Bu hafta Öykü Yarışmamızda 2. gelen öykülerle devam ediyoruz. Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması 7. kez yapılırken verilen farklı konulardan seçimler yapan öykücülerimiz hayallerini kâğıtlara aktarırken jüri üyelerimizin puan vermeleri zor oldu. Akıllı telefonlarla, bilgisayarla haşır neşir olan küçük yaştaki çocuklar ve gençlerin henüz hayallerinin, üretim güçlerinin bitmemiş olduğunu görmek de güzel bir şey.
Seçilen Konu: Teknoloji bağımlısı bir çocuğun başından geçen komik olayları öyküleştirerek anlatınız.
Dilara Ulukul
Sınıf: 8
TED Kuzey Kıbrıs Koleji
TEKNO AİLE BAĞI
Cuma gününün gelmesini iple çekiyordum. Bilgisayar karşısında çok vakit geçirdiğim için ceza almış, sadece hafta sonu kullanmama izin verilmişti. Bilgisayar benim için vazgeçilmezdi. Onsuz sanki nefesim kesiliyordu. Hayat renksiz oluyordu. Sıkıntıdan patlıyordum. Buna bir çare bulmalıydım. Geceleri alarm kurup sessizce bilgisayarı açıp oyun oynuyordum. Tabii okulda da bütün gün uyukluyordum. Bu halden sıkılmıştım. Acilen başka bir çözüm bulmalıydım.
Sonunda anneanneme bilgisayar öğretmeye karar verdim. Böylece onu bahane edip hafta içi de açabilecektim. Çünkü anneannem meraklı bir insandı. Bir başladı mı dibine kadar öğrenmek isteyecekti. Bu fikrimi akşam anneanneme bahsettim. Anneannem karşılığında bana bir hediye vermek şartı ile öğrenmeye karar verdi. Tabii bu iş için cumartesiyi bekledim. 2 gün anneannemi iyice meraklandırıp onun dikkatini çekmeliydim ki Pazartesi de benden bilgisayarı açmamı istesin. Eğitime ilk tanıtımla başladım. Anneannem ‘Bu kutu şimdi bilgi mi sayıyor, bilgilerimizi mi sayacak?’ diye sorduğunda işimin çok zor olduğunu anlamıştım. Ama katlanmalıydım. Ona mausun (mause) ne işe yaradığını anlattım. ‘O ne?’ diye sorunca anlaması için ‘Bu fare anneanne’ dememle anneannem yatağın üzerine zıpladı. ‘Nerde fare?’ diye çığlık çığlığa bağırıyordu. Bir an ben bile fare gördüğünü sandım. Sonra anladım benim fare demem üzerine çığlık attığını. Gülmekten anneanneme derdimi anlatamıyordum. Nihayet anneannem anlamış, yatağın üzerinden inmişti. ‘Bunu baştan söylesene oğlum, ben senin için endişelendim’ demesi ise benim kime çektiğimin ispatı gibiydi. Gogulu (Google) söylemediği için guguk kuşu deyi verdi. ‘Bu guguk kuşu hayırsız dedeni de tanıyor mu?’ diye sordu. Dedemin adını gogula (google) yazdık. İlk resmi çıktı. Hayretten ekrana iyice yaklaştı. Rahmetli bana hiç anlatmadı, guguk kuşu ile tanıştığını diye de söylendi. ‘Bizim meraklı Naciye’yi de tanır mı bu?’ diye sordu. ‘Tabii anneanne ben bilgisayarın kurduyum, buluruz şimdi’ diyerek gogula (google) Naciye Teyze’yi yazdım. ‘Ola da kurt mu olacaksın, okuyup doktor olacaksın!’ diye homurdandı. ‘Peki, sen durmadan bununla oynuyorsun, bu hiç mi bozulmuyor?’ diye sordu. ‘Bozulmaz mı, buna da virüs bulaşır’ dememle ‘Aman ha ben zor iyileşiyorum bana bulaşmasın’ diye bilgisayardan uzaklaştı. ‘Gel anneanne, merak etme bu virüs insanlara bulaşmaz.’ ‘Oğlum aşısını mı ihmal ediyorsun da virüs başlıyor?’ demesi ise beni yine kahkahalara boğmuştu. Sonra ona daha önce yüklediğim fotoğrafları açtım. Dedemle ikisinin birlikte resmini görünce çok duygulandı. Onun sessizce ölümüne hala alışamamıştı. ‘Madem o beni terk etti, gerek yok bunun burada durmasına. Kaldır bunu!’ dedi. Ona nasıl silineceğini gösterdim. ‘Kolay anneanne, mausla (Mouse) sepeti göstererek çöpe atabilirsin’ dedim. Bir baktım ki çöpü kucaklayıp gelmiş. ‘O hayırsız odanda kalmasın. Bu çöpe atalım’ diyerek bilgisayarı elimden çekti. ‘Dur anneanne dur, bunun içinde de çöp var’ dedim ama anlatamadım. Arkadaşı Naciye Teyze’yi mesincırda (Messenger) buldum. ‘Anneanne hadi Naciye Teyze’ye arkadaşlık teklifi edip el sallayalım.’ ‘Oğlum kırk yıllık dostum o benim, biz arkadaşlıktan da öteyiz. Çekil sen ben sallarım’ diye ‘Naciye, Naciye…’ şeklinde bağırıp dakikalarca el salladı. Annem ‘yemek hazır, mutfağa gelin. Hadi!’ diye seslendi. ‘Anneanne son olarak sana kapatmayı göstereyim. Ama önce açtığımız pencereleri kapatalım.’ ‘Sen dur, ben kapatırım hemen camı. Balkon kapısını da kapatmam lazım mı?’ diye öyle güzel sordu ki ‘Tamam anneanne, sen kapıyı da kapat. Böylece virüsler bulaşmaz’ demeden edemedim. Anneannem mutfağa gitti, bense arkasından hala gülüyordum. Anneannem elindeki küçük paketi bana uzattı. ‘Güle güle kullan oğlum!’ dedi. Paketi açtım ‘Olay!’ içindeki küçük bir kumandaya benziyordu. Sanırım babamla kanal konusunda çok tartıştığımız için bana yedek kumanda hediye etmişti. Teşekkür ettim. Hemen denemek için televizyona tutmamla annem ve anneannem kahkahalara boğuldu. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. Elimdeki kumanda değil, tuşlu bir telefonmuş. Sanırım ava giderken avlanmıştım. Anneannem benim onlarla daha çok vakit geçirmem için akıllı telefonum yerine yeni bir telefon hediye etmişti. Zaten bilgisayar kullanmayı biliyormuş, sadece benimle güzel vakit geçirmek için bana bilmiyormuş gibi davranmış. Anladım ki, ben yalnız değilim. Benim kocaman bir ailem var…
O günden sonra bilgisayar oyunları yerine beni kahkahaya boğan gerçek oyunlar oynamaya karar verdim. Bana iyi gelen teknoloji bağı değil, aile bağıymış…
Seçilen Konu: Hayallerinizde var olan, okumak istediğiniz okul modelini bir öyküde anlatınız.
Zerin Duru Pehlivanoğulları
Sınıf: 3
Polatpaşa İlkokulu
Sonsuzluk İlkokulu
Ben okulumdan şikâyetçi değilim. Ama hayallerimdeki okul bambaşka.
Benim hayalimdeki okulun adı Sonsuzluk İlkokulu. Benim okuduğum okuldan çok farklı bir okul. Çünkü bu okulun bahçesinde bütün hayvanlar var, su kaydırakları var, havuzlar var. Kocaman parkları, bilim odaları, buz pateni sahaları ve çok temiz sınıfları var. Ayrıca bu okul uçabiliyor. Gece okulda kaldığımız özel günler var. Bu okulla tüm dünyayı geziyoruz. Adının Sonsuzluk İlkokulu olmasının sebebi hiçbir şeyin tükenmemesi. Paraşütle atlama dersi bile var. Bu okul denizin altına da inebilir, uzaya da çıkabilir. Ama en güzeli dostluğunun çok güçlü olmasıdır. Kimsenin birbirini üzmemesi ve herkesin bir biriyle arkadaş olmasıdır. Biz bu okulda yere hiç çöp atmayız.
Böyle bir okul olsaydı ben bu okulda okumak isterdim.