Başarılı Öyküler -3-

Sayfamızda üçüncülük alan öykülere geldik. 7. Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nın birbirinden başarılı öykücülerinin öykülerini yayınlamaya devam ediyoruz.

Sayfamızda üçüncülük alan öykülere geldik. 7. Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nın birbirinden başarılı öykücülerinin öykülerini yayınlamaya devam ediyoruz. Ortaya çıkan öykülerde çocukların, gençlerin hayallerinin teknolojinin bütün baskısına rağmen ölmediğini görmek bizi de, öyküleri okuyanları da mutlu ediyor. Bu haftaki öykülerimiz öğrenci hakları ve okumak istedikleri okul modeliyle ilgili…

 

Seçilen konu: Öğretmeniniz size öğrenci haklarıyla ilgili bir ödev verdi. Bu ödevi öyküleştirerek anlatınız.

 

Zorba Olma, Kanka Ol
 

Ekim KELMEN
Sınıf: 6
Çanakkale Ortaokulu

 

Burnuma mis gibi kızarmış ekmek kokuları geliyordu. “Beni ye!” “Beni ye!” diye adeta haykırıyorlardı; ama bu gün onları yemeyecektim. Hatta hiçbir kuvvet beni okula götüremeyecekti.

Şimdi biraz sizi geçmişe, okulumun açıldığı ilk güne götürmek istiyorum. Ne heyecanlarla, heveslerle başlamıştım okuluma. Annem ve babam bile en az benim kadar heyecanlıydılar. Ne de olsa küçük kızları artık bir ortaokul öğrencisiydi. Annem yeni okulumu görmem için önceden götürmüştü. Yeni okulumun eski okuluma göre o kadar heybetli bir görüntüsü vardı ki beni hemen büyülemeyi başarmıştı. Kocaman spor salonu, kocaman bahçesi, büyük kafeteryası… Beni çocukluğumdan alıp genç kızlığa doğru adım attırdı. Bu okul benim büyüdüğümün kanıtıydı. O gün eğitimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşündüm ve kendi kendime “var mı eğitim almak gibisi? Yaşasın okulum!” dedim. Bu gün okulumun açılmasının üstünden bir ay geçmesine rağmen okulum hakkındaki bütün güzel düşüncelerim aklımdan silinmiş, okul benim için kâbusa dönüşmüştü. Bu kâbustan uyanmak istiyordum. Benim yaşımdaki çocukların okula koşarak gitmesi ve gelecekteki ideallerine yol alması gerekiyordu. Ben doktor olmak istiyordum; oysa şimdi okula bile gitmek istemiyorum. Bütün bunları düşünürken annemi birden yatağımın başucumda buldum. “Ekim, hadi kalk! Okula geç kalacaksın” diyordu. Off ne bahane uyduracaktım. Anne yüreği bu. Bende bir sorun olduğunu anlamıştı. “Ekimciğim” dedi. “Neden okula gitmek istemiyorsun?” Evet, bir aydır benim için adeta bir kâbusa dönen, kimseyle paylaşamadığım sırrımın kapısını annemin sıcak, samimi dokunuşları ve yanağıma kondurduğu öpücüğü aralayacaktı galiba. Yavaş yavaş dile gelmeye başlamıştım.

Okulun açıldığı ilk günden itibaren oldukça iri yapılı olan bir çocuk beni okulun girişinde bekliyordu. Anne ve babamın okulda harcamam için verdiği daha doğrusu para ne işe yarar, para nasıl kazanılır bunları öğrenmem için bana verilen harçlığımı elimden alıyordu. Çok mutsuzdum. Teneffüsler benim için artık anlamsızdı. Teneffüs olmasını istemiyordum; çünkü benim orada kullanacağım, bir çikolata alıp kendimi mutlu edeceğim harçlığım yoktu. Hüseyin beni haraca bağlamıştı. Parayı vermezsem beni şiddet uygulamakla tehdit ediyor veya zorla çantamı açıyor paramı alıyordu. Benim küçücük bedenim benden hem yaş olarak hem de vücut olarak büyük olan bu çocuğa nasıl karşı gelebilirdi. Korkumdan kimseye bir şey de diyemiyordum. Onun yerine paramı verip korkularımdan kurtulmayı tercih ediyordum ta ki bugüne kadar. Annem önce bana sarıldı ve ona bu konudan daha önce neden bahsetmediğimi ve okuldaki öğretmenlerden yardım alıp almadığımı sordu. “Kalk bakalım benim minik prensesim” dedi. “Okula gidiyoruz.” Hızlı hızlı hazırlandıktan sonra giderayak kızarmış ekmeğimi de alıp yola koyulduk. Annem “Ekimciğim her öğrenci, karşılaştığı olumsuz durumları şikâyet edebilir ve hakkını arayabilir. Bu senin en büyük öğrencilik hakkındır” dedi. Annem beni okulun rehberlik servisine götürmüştü; çünkü Hüseyin arkadaşımızı yaptığı bu zorba hareketler yüzünden amacımız şikâyet etmek değil, onun okul tarafından eksik olan yönünün desteklenmesi ve olumlu yönlendirilmesiydi.

Rehber öğretmenimiz bizi o kadar güler yüzle karşılamıştı ki büyüdüğüme inanan ben daha önce tek başıma sorunuma çare aramak için neden rehberliğe gitmemiştim diye kendi kendime kızdım. Rehber öğretmen bana öğrencilikle ilgili bir sürü hakkım olduğunu ve bunları bilmem gerektiğini vurguladı. “Hiçbir öğrenci onur kırıcı tutum ve davranışlara maruz kalamaz” dedi. “Şimdi Ekimciğim sana bir ödev veriyorum. Eve gidince öğrenci haklarını araştırıp bana yarın getireceksin. Böylelikle senin de öğrenci olarak ne hakların olduğunu bu yolla öğrenirsin. Unutmadan şunu da belirteyim ki zorbalık suçu ile suçlanan Hüseyin’in kendini savunma ve itiraz hakkı var. Bu yüzden Hüseyin’i de yanıma çağırıp onunla gerekli konuşmaları yapacağım.” O gün eve giderken öğrenci haklarının neler olduğunu araştırdım. Hiçbir öğrenci şiddete maruz bırakılamaz. Uygun bir fiziki alt yapıda uygun bir eğitim ortamında eğitim alma hakkına sahiptir. Her öğrencinin saygı görmeye hakkı vardır. Her öğrenci kültür, sanat ve spor toplulukları kurma, katılma ve yürütme hakkına sahiptir. Bu hakkımızı görür görmez hemen kafamda bir şimşek çaktı. Hüseyin iri cüsseli bir çocuktu. Ondan iyi bir basketbolcu olabilirdi. Belki de bugüne kadar maddi imkânları yeterli olmadığı ya da birileri tarafından yönlendirilmediği için için spor yapmamıştı. Ertesi gün ilk teneffüs rehber öğretmenin yanına uğramış ve ona öğrenci hakları ile ilgili ödevimi göstermiştim. Ona bir de Hüseyin için bulduğum parlak fikirden bahsetmiştim. Belki Hüseyin iri cüssesini sporda yorarsa kimseye şiddet uygulamaya gücü kalmazdı. Hem de spor yapmak Hüseyin’in en büyük hakkı değil miydi? Öğretmen Hüseyin’i dışlamak yerine onun için böyle güzel bir şey düşündüğüm için bana teşekkür etti. Sonradan öğrendim ki Hüseyin aile yaşamında gerekli sevgi ve özgüven desteğini alamayan bir çocukmuş. Okul içerisindeki akademik başarısızlığını böyle olumsuz hareketler geliştirerek kısacası zorbalık yaparak kendini kabul ettirmeye çalışıyormuş. Oysa her çocuk on sekiz yaşına kadar çocuk sayılır ve yaşamaya, korunmaya, gelişmeye hakkı vardı. Hüseyin hem şiddetin uygulayıcısı hem de babası tarafından gördüğü şiddetten dolayı şiddetin de mağduruydu. Oysa ne demişler. “Hoş görünün olduğu yerde şiddetin gölgesi kalmaz.”

Dediğim gibi rehber öğretmenim Hüseyin’i basketbola yönlendirmişti. Kısa sürede Hüseyin oynadığı basketbolla okulun en gözde çocuğu olmuştu. Okulun basketbol maçlarında herkes bir ağızdan “Hüseyin, Hüseyin…” diye bağırıyordu. Hüseyin’in yüzündeki mutluluğu görmenizi isterdim. Ne mutlu bize ki böyle kıymetli öğretmenlerimiz vardı ve bizim her türlü öğrencilik hakkımıza sahip çıkıyordu. Hüseyin spor yapma hakkından mahrum kalmasın diye onun ihtiyacı olan ayakkabılar, basketbol kıyafetleri alınmıştı. Ona spor hakkı da tanınmış oluyordu. Sorarım size. Bu da bir öğrenci hakkı değil mi?

Bir gün teneffüsteyken Hüseyin’in üzerime doğru yürüdüğünü gördüm. Avucumun içinde paramı sıktıkça sıktım. Terlemiştim. O iri kollarını omuzlarıma atıp “Hey ufaklık seni biraz korkuttum galiba. Senden özür diliyorum. Beni affet” dedi. İçimden derin bir nefes aldım. Bütün korkularım boşa gitmişti. Hüseyin çok değişmişti. Bana tekrardan dönüp yardıma ihtiyacım olduğunda seslenmemi söyledi; çünkü her öğrencinin bir de yardımlaşma hakkı vardı. Bir de bana “çak kanka” dedi. Artık kanka olmuştuk.

Sevgili arkadaşlar ve öğretmenlerim Hüseyin de ben de öğrenci haklarımızı bu şekilde öğrendik. Bu okul yıllarımda benim için unutulmaz bir anı olacaktı. Ama lütfen siz de şunu unutmayın! Bugün zorbalık yapan bu çocukların yaşı küçük, büyüdüklerinde bizden büyük hesaplar soracaklar. Dünyada sevgi, saygı, paylaşma varken zorbalık da neyin nesi.

“Zorba olma, kanka ol!”


Seçilen konu: Hayallerinizde var olan, okumak istediğiniz okul modelini bir öyküde anlatınız.

 

OKUL MODELİM

Narem Nedim
Sınıf: 3
Doğu Akdeniz Doğa İlkokulu

 

Benim okumak istediğim okul modeli yüzen okul; yani “Doğu Akdeniz Doğa Yüzen İlkokulu” diye bir okul.

Gizem sabah kalktı, kahvaltısını yapıp mayosunu giydi. Çok heyecanlıydı. İlk defa bir yüzen okul ile karşılaşacaktı. Okula geç gelenler okulu yerinde bulamazlar. Çünkü okul yüzer ve kaçar. Okulu çok sevenler ise yanda satılık diye yelkenlileri alıp okulu yakalardı.

İlk dersimiz matematikte denize dalıp herkes 15 balık yakalardı ve 5 akvaryuma bölerdi. 2. ders dramaydı, su parkına gidip su – ateş oyunu oynardık. 3. ders Türkçe, denizden 5N 1K parçalarını bulup yap-boz yapardık. 4. ders İngilizce Fendi; 1. derste tuttuğumuz balıkların içindeki proteinleri araştırırdık. 5. ders ekoloji, denizdeki yosunları toplardık. 6. ders yemekti. 7. ders müzikti. Flüt çalarak deniz atlarını sıraya sokardık. 8. ders Fen Bilimleriydi. Son dersimizde balıkların sesinin yapay mı doğal mı olduğunu araştırırdık. Ödevimiz ahtapotun sesini araştırmaktı. Gizem’in etütü vardı. Deney Atölyesinde mor ötesi ışık yapıp balıklara tuttuk. Gizem eve giderken bir ahtapot aldı. Eve gitti. Ödevini yapıp uyudu.

 

İlgili Haberler

Dergiler Haberleri