Başbakan Muştu verdi, Telefon açtım parayı aldım, ödeneceksiniz dedi!

Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Halil İbrahim Akça, Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye verdiği ekonomik destekle ilgili olarak açıklama yaptı. Dikkat edildiyse “YARDIM” sözünü kullanmadım. Bunu bir kompleksin unsuru olarak değer





“Yardım sizde yani alanda inisiyatifi öldürür. Yardım size onur ve kimlik vermez. Üstelik bu hem VERENDE, hem de ALANDA da sıkıntı yaratır. İşte bunun için Sayın Akça’nın doğru hedef olarak öngördüğü bu amacı, biz artık her yönü ile ele almalıyız”


Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Halil İbrahim Akça, Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC’ye verdiği ekonomik destekle ilgili olarak açıklama yaptı. Dikkat edildiyse “YARDIM” sözünü kullanmadım. Bunu bir kompleksin unsuru olarak değerlendiren de olabilir. Ama benim lügatımda kompleks yoktur. Çünkü açıklamasının içinde son derece önemli ve doğru yürekten katıldığım bir başka noktaya da işaret etti Sayın Akça. Bakın ne dedi?
“Cari bütçe açıklarını kendi geliri ile karşılayan; Türkiye’den sağlanan destekleri alt yapı yatırımları, reel sektör destekleri ve savunma harcamaları için kullanan bir KKTC ekonomisi hedef olarak seçilmelidir.”
Evet, ben bu hedefi 2006 içinde net olarak ifade ettiğimde kimse kusura bakmasın, hem KKTC ‘den hem Türkiye’den hem de sol ve sağ çevrelerden, hatta parti içinden de tepki almıştım.
Çünkü “ Yardım” mantığı ile şekillenen ekonomik ve siyasi kültür, kendi gelirleri ile ayakta durmaya dönük, ekonomik,demokratik ve siyasi mantığı köreltmişti... Bu hedefi öne sürdüğümde, Türkiye’deki ve Kıbrıs’taki kimi çevreler bunun, benim ve partinin Türkiye ile bağları kopartmak isteyen kendilerine göre “sakat” düşüncemize bağlamışlardı. Çünkü bu onların yarım asırdır peşinde koştukları entegrasyon siyasetine aykırı idi. İşin en ilginç yanı, güneyde kimi sol ve sağ siyasi güçlerinde tepkisini almıştım. Çünkü bu hedefte onlara göre KKTC’nin düzeyini yükseltme çabası idi

 

PEKİ, SOL VE SAĞIN KAVGASI NE İDİ?

Aynı şekilde Kuzey’deki sağ ve sol çevrelerden de bu tepkiyi almıştım. Sağın tepkisi belli idi. Ama iş dünyasının bazı çevreleri ile sol sendikal alandaki bazı çevreler de ayni mantığa bağlı idi… Onlara göre biz; “ Türkiye’nin sınır bekçisi idik” ve parayı, yani yardımı vermesi Türkiye’nin doğaldı, bizim istememiz ise gerekti…

Neydi onların birbiri ile kavgası? Bu yardımın kime en fazla kanalize edilmesi gerektiğine dönüktü. Kimi sendikal çevreler bunun kendi kesimlerine daha fazla, kimi iş çevreleri de onlardan kesilerek kendilerine aktarılması talebi doğrultusunda kavga yapıyorlardı...

TC YARDIM HEYETİ VE ABD YARDIM HEYETİ

İşte bu “yardım alan ve veren” ilişkisi kuzeyde yalnızca bağımlı bir ekonomik sıkıntı yaratmadı. Bugün herkesin şikayet ettiği demokratik hukuk devleti ilkesizliğinin gelişmesine ve en geniş kesimlerin kendilerine ve yurduna karşı yabancılaşmasına da yol açtı.

İşte şimdi Sayın Akça’nın dün ifade ettiğimizi dile getirmesi son derece önemlidir. Ama bu yeterli mi? Hayır, bunun altının doldurulması, açılımının yapılması da öncelikle bize, yani bu toprakları vatan bilenlere ait olmalıdır.

İşte burada artık, YARDIM ifadesini aşmak gerektiği kanısındayım. Türkiye’nin 1950’lerden sonra gündemine “YARDIM” sözü girmişti. Amerikan Yardımı idi bunun adı. Bunun için Türkiye’ye, Amerikan Yardım Heyeti gelmişti. Bu heyet, Türkiye ile ABD’nin ilişkilerini düzenlemekle kalmıyordu. Bu heyet bu “yardım” sözünün arkasına saklanarak, Türkiye’nin nasıl iç ve dış politika izlemesine dair vaazcı idi. Ayni zamanda da Türkiye ekonomisinin güdük kalması içinde siyaset izliyordu.

Türkiye’nin sol, liberal ve en nihayet de sağ aydınları, yurtseverleri bu Yardım mantığından uzaklaşmak ve Türkiye ile ABD’nin ilişkilerinin farklı tarzda gelişmesi için çaba ve mücadele ortaya koymuşlardı. Yardım mantığı çok kötüdür.

Türkiye’de Morison Süleyman diye bir dönem tanımlanan Süleyman Demirel’in dahi bu ilişkinin farklılaşması için yaptığı pek çok şey oldu. Alın rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarını okuyun. Orada sırf bir petrol rafinerisine sahip olmak için Demirel’in, İhsan Sabri Çağlayangil’e, ABD’nin öğrenmemesi için SSCB ile nasıl ilişki kurması gerektiğine dair yaptığı görüşmeyi okuyun. Türkiye’nin birbirine karşı husumetli sağ ve solunun, Türkiye’yi kıskacına alan bu yardım mantığından kurtulmak için gösterdiği çabayı görün. Çünkü İhsan Sabri Çağlayangil bu adımı atarken Dışişleri’nde en güveneceği kişinin, Hasan Esat Işık olduğunu yazdığını göreceksiniz. O Hasan Esat Işık ki kendisi CHP’nin en etkili siyasetçisi oldu…

Evet, bunun için öncelikle artık bu Yardım mantığından kurtulmak gerekmektedir... Eğer yardım mantığı devam ederse, bu hedefe ulaşmak olanaklı değildir. Üstelik hâlâ Türkiye ile ilişkilerimizi ki bu önemli ilişkileri zedeleyen de bu mantık ve buna dayalı karşılıklı uygulamalar olmuştur. Bunu artık hem isim, hem de anlam olarak, 1950, ABD Yardımı ve Heyeti anlayışı ile sürdürmek olanaklı ve doğru da değildir.

 

TÜRKİYE’DE SİVİLLEŞME, MGK, YAŞ TOPLANTILARI VE PROSEDÜR

Türkiye’de sivilleşme için şekle de önem verilmektedir. Örneğin Başbakan’ın MGK kurulunda tek başına oturması ya da sivil ve askeri yetkililerin karışık oturmasının sivilleşme konusunda taşıdığı önem, bugünlerde sıkça vurgulanmaktadır. Hem hükümet, hem sivil yetkililer, basın, düşünürler bunu önemli bir gelişme olarak ifade etmektedirler.

İşte bu aşamada artık kuzeyde, yardım sözünün ve heyetinin hem isminin, hem de oluşum ve görevinin ve mantığının da tartışılması gerekmektedir. Bu yüzden bu olayı ben, ekonomik destek olarak isimlendirdim. Başka bir isim ve tanımda olabilir. Çünkü yardım, size dönük, yani alana dönük, bir acizlik öngörür. Yardım sizde yani alanda inisiyatifi öldürür. Yardım size onur ve kimlik vermez. Üstelik bu hem VERENDE, hem de ALANDA da sıkıntı yaratır. İşte bunun için Sayın Akça’nın doğru hedef olarak öngördüğü bu amacı, biz artık her yönü ile ele almalıyız.

 

BAŞBAKAN MUŞTU VERDİ, “TELEFON AÇTIM PARAYI ALDIM, ÖDENECEKSİNİZ” DEDİ

Son parti kurultayında yaptığım konuşmada “ elin verdiği gülle gerdeğe giremezsiniz” demiştim. Bunun üzerine aynı gün Maliye Bakanı televizyonlara koşmuş ve bana vermiş veriştirmişti. Şimdi Sayın Akça’nın bu sözü üzerine ne diyecek?

Sayın Akça yaptığı açıklamada bu hedefe vurgu yaparken, Başbakan İrsen Küçük ise verdiği demeçte “Türkiye ile telefon konuşması yaptığını ve kaynak alıp Bayramdan önce maaşların ödeneceği, diğer ödemelerinde yapılacağını” müjdeliyordu. Sayın Akça’nın bu hedef doğrultusunda adım atılması gerektiğine dair açıklamasını yaptığı gün, Başbakan bu “muştuyu” verdi. Para istedim ve maaşlar ödenecek, sevinin.

Evet, Türkiye hükümetlerini eleştirelim, kendi kimliğimizin ayaklar altına alınması niyetlerine karşı duralım, ama önce bu Yardım bağımlısı olan ve inisiyatifimizi bize yok eden, kendi içimize işlemiş sağ ve sol söylemle dolu sakat statüko mantığına karşı duralım. Bu bizim içimizdedir. Bunu aşamazsak bu topraklarda kendi ayaklarımız üzerinde duramayacağız…

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri