Birçoğumuzun salgın nedeniyle evlerine kapandığı, sağlık görevlilerinin ciddi tehlike altında canhıraş görev başında olduğu, elzem hizmetlerde çalışan emekçilerin ise toplum için çalıştığı bugünlerde, Başbakan Ersin Tatar, KKTC’nin bir kabile devleti olmadığını, hukuk usul ve kuralları olan bir devlet olduğunu söyledi.
Güney’den getirilen sağlık teçhizatının getirilme usulü ile ilgili olarak sağlık dışında siyasi amaçlı karalama yürütenlerin yazdıklarını tartışmak bile bu topluma zaman kaybı. Onları şimdi kendi marjinlerinde bırakalım kendi derdimize dönelim.
KKTC’nin gerçekten bir devlet olup olmadığı ile ilgili de söyleyecek çok bir şey yok. Öyle olsaydı bu yaşadıklarımızı zaten yaşamazdık. Kendine devlet diyenlerin el pençe bu toplumun hiçe sayılmasına söyleyecek sözleri, kurumlarının başına başka ülkelerin yetkililerini getirenlere karşı bir duruşları olurdu, 37 yıldır yaşatamadıkları devletleri için her bütçe dönemi Ankara’nın yolunu da tutmazlardı .
KKTC’nin hukuk sistemine, yargının bağımsızlığına, Meclisinin halktan aldığı egemenliğe, Yürütme erkinin başındaki Cumhurbaşkanlığı makamına gerçekten devlet olmanın gereği olarak değer vermiş olsalardı, tüm bu kurumları korumak için hukuk devletinin çizdiği yoldan ayrılmazlar adına devlet dedikleri bu kurulu düzeni kabile devleti gibi yönetmezlerdi.
Evet, bunu onlar yaptı, inanmadıkları bir devletin tüm hukuki temellerine elbirliği ile her dönem saldırdılar.
Egemenliğini seçim dönemi oy uğruna sattılar, vatandaşlığını iktidarda kalmak uğruna dağıttılar, Meclisin damında başka bayrak taşıyanlara göz kırptılar, tüm bu hukuk dışılığın bekçisi oldular.
Elbette inanmış olsalardı Türkiye’nin seçilmiş yetkililerinin kurumlara, bizlere, seçilmişlere yaptıkları saldırılara karşı bir dertleri de olurdu, onların safında yer almazlar, kendi toplumuna ve değerlerine karşı durmazlardı.
KKTC’nin egemenliğini, devlet vasfını taşıyıp taşımadığını elbette tarih cevapladı, bu büyük başarısızlığı şimdi yazacak değilim. Herkes devletin kendi yaşamında nerede olduğunu gayet iyi biliyor. Özellikle sosyal devlete en fazla ihtiyacımız olduğu şu anda.
Ama salgın başladığı günden bugüne kadar KKTC’nin devletlilerinin yazılı olan hukuku, en temel metin kabul edilen anayasanın kurallarını, mevzuatını, Bakanlar Kurulu kararlarıyla alaşağı ettiklerini izledik ve izlemeye de devam ediyoruz. Bu hukuk dışı kararları kendi ıslak imzalarıyla verenler şimdi kalkmış hukuktan, hukuk devletinden söz ediyor.
Sen kimsin, ne için o görevdesin ve kimi temsil ediyorsun diye düşünmek için biraz utanmaya ihtiyaç var.
Onlar KKTC’yi temsil ediyorlar elbet.
Bu ülkeyi, bütün Kıbrıs’ı vatanı sayanları değil.
Onlar hukuk dışılığı temsil ediyorlar.
Her daim hukukun üstünlüğünü, ifade özgürlüğünü, özgür basını savunanları değil.
Onlar, bağnazlığa direnenleri, sağlık konusunda bile milliyetçi körlüğe karşı duranları elbette temsil etmezler.
Onlar KKTC’nin nimetleri içinde yaşıyor olabilirler ama biz kabile devletinin acizliği içinde yaşadığımızdan gayet eminiz.
Hele de bu hukuk dışılığın bekçisi olanları ve onlara destek olanları, susa-duranları, durmayı bile bırakıp eğilip bükülenleri gördükçe, çok daha fazla eminiz.