Kıbrıs’ta barışın mühendislik projesi ile geleceğine hiçbir zaman inanmadım. İnanmam da mümkün değil. Kıbrıs’ta Barış toplumların taşıdığı değerlere karşılıklı saygı, ortak bir gelecek vizyonu ve irade ile mümkündür. Bu noktada siyasi temsilcilerden fazla, sivil iradenin rolünün çok yüksek olduğu bir gerçektir. Siyasi gücün bu tür bir süreçte, insanların ortak yaşam alanı açmalarına, temas etmelerine, yüzleşmelerine olanak sağlayacak bir etkide bulunması yeterlidir.
Dünya’da hangi barış deneyimi bir teknik akla indirgenebilir? Hani buluşma, hangi yüzleşme hangi ortak gelecek bir mühendislik, bir matematik, bir hesap işi olabilir ki? Hangi barış, toplumların etkin istenci, iradesi olmadan gerçekleşebilir? Hangi çözüm modeli, barış adına toplumlara giydirilebilir? Mümkün mü, bu şekilde bir yukardan belirlemek her şeyi...Bence değil...
Güven olmadan, güven tesis edilmeden, karşılaşmadan, tüm acı geçmişe ve savaşa karşın bir merhaba ve yassu demeden bu topraklara barış gelir mi?
Eğer barış siyaseti yapıyorsak o zaman siyasetin rolü, bir yandan toplumların tüm kesimlerinin yan yana gelebilmesini düzenleyecek çalışmalar yapmak, bir diğer yandan da kendine, kendi toplumuna güven duymak, bu yönde gerekli ortamı sağlamaktır
Barış siyaseti, salt müzakere sürecine indirgenemez !
Barış siyaseti, insanların birlikteliğini ve temasını öteleyemez !
Barış siyaseti, salt kendi toplumunu değil, diğer toplumu da gözetir, empati kurar.
Barış siyasetinin özünde “insan” vardır, mal pazarlığı değil.
Barış siyaseti, yüzleşmeyi, kabulü ve özürü içerir.
Barış siyaseti, güven artırmak için yapıcı adımlar atar, sorunları ötelemez !
Barış siyaseti, toplumların duygularını dikkate alır. Karşılıklı değerlerini gözetir.
Barış siyaseti, Mısır Tahrir meydanındaki hristiyan gençlerin müslüman gençler rahat namaz kılabilsin diye, el ele tutuşması, onları korumasıdır.
Barış siyaseti İran’da oğlunu öldüren genci idam sehpasından indiren annenin, sehpadaki gencin annesine sarılıp ağlamasıdır.
Barış siyaseti, bir otobüs dolusu üniversiteli Kıbrıslı Rum gencin, Atlılar şehitliğine gidip çiçek bırakması, saygı duruşu yapması ve özür dilemesidir.
Barış siyaset, erdem sahibi olabilme, barış yapacağın toplum bireylerinin gözünün içine bakabilme, yaşananları unutmama, yok saymama, karşılıklı ders çıkarma ve biz yanlış yaptık, ders çıkarmalıyız, diyebilme cesaretidir.
Daha fazla devam etmeyeceğim...
Cuma günü Mağusa Ay İkserino Kilisesi’nde 58 yıl sonra gerçekleştirilen ilk Easter kutlamasına tanık olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Kendimi, Tahrir meydanında hissettim.
İbadete gelen herkesin aynı düşünmesi elbette beklenemez. Bu bir süreç ve bu süreç cesaret ister, kararlılık ister ama en çok da ne istediğini bilmek ister...
Elbette bu ayin de, bütünlüklü çözümden sonraya bırakılabilirdi. Bırakınız imzayı atalım ardından zaten herşey mümkün denip de ötelenebilirdi. Olmadı olamadı. Çünkü sivil toplum barış için dik durdu, direndi ve ses verdi. Doğru olanı yaptı...
Bu “kutlamanın” siyasetin soğuk hesaplarına teslim edilmesine izin verilmedi.
İyi ki Mağusa İnisiyatifi var. İyi ki, barış siyasetinin sivil ayağını örme adına hiç yılmadan çalışıyorlar.
Okan’a, Serdar’a, Merkan’a, Mustafa’ya ve diğer tüm dostlarıma yürekten teşekkür ederim.
Bize “insan”ı hatırlattıkları için.