Kayıp Şahıslar Komitesi, Kıbrıs sorununun yarattığı toplumsal travmalar için önemli bir dönüm noktası oluşturdu.
Yıllarca savaşın yarattığı ölüm acısı, siyasi istismara uğratılıp ölüm umuda çevrildi. Siyaset yıllarca bu acılardan beslendi.
Bu acılara bulanmış korku diktatörlük anlayışının beşiği oldu.
Komitenin kuruluşuyla ilk kez adanın her iki tarafında da aileler, kaybettikleri yakınlarının akıbetini öğrendiler.
Bazıları ölümü kabullendiler, bazıları ise yıllar süren sorularına cevap buldular.
Ama belki de en önemlisi, kaybettikleriyle yıllar sonra vedalaşma şansı buldular.
Şimdi komitenin çalışması bir başka sürece vesile oluyor. Kayıp yakınlarına savaş suçlarını sorgulama şansı veriyor.
Toplumlara hem karşılıklı bir affetme süreci, hem de teker teker kendisiyle yüzleşme fırsatı veriyor.
1999’da AİHM’de açılan davada, Türkiye 2001 yılında kayıplardan sorumlu tutularak mahkum oldu.
Kıbrıslı Türkler’in kayıplarla ilgili açmaya çalıştığı davalar ise zaman aşımına uğrayarak, gündemden düştü. Şimdi ilk kez Kıbrıslı Türklere de kayıplarıyla ilgili hukuk süreci başlatma şansı veriyor.
Böylelikle her iki toplum da kaybettikleri yakınlarının nasıl öldürüldüğünü sorgulama ve savaş suçlarını konuşma şansı bulacak.
Süreç için şu anda 30 Kıbrıslı Rum ve 15 Kıbrıslı Türk’ün başvurusu olduğu söyleniyor.
Bundan sonra merak edilen, bu sürecin nasıl sonuçlanacağı ve nasıl bir cezanın öngörüleceği.
Çünkü bu kez ülkelerden öte kişiler ile ilgili bir süreç yaşanacak.
Eğer bu başarılırsa, bunun savaşın her şeyi mubah kıldığı zamanlarla yüzleşme, geçmiş acıların karşılıklı bağışlanması için önemli bir mihenk taşı oluşturacağı düşünülebilir.
Kayıp Şahıslar Komitesi nasıl kayıplarla ilgili siyasi istismarın ortadan kaldırılmasında önemli bir dönüm noktası yaratmışsa, hukuki sorgulama da toplumların birbirini bağışlamasında önemli bir devir başlatabilir.
Çözüm sadece imzalanan anlaşmalarla gelmiyor ki, biz yarım asırdır böyle bir anlaşmayı da yapamıyoruz. Ama anlaşmayla gelmeyen çözüm toplumların barışmasıyla oluşabilir.
Kıbrıs’ta savaşların travmalar yarattığı, acıların yıllarca büyütüldüğü bu travma ortamında mutlaka barışma adımlarına ihtiyacımız var. Çözüm olsa da olmasa da yan yana yaşamaya mahkum bir coğrafyada çözülmemiş öfke ve acı normalleşmenin önünde en büyük engeldir.
Kıbrıs’tan çok daha ağır süreçler geçirmiş, yaralı toplumların sağladığı gelişme bize de örnek olabilir.
Ve olmalıdır.
Barış çözümle değil, barışmakla gelir ancak.