insan hakları, hoşgörü ve dayanışma ilkelerine dayalı ve birlikte yaşamayı, paylaşmayı destekleyen bir kültürden bahsediyoruz. Buna inanmak ve ona göre hareket etmek gerekir. Bunun için empati, karşılıklı anlayış, tolerans, sevgi, saygı, iç huzur son derece önemlidir. Bunlar eksikse hep bir yerlerde az önce bahsettiğimiz temel güvensizlik unsurları ortaya çıkar ve böylece herşey yarım kalır. Müzakerelerde de öyle, halklar seviyesindeki uğraşlarda da öyle. Bunları aşabilmenin tek yolu bir arada yaşayabilmekten, birbirimizi iyice anlayabilmekten geçer. Eğer tüm bunları içselleştirmezseniz gerçekçi ve kapsayıcı bir barıştan söz etmek mümkün olmaz.”
Beyidoğlu, son yaşanan Enosis Plesibiti ile ilgili krizde, hem liderler seviyesinde, hem de halklar seviyesinde karşılıklı güvensizlikten kaynaklanan bir takım sorunlar yaşandığını belirterek, yeni nesillere birbirinin dilini öğretmenin yanı sıra “Barış Dili”nin de öğretilmesi gerektiğini, güven duygusunun ancak bu şekilde geliştirilebileceğini kaydetti.
----------
Karşılıklı güvensizlik...
Soru: Müzakerelerde bir kriz yaşanıyor ve bu krizin nasıl aşılacağı veya aşılıp aşılamayacağına dair pek çok fikir ortaya atılıyor. Bunların yanında barış kültürünün önemine de sürekli vurgu yapılıyor. İki tarafa baktığımızda gördüğümüz barış kültürünün seviyesi sizi tatmin ediyor mu?
Beyidoğlu: Son yaşanan Enosis Plesibiti ile ilgili krizde, hem liderler seviyesinde, hem de halklar seviyesinde karşılıklı güvensizlikten kaynaklanan bir takım sorunlar yaşanıyor. Maalesef, iki halk birbirine yeterince güvenemiyor. Bu ortamda tam olarak inşa edilebilmiş bir barış kültüründen söz etmek de pek mümkün olamıyor. Biz POST Araştırma Enstitüsü olarak, yıllardır bu konuda çalışıyoruz ve sahadan edindiğimiz izlenim ne yazık ki, bu kültürü içselleştirip, uygulamaya geçiren, hayatının bir parçası haline getirmiş insan sayısının kısıtlı olmasıdır. Kıbrıs sorunu kaynaklı mağduriyetin de etkisiyle Kıbrıs’ın kuzeyinde barış yanlısı insanların sayısı daha fazla. Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan ekonomik krizin de etkisi ile güneyde yaşayan Kıbrıslılar da adanın birleşmesi konusuna daha sıcak bakmaya başladı. Ancak, belirli bir yaşın üstünde karşılıklı güvensizlik o kadar büyüktür ki, bu ortamda yeni nesillere odaklanmanın daha yararlı olacağını düşünüyorum. Yeni nesillere birbirimizin dilini öğretmenin, Türkçe ve Yunanca’yı öğretmenin yanı sıra “Barış Dili”ni de öğretmeliyiz. Bu iki olgu bir arada ilermeli. Güven duygusu ancak bu şekilde geliştirilebilir.
“Mevcut eğitim sistemi kafaları zehirliyor”
Soru: Eğitimin de bu güvensizliği körüklediğini düşünüyor musunuz?
Beyidoğlu: Mevcut eğitim sistemi gençlerin ve çocukların kafasını zehirliyor. İki tarafta da ötekileştirme üzerine bir söylem hakim. “Biz kurbanız, onlar kötüdür” tarzı dışlayıcı ve milliyetçi bir tutum her iki tarafta da hakim. Hem tarihi, hem de coğrafi olarak barış kültürünü, bir arada yaşama kültürünü zedeleyen söylemlerin bir hakimiyeti var. “Kıbrıs Helen’dir”, “Kıbrıs Anadolu’nun parçasıdır”, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır” gibi söylemler bunlar. Dolayısıyla eğitim alanında da yürünmesi gereken uzun bir yol var. Kağıt üzerinde, her ne kadar Güney’de barış eğitimi yıllık politikaların içerisine giriyor, öncelikler arasında görünüyor olsa da bu kavramın gerçek anlamda içselleştirilmesi ve gündelik hayatta bir değişimin yaratılabilmesi için hayli mesafe alınması gerekiyor. Kuzeyde de gerek öğretmenlerin özerk çabaları, gerek sendikaların aktif çabaları ile daha ilerici çalışmalar yapma ve daha aydınlık nesiller yetiştirme yönünde henüz yetersiz de olsa iyi niyetli bir çaba var.
----------
“Toplum kuruluşlarının yarattığı etki çok kısıtlı”
Soru: Barış kültürünün tam olarak inşa edilmediğinden, içselleştirilmediğinden bahsettiniz. Bu durumda iki toplumun çözüme ne kadar hazır olduğunu söyleyebiliriz?
Beyidoğlu: Halklar henüz fiili bir birleşmeye hazır değil ancak yavaş da olsa bir ilerleme var. Biz POST olarak 2004 yılından beri barış kültürünü inşa etmek için çabalıyoruz, ama gerek bizim, gerekse bu alanda çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının yarattığı etki çok kısıtlı. 10 yıllık dönemlerde yaşanan değişime bakarsak bir ilerleme olduğunu görüyoruz. 1974-1984 arasında hiç konuşulamayan “barış” fikri, 90’ların başında milliyetçi gruplar tarafından “vatan haini” olarak gösterilme riskine rağmen dile getirilebilmeye başlandı. 2000’lerin başında, Annan Planı döneminde ise “barış” fikri daha özgür bir şekilde dile getirilmeye başlandı. Bu bir değişim döneminin başlangıcıydı. Bu süreçte daha korkusuzca ve özgürce kendi kimliğimize sahip çıkabilmeye başladık. Sivil toplum örgütleri daha da güçlenmeye, insanlara daha rahat dokunmaya başladı. Şimdilerde pek çok yerden barış kültürünü anlatmamız için çağrı yapılıyor ama bunlar toplumsal değişim yaratmak için hala küçük adımlar. Topyekün bir değişim için, meclisteki insanların, din insanlarının, okul müdürlerinin de barış kültürünü içselleştirmesi gerekiyor.
----------
“Barış kültürü sadece ‘çözüm’e endeksli bir kavram değil”
Soru: Kıbrıs’ta, barış kültürü dendiğinde Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında bir barışa odaklanılıyor ama barış kültürü aslında çok daha geniş ve toplumsal olarak kapsayıcı bir kavram...
Beyidoğlu: Barış kültürü sadece “çözüm”e endeksli bir kavram değil. Hatta barış kültürü sadece toplumlar arası bir kavram da değil. Biz aslında barış kültürü derken kişiler arası, aile içi, grup içi, gruplar arası, ülkeler arası, toplumlar arası bir var oluş anlayışından bahsediyoruz. Eşitlik, adalet, demokrasi, insan hakları, hoşgörü ve dayanışma ilkelerine dayalı ve birlikte yaşamayı, paylaşmayı destekleyen bir kültürden bahsediyoruz. Buna inanmak ve ona göre hareket etmek gerekir. Bunun için empati, karşılıklı anlayış, tolerans, sevgi, saygı, iç huzur son derece önemlidir. Bunlar eksikse hep bir yerlerde az önce bahsettiğimiz temel güvensizlik unsurları ortaya çıkar ve böylece herşey yarım kalır. Müzakerelerde de öyle, halklar seviyesindeki uğraşlarda da öyle. Bunları aşabilmenin tek yolu bir arada yaşayabilmekten, birbirimizi iyice anlayabilmekten geçer. Eğer tüm bunları içselleştirmezseniz gerçekçi ve kapsayıcı bir barıştan söz etmek mümkün olmaz. Cinsiyet boyutunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Şu anki duruma baktığımızda, kadın ve çocukların katılımının yetersiz olduğunu görüyoruz, ki bu da uzun soluklu bir barış ortamının tesisini zorlaştırıyor.
----------
“Barış için Eğitim”
Soru: POST olarak barış kültürü eğitimleri verdiğinizi biliyoruz. Bu eğitimler hakkında bilgi verir misiniz?
Beyidoğlu: POST olarak, bizimki gibi fiili bir biraradalığın sağlanamadığı toplumlarda barışın eğitim aracılığıyla inşa edilebileceğine inanıyoruz. “Barış için Eğitim” alanında yaptığımız projeleri 2004 yılında başlattık. Bilimsel ve aktivist yöntemleri bir arada kullanmak yönünde bilinçli bir tercihimiz oldu. İlkokul ve ortaokullarda sosyal bilimler, tarih ve coğrafya gibi derslerin müfredatı, ders materyalleri ve derslerin işlenişi ile ilgili araştırmalar yapıp, yayınlar çıkardık. Akademik araştırma ve yayınlara ek olarak öğretmen ve gençlik eğitimleri, uluslararası seminer ve konferanslar, çalışma turları ve tartışma ortamları düzenledik.
Kapanış konferansını 24-25 Şubat tarihlerinde ara bölgede gerçekleştiridiğimiz “Barış Kültürü Eğitimi” projesi kapsamında, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik ada genelinde eğitimler verdik, yaz okulları düzenledik, POST RI binası içerisinde faaliyet gösteren barış eğitimi merkezini açtık, spordan sanata kadar geniş bir yelpazede yaptığımız etkinliklerle barış eğitimini geniş bir tabana yaymaya gayret ettik. Projenin ilk yılında iki toplumdan öğretmenlere yönelik hazırlanan eğitimlerin tamamlanmasının ardından, projenin ikinci aşamasında Barış Kültürü eğitimleri, adanın her iki tarafında da merkezi ve ücra yerlerdeki okullara bilfiil gidilerek çeşitli yaş gruplarından 700’ü aşkın öğrenciye aktarıldı.Hak temelli bir anlayış çerçevesinde “Irkçılık”, “Yabancı Düşmanlığı”, “Zorbalık” gibi güncel konular üzerine de farklı bakış açıları geliştirerek eğitimlerimize yaratıcı ve eğlenceli bir şekilde entegre ettik. Ara bölgede iki toplumlu çalıştaylar gerçekleştirdik. İki toplumdan gençler biraraya gelerek Barış Kültürü eğitimini birlikte uyguladı. Çalıştayların bir çıktısı olarak öğretmenlerin alternartif olarak kullanabileceği ders planlarını da içeren üç dilli (Türkçe, Rumca, İngilizce) yayınlar çıkarmaya hazırlanıyoruz. Böylelikle öğretmen tarih kitabını alıp okuturken, aynı zamanda hazırlanan alternatif planları da eğitime dahil etme imkânına sahip olabilecek.
“Barış kültürünün inşaası için uğraşmaya devam”
Soru: POST olarak önümüzdeki dönem için ne gibi faaliyetler planlıyorsunuz?
Beyidoğlu: Her zaman yaptığımız gibi, yine barış kültürünün inşaası için uğraşmaya devam edeceğiz ancak yeni nesillere daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca sivil toplumun da güçlendirilmesi gerekiyor. Özellikle hak temelli sivil toplum örgütlerinin birlik olup daha güçlü bir ses çıkarabilmesi gerekir, çünkü değişimi yaratacak olan gene halk, yani biziz.
Soru: Yeni jenerasyonlar için ciddi çalışmalar yaptınız ve çok sayıda çocuğa ulaştınız. Peki, yetişkinlere barış kültürünü aşılamak için ne yapmak lazım?
Beyidoğlu: Yaşına başına bakmadan herkese, hiç durmadan, bıkmadan bu kültürü anlatmamız gerekiyor. Zor olduğunu biliyoruz. Ne kadar iyi anlatsak ve anlaşılsak da bir noktada takılıyoruz çünkü toplumsal güvensizlik içimize işlemiş durumda. Öğretilen şeyleri büyük çapta yeniden yapılandırmış olsak da, aslında içimizde de bir yerlerde statükocu söylem sabit duruyor, ve her gün maruz kaldığımız pek çok simgeyle de güçleniyor. Yani içimizde gerçek bir barış kültürünün yeşerebilmesi için hem kendimizi hem de çevremizi değiştirmemiz gerekiyor.
POST Araştırma Enstitüsü nedir?
POST Araştırma Enstitüsü(POST RI) kar amacı gütmeyen, bağımsız bir sivil toplum örgütüdür. (POST RI)’ın temel hedefi araştırma, geliştirme ve paylaşma konularında aktif rol üstlenerek toplumsal dönüşüme katkı sağlamaktır. Kıbrıs’ta bakış açısını geliştiren sosyal içerikli projelerle ve eğitim projeleriyle ilgilenmektedir. Bunun yanı sıra, insan hakları, uzlaşmazlıkların çözümü ve barışın inşaası, cinsiyet eşitliği, ekoloji, hayvan hakları ve barış kültürü konularında da araştırma ve yayınlar yapmaktadır. POST RI bünyesinde 2015 yılında bir Barış Eğitim Merkezi ve kütüphanesi de kurulmuştur. Bireyler, öğretmenler, öğrenciler ve organizasyonlar kütüphane malzemelerini, kimlik göstermek şartıyla, 09:00-17:00 saatleri arasında, kütüphanede ücretsiz olarak kullanabiliyor.