O’nun “güzel çocukları”ydık.
Sami’yle beni her gördüğünde, hep böyle seslenirdi.
“Güzel çocuklar...”
O yıllar!
Umut iklimi vardı ve ışık yağmuru...
Hepimiz, aynı tarlada birer tohumduk.
Çatlamıştık.
Uzatmıştık başımızı dünyaya, avuç içlerimize toplamıştık göğü…
Çok fazla güzel çocuk vardı.
Çok fazla güzel insan...
…
Gün doğarken radyoya koşardık.
Miting günleri, toplumsal uyanış halleri, referandum yürüyüşleri…
İnönü!
Hep içimde kaldı, ismi değişmeliydi.
“Umut Meydanı” olabilirdi.
Ya da...
...
Polis gelmiş, uyarmıştı: Hep aynı güzergâhı kullanmayınız, bazı tehditler var.
İyi de bu radyo Paris’te değil ki…
Tek bir yoldan gidiliyor.
Korkutmaktı dertleri…
Oysa “sesler” çok kalabalıktı, kim kimden korkacaktı?
- Şevket Rado hattımızda.
- “Günaydın bu ülkenin güzel insanları…”
…
Unutulmaz karakterler vardı.
Eski zaman kuşları ölüme uçtu.
Birer birer...
O bilinmeze uğurladık hepsini, bu bildik düzenden!
“Barışı göremeden” dedik, tümünün ardından…
Bu yırtık coğrafyada “Barışı Göremeyenler Mezarlığı” büyüttük.
Kimler yok ki orada...
Şimdi şarkılar söylüyorlar...
Şiirler okuyorlar şimdi...
“....Bizi acıyla sözlediler ama
Ey barış, biz senin nikahlınız...”
...
Ne zaman ki “toplumsal” düşlerle indik sokağa...
Bireyci hırslardan uzak...
Bencil hesaplardan...
O zamanlar daha güzeldik...
O zamanlar memleket...
“Bu ülkenin güzel insanları...”
O zamanlar...