Susadık biz, bu adanın insanları...
Kurak iklimde suya da, barışa da susadık.
“yeyin birbirinizi, öldürün” dediler.
Yedik, öldürdük!
Düşman gösterdiler ‘öteki’ni, kabullendik.
Kitaplara kan kokan hikayeler koydular, ezberledik.
Nutuk sallarken ‘vatan, millet’ diye bir harmanlık yer isteyenlerin ‘tamemen duygusal’ olduğunu geç farkettik.
Hamaset en karlı yatırım oldu bu topraklarda...
Bile bile lades olduk biz...
Oyuncak gibi oynadılar bizimle...
İnsanlıktan çıktık, beynimizi hamasatle esir alanların yüzünden...
‘Tarih, onu yazanların kahramanlıklarını anlatır’ gereçeğini çok, ama çok geç kavradık.
‘Bölüp yönetmek’ neymiş, bizzat öğrendik.
Öğrendik ama, olan oldu artık.
‘Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine’ yaşamayı söyledi de dilimiz, bırakmadılar bu toprakların efendileri!..
**
Susadık biz barışa...
Belki barış da bize...
Oysa ‘barış var’ dediler, yıllarca.
İnandık buna da...
Kimisi dini, dili, etnik kökeni farklıdır diye ‘olmaz bunlarla, yaşanmaz’ dedi.
Başka birileri illa ‘tek halk’tan söz etti.
‘Vatan’ demedik biz hiç, öncelikli...
‘Anavatan’ı tercih ettik.
‘Kabe’ oraları olunca, oralardan geldi ‘teşkilat’lar da, ‘darbe’ler de, ‘kriz’ler de...
Kıbrıs’ta biz de çatıştık, evet.
Ama ‘anavatanlar’ yaptı savaşı...
Onların orduları çıktı adaya...
Biz ‘kurtarılma’yı diledik ‘ana’larımızdan...
Onlar da ‘kurtar’dı!
**
Bölgesel, konjonktürel, anavatansal, garantörsel, enerjisel, iç siyasetsel mevzular yön verdi bu adanın susuz toprağının kaderine...
Üs ayırdılar, bize sormadan.
Kızmadık!
Devlet kurdular, “alın” dediler.
Kabullendik!
‘Taksim’ istediler.
Biz de istedik!
‘Enosis’ dayattılar.
İçselleştirdik!
Sınır çektiler.
Bölündük!
“Yok” demeyi bilmedik hiç...
İtiraz edeni susturdular, ötekileştirdiler zira yıllarca...
‘Barış’ istemeyi bile ‘suç’ bellettiler insanımıza...
Oysa çok susadık biz bu çorak topraklarda...
Suya da...
Barışa da!..