Başıboşluk

Cenk Mutluyakalı

Tek suçu deniz kenarında bankta oturmaktı, Naveed Akbar'ın…
Alkollü bir sürücü geldi, canını aldı.
Öğrenciydi ve binbir umutla gelmişti ülkemize…
Üstelik alkollü sürücü bir askerdi.

***

Bu kez tek suçu yol kenarında yürümek olan 19 yaşındaki kız çocuğunu bastılar.
O da bir yabancı…
Öğrenci mi bilmiyorum.
Çok da fark eder mi?

Ya trafikte ya iş kazalarında ölüyor insanlar ve kendi ülkelerine çivilenmiş bir tabutun içinde dönüyorlar, yolcu koltuğu yerine…

***

Muhammad Nızam Uddin, iş güvenliğinden yoksun, üçüncü kattaki iskeleden düşüp öldüğüne, başına baret takmaya çalışıyorlardı.

33 yaşındaki Taimoor Ansar, devrilen elektrik direğinin altında can verdiğinde, direği yerine dikiyorlardı.

24 yaşındaki Derrick, kiracısı tarafından diri diri yakılmıştı evinde, uyurken… Yangını söndürmek için çeşmeye koşan arkadaşı, suların da kesik olduğunu görmüştü.

Hepsi de son birkaç ayda yaşandı bunların… İnsan hayatının giderek ucuzladığı, sıradanlaştığı, önemsizleştiği bu topraklarda…

Yollar zifiri karanlık, asfaltlar mahrumiyet ülkesi gibi…
Kontrolsüz bir nüfus, denetimsiz bir kalabalık…

Şimdi yanından geçtiğiniz ilk inşaata bakınız, muhtemelen işçiler yine güvenlikten yoksun çalışıyordur.

Şehrin ortasında yükselen heybetli külliye binasının vizesiz, onaysız, izinsiz yapıldığını düşünürsek, hiçbir kuralın anlam ifade etmediğini görürüz zaten…

“Ne ilgisi var” diyeceksiniz!
Çok hem de çok var.
Bir ülkede yönetim disiplini ve yaptırım gücü yoksa, kararları başkası verirse, hayat da savrulur.

Bir vekil, okulla gitmeden diploma alır ama kendini hilekar görmez!

Üniversiteye izni veren eski Eğitim Bakanı’ndan denetlemekle yükümlü başkana, öğrenci işleri sorumlusundan, ortağına kadar hepsi hapse düşer ama kimse de o yapıya dokunamaz.

***

Tek suçu deniz kenarında bankta oturmaktı, Naveed Akbar'ın…
Alkollü bir sürücü geldi, canını aldı.
Nişanlısı ağlıyordu ardından…

Lefke’de düzenlenen eyleme katılmıştım, kazanın ertesi günü…
“Burada devlet yok, burada başıboşluk var” diyordu eylemciler…

Çok doğru bir saptamadır bu…
Burada gerçekten de bir devlet yok.
Kimi zaman bizi buna inandırıyorlar ve sanki, “normal” bir ülkede yaşıyormuşuz gibi hayatın olağan şartlarda akmasını bekliyoruz.

Burada başıboşluk var!



Kan ve vahşet reytingi!

Yeni medyanın çok ciddi bir sorunu var.
Ne kadar çok tıklanırsan o kadar iyisin” aptallığı yüzünden, ekranlardan kan damlıyor.
Ne etik kaldı, ne insanlık!

Kimi bağırıp çağırmakla “tıklanıyor”, aslında rezillikle… Kimi de bir trafik kazasının vahşet görüntüleriyle…

Ne oluyor peki, çok izlendiğiniz, çok tıklandığınız ya da yüksek skor elde ettiğiniz zaman başınız göğe mi eriyor?

Yoksa göğü başlarına mı yıkıyorsunuz, mağdur insanların…
Herkes sizi mi konuşuyor?
Batsın sizin yayıncılığınız!

İnsan hakkı var, hepsinden önce…
Acıya saygı var.
Merhamet de kalmadı, insaf da…

Unutulmasın ki çocuklar var sosyal medyada…
Hayatımızda yeterince şiddet var zaten…

İşte burada izleyiciye düşüyor en önemli görev… Kamuoyu tepkisi ve duyarlığı, en ciddi yaptırımdır. Bundan daha etkilisi olamaz.

Medyaya dair ölçümleri “en fazla tıklanan” değil, doğru, sorumlu, etik yayıncılık üzerine yapınız..

Rezilliğe prim vermeyiniz, ne olur!