Artık gelenekselleşen Öykü Yarışmamızın 7.si de sonuçlandı ve dereceye giren öykücülere başarı belgeleri ve ödülleri verildi. Yenidüzen ve Deniz Plaza’nın birlikte düzenledikleri bu Öykü etkinliğinde 9,10,11 ve 12,13,14 yaş grubu olarak ikiye ayrılan gruplara ikişer farklı konu verildi ve konu seçerek öyküleştirmeleri istendi.
Yüzlerce başarılı öykü geldi, dereceye giren öyküleri bu haftadan itibaren yayınlamaya başlıyoruz.
Bu hafta iki grupta birinci gelenlerin öykülerini okuyacaksınız.
Seçilen konu: Hayallerinizde var olan, okumak istediğiniz okul modelini bir öyküde anlatınız.
Duru Tezcan
Sınıf 3
The International Prep School
AYŞE’NİN RÜYASI
Ayşe dokuz yaşında okulu ve kitapları çok seven bir kızdı. Ayşe en çok da hayal kurmayı severdi. Sürekli bir hayal ülkesinde yaşadığını düşünür, kitaplardan, silgilerden, kalemlerden yapılmış bir okul hayal ederdi. Ayşe bir gece rüyasında hayal ettiği okulu görmüş.
Hayalindeki okul Ayşe’nin rüyasına girmişti. O gece rüyasında bulutların üzerinde, duvarları kitaplardan, çatısı renkli boya kalemlerinden, kapısı pembe bir silgiden yapılmış, adı da Deniz Okulu olan bir okul görmüş. Okulun etrafı pamuk şekerden ağaçlarla doluymuş. Ağaçların üzerinde kırmızı horoz şekerleri tünüyormuş. Bu okulun öğrencileri çikolatadan yapılmış kurabiyelermiş. Ayşe kurabiyelerin tadına bakmak istese de kurabiye adamları bir türlü yakalayamamış. Okula doğru yürüyüp iyice inceledikten sonra okulu yemek istemediğine karar vermiş. Birden ü ürü üüüü diye bir sesle irkilmiş. Arkasına dönmüş bir de ne görmüş horoz şekeri kanatlarını açmış gagasını sivriltmiş, üzerine doğru koşuyormuş. Ayşe heyecan ve korkuyla pamuk şeker ormanına dalmış. Ormanın derinliklerinden turkuaz renginde, mor helva şekerinden yeleleri olan, beyaz çikolatalı boynuzu olan bir tay çıkmış. Tay o kadar güzel görünüyormuş ki, Ayşe kendini ona yaklaşmaktan alıkoyamamış. At birden gözlerini Ayşe’ye dikmiş ve “Deniz Okuluna hoş geldin Ayşe” demiş. Ayşe “Merhaba hoş bulduk” demiş. Tay “bu okulda okumayı ne kadar çok hayal ettiğini biliyorum. Bu yüzden buraya rüyana geldim. Hayal ettiğin gibi bir okulun gerçekte olamayacağını bilmen gerekiyor.
Okulda, disiplini, saygı kurallarını, okumayı ve yazmayı öğreniriz. Senin hayal ettiğin okulda bunları öğrenmek mümkün değil. Seni hayal kurabildiğin için tebrik ederim. Hayal kurmak, gerçekte yaşamışız gibi bizi mutlu eder. Hayal kurmaktan hiç vazgeçme. Hayal kurmaya devam ettiğin sürece ben hep senin arkadaşın olarak kalmaya devam edeceğim. Bil ki okul olmasa hiçbir şey öğrenemezdik. Gittiğin okulu sevmeli sana bir şeyler öğretmek için çabalayan öğretmenlerine saygı duymalısın. Rüyalarda görüşmek üzere Ayşecik” deyip koşarak uzaklaşmış.
Ayşe o sabah çok mutlu ve heyecanlı uyanmış. Artık okulunu çok seviyor ve okula gidip tüm arkadaşlarına rüyasındaki tayı ve ondan öğrendiklerini anlatmak için sabırsızlanıyormuş.
Seçilen Konu: Öğretmeniniz size öğrenci haklarıyla ilgili bir ödev verdi. Bu ödevi öyküleştirerek anlatınız.
Ekin Kelmen
Sınıf 6
Gazimağusa Türk Maarif Koleji
ÇİKOLATA KIZ
Her okul bitişinde hayatımızın bir dönemini kapatmış oluruz. İlkokul bitimi, ortaokul, lise… İşte ben de nihayet ilkokulu bitirmiştim. Her mezuniyette bambaşka bir insana dönüşmenin, büyümenin heyecanı vardı içimde…
Galiba artık büyümüştüm ya da büyümek istiyordum. Hatta annemin gözünde daha küçük bir kız çocuğu olsam da bazı kararlarımı kendim verebiliyordum. Her biten dönem bize yüzlerce, binlerce farklı şey öğreterek çıkıp gider hayatımızdan. İlkokulda çok güzel dostluklar kazanmıştık. Beni en çok mutlu eden şey de bu dostlukların ortaokul yıllarıma da taşınacak olmasıydı. Niran, Ekin, Ahmet ve Ebru ile birlikte aynı okula başlayacak olmak, aynı sıraları paylaşmak ne heyecan vericiydi.
Büyük bir özenle okul eşyalarımı tamamlamış ve iç sesimle haykırarak “Bekle beni ortaokul!” demiştim. Okul açılmadan bir gün önce Niran’la okulun kapsında buluşup sınıfa birlikte gitmek için sözleşmiştik. Sınıfa girer girmez Niran koşarak birinci sıraya yerleşmişti. Niran’a göre buraya oturursak öğretmene daha yakın olur ve dersi daha iyi dinlerdik. Sırama yerleştikten sorma etrafıma şöyle bir bakındım. Hiç yabancılık hissetmiyordum. Bir sürü tanıdık yüz vardı. Biraz dikkatli olunca bizden farklı bir arkadaşımızın da bu sıralarda oturduğunu fark ettim. Daha önce onu iç görmemiştim. Gerek dış görünüşü, gerek teninin rengi, gerekse konuştuğu dil bizimkinden çok farklıydı. Yalnız başına oturuyordu ve korku dolu gözlerle etrafa bakınıyordu. Yanına gittim ve adını sordum. Bana bozuk Türkçesiyle adının Amine olduğunu ve Suriye’den geldiklerini söyledi. Konuşurken sesi titriyordu; sanki yüzmeyi bilmeyen birisini okyanusun ortasına bırakmışsınız gibi bir his uyandırıyordu. Oysa, Amine gönlü emin, kalbinde korku olmayan anlamına geliyordu. Amine ile konuşup onu rahatlatmaya çalışırken Fehim Amine’nin korkularını haklı çıkarmıştı. Fehim bir grup arkadaşına Amine’yi göstererek ten rengiyle, saçlarının kıvırcıklarıyla dalga geçiyordu. Amine Türkçeyi az da bilse Fehim’in onunla dalga geçtiğini anlamıştı. Amine göz yaşlarına engel olamıyordu. Tam bu sırada Türkçe öğretmenimiz sınıfa girdi. Günaydınlaştıktan sonra yerlerimize oturup kitaplarımızı açmamızı söyledi. Bu sessizlik içinde yavru kedinin annesini ararken çıkardığı ses gibi hıçkıra hıçkıra ağlama sesi geliyordu. Amine belki de ülkesinden, okulundan, arkadaşlarından ayrı olmanın yükünü küçücük omuzlarında taşırken bir de Fehim gibi bir öğrencinin patavatsızlıkları onun canını acıtıyordu. Bazen öğrenciler çok acımasız olabiliyordu. İnsanların dış görünüşlerine bakıp onları yaralayacaklarını düşünmeden konuşmalar da yapabiliyorlardı. Öğretmen adeta koşar adımlarla Amine’nin yanına gitti. Çikolata renginde olan bu tatlı arkadaşımızın iri gözlerinden dökülen dolu tanesi gibi yaşları sildi. Amine’ye sorunun ne olduğunu sordu. Sorunu öğrendikten sonra sınıfa döndü ve “Çocuklar öğrenciler inanç, din, ırk, cinsiyet ya da herhangi bir farklılıktan dolayı ayrımlığa uğratılmaz” dedi. “Hiçbir öğrenci onur kırıcı tutum ve davranışlara maruz bırakılamaz. Sizin galiba öğrenci haklarından pek haberiniz yok. Bu söylediklerim her öğrencinin en doğal hakkıdır. Öyleyse bu ders yılında ilk ödeviniz öğrenci haklarını araştırmak olsun” dedi. Öğretmenin sesi Amine’ye o kadar güven vermişti ki esmer teninin altındaki inci gibi parlayan dişleri ile sınıfa güneş gibi doğmuştu.
Bu yaşadığım olayla ben biraz daha büyümüştüm galiba. Niran, Ekin, Ahmet, Ebru, Amine ve ben ödevi bizim evde birlikte yapmak için sözleşmiştik. Ee ne de olsa biliyorduk ki her öğrenci arkadaşlarıyla yardımlaşma, sosyal, ekonomik ve dayanışma hakkına da sahipti. Biz de dayanışma içinde ödevimizi yapacaktık. Araştırmamızı internet üzerinden yaparken her öğrencinin kültür, sanat ve spor toplulukları kurma, katılma ve yürütme hakkı olduğunu gördük. Hemen aklımıza parlak fikir geldi. Bu haklarımızı Amine’yi baş rolde oynatacağımız bir tiyatro ile arkadaşlarımıza anlatacaktık. Hepimiz heyecandan ölüyorduk. Projemiz çok güzel olmalıydı. Araştırmalarımızı derinleştirdikçe öğrencilerin bir sürü hakkı olduğunu gördük.
Her öğrenci uygun bir eğitim ve öğretim planlaması, uygun bir eğitim ortamı, uygun bir fiziki alt yapı, uygun bir eğitici kadro ve personelle eğitim görme hakkına sahiptir. Hiçbir öğrenci şiddete uğramamalıdır. Herhangi bir nedenle suçlanan öğrenciye kendine savunma hakkı verilmelidir. Öğrenciler, görüş ve fikirleri, başkalarının haklarını gözetmek koşuluyla özgürce paylaşmalıdır.
İşte bütün burada yazılan haklarımızı Amine’nin başından geçenlerle birleştirip sınıfa inanılmaz bir tiyatro seyri yaşatmıştık. Tiyatromuzu oynadıktan sonra sınıfta büyük bir alkış kopmuş ve “Yaşasın haklarımız!” diye sesler yükselmişti. Fehim’in yüzündeki ifadeyi herkesin görmesini isterdim. Fehim yerinden kalkıp Amine’nin yanına gitti ve ondan özür diledi. Debim ya çikolata renginde olan Amine çok çabuk erimişti. Fehim’le aralarında güzel bir dostluk başlamıştı.
Türkçe öğretmenimiz durumu rehber öğretmene de aktarmıştı. Unutmadan her öğrencinin kendi temsilcisini seçme ve seçilme hakkı varmış. Sizce yaptığımız bu tiyatro gösterisinden sonra sınıf kaptanı ve yardımcısı kim olmuştu. Tabii ki Amine kaptan, biz de yardımcıları olmuştuk.
Günün son dersinde rehber öğretmenimiz sınıfımıza gelip bize unutulmayacak bir konuşma yapmıştı. “Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan siz öğrencilersiniz. Bu yüzden dil, din, ulus ayrımı olmadan yeni bir dünya yaratalım. Çocuklar bütün öğrencilik haklarımıza sahip çıkan ve onları koruyun; ama George Harbert’in şu sözünü asla unutmayın “Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik; ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk kardeş olarak yaşamayı.” O günden sonra başkalarının haklarına da saygılı olarak öğrenci haklarımızın arkasında durduk. Kardeş olmanın aynı anneden babadan doğmak demek olmadığını çok iyi öğrendik. Bugün bakıyorum da sağ elimde Amine, sol elimde Ekin, Ebru, Niran, Ahmet, Fehim oyunlar oynuyoruz. Haklarımız gökyüzünü inletiyor. Albert Camus’un dediği gibi “Bir insan söylediği sözlerden çok söylemedikleriyle de insanlaşır.” Amine’nin okula gelişi bizimle aynı dili konuşmasa da galiba bize biraz insanlık dersi vermişti. Bugün teneffüste oyun oynarken çok yorulmuştuk. Sınıfa girerken Amine’yi elinden tuttum ve ne kadar şanslı olduğumuzu düşündüm; çünkü her öğrenci sağ duyu sahibi öğretmenler tarafından yetiştirilmek ve eğitiminin her aşamasında sevgi ile kuşatılmak hakkına sahiptir. Bize her konuda sabır gösteren öğretmenlerimiz iyi ki varsınız. Sizleri seviyoruz.