“Görüşmem” demeye hakkı var mı liderin?
O makamda görüşmek için oturuyor.
Biliyorum, “lider değil” diyeceksiniz.
Yine de “görüşmem” demeye hakkı var mı?
***
Kendisi aslında seçilmedi ve seçtirildi.
Kendi aklıyla hareket etmiyor.
“Görüş” derlerse görüşecek.
“Görüşme” diyorlar.
Ne yapacağına dair talimatı kendi toplumundan almıyor.
Peki, ne olacak?
***
Çok merak ediyorum, siyasi partiler ya da sendikaların, sivil toplum ya da meslek örgütlerinin hemen her gün yayınladığı basın bildirilerini bu ülkede kaç kişi okuyor?
Özellikle de kırsalda…
Hep aynı mahallede dönüyor bildiriler, yankı odalarına hapsoluyor bağrışmalar, kopyalanmış sözcükler duvarlara çarpıyor sürekli…
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde tam bir çıkmaz var ve dünyayla aramızdaki uçurum büyüdükçe kirleniyor, kayboluyor, azalıyoruz.
“Görüşmem” diyor en tepedeki makama kurulmuş birisi…
Saray’ın önünde her gün bir eylem olmalı aslında…
Bunu bekliyor insan!
Siyasi partiler ya da sendikaları yargılamıyorum bu anlamda…
Toplumsal bir talep ve baskı olmadığı zaman bir mücadeleyi ileriye taşımak güçleşiyor.
Bir kabullenme var, “böyle gelmiş, böyle gider”e hissi içimize işledi.
“Değiştiremeyiz” duygusunu değiştirebilmek gibi bir zorlukla sınanıyoruz.
Görüşmezse gidecek!
Rauf R. Denktaş gibi tarihi bir lider dahi “görüşmem” dediği zaman bir kenara çekilmiş, toplum adına başkaları görüşmüştü.
***
Kıbrıs’ın kuzeyi giderek içine kapanıyor ve bunu aşmanın yolu çok daha güçlü bir itirazdan geçiyor. Bu iş basın bildirileri ya da sosyal medya söylenmeleri ile olacak gibi görünmüyor.
“Cumhurbaşkanlığı” denen makamın önüne yığılmaya başlamalı kitleler…
Dünyaya deşifre etmek gerekiyor: “Bu lider toplumunu temsil etmiyor.”
“Müzakere talebi” çok daha görünür olmak zorunda!
***
“Örgütlü örgütsüzlük” önemli bir handikap!
Son dönem gerçekleşen eylemlere bakınız, örgütler sıralanıyor peş peşe…
Her birinin yönetim kadrolarını topladığınız zaman ciddi bir kalabalık olmasını bekliyorsunuz.
Sonuç öyle değil maalesef.
“Örgüt” var ama “kitle” yok ortada!
Bir pankartın iki ucundan tutacak yığınlardan daha fazlasının harekete geçmesi kaçınılmaz.
Basın bildirilerinin yalnızlığı, geçtim dünyayı, Kıbrıs’ın kuzeyinde bile farkındalık yaratmıyor.
Bu “yalnızlığı” yıkmak gerekiyor.
Siyasi irade göstermek, kitleleri harekete geçirmek, güçlü bir itirazı adanın sınırları dışına taşımak, halkın gücünü örgütlemek en temel mesele olmalıdır. İradesiz bir lideri, irade gösteren bir siyaset yerinden söker!
“Siyasi Eşit” olduğumuz tek masa!
“Siyasi Eşit” olarak oturduğumuz tek bir masa var.
Birleşmiş Milletler’in müzakere masası…
“Kıbrıslı Türk lider” ve “Kıbrıslı Rum lider” o masada yer alıyor.
Uluslararası toplumda eşit kabul edildiğimiz tek yer orası…
Bunun dışında hiçbir masada “siyasi eşit” değildir Kıbrıslı Türkler…
Ankara da bile!
***
Tufan hoca çok anlamlı özetledi.
“Kıbrıs Türk halkı olarak yürüttüğümüz mücadelenin temel hedefi, evet eşit uluslararası statümüzün teyididir.
Federasyonda eşit uluslararası statü var mıdır? Egemenlik iki kurucu ortak olan Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan kaynaklanacaktır. İki eşit kurucu devlet olacaktır. Federal devlette yetkiler, siyasi eşitlik temelinde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından paylaşılacaktır. Bu düzlemde dönüşümlü başkanlık olacak, Kıbrıslı Türklerin iradesini yok sayan hiçbir karar alınamayacaktır.
Çözüm yönündeki mücadelenin odağında aslında eşit uluslararası statünün teyidi talebi vardır ve bu çözümle birlikte gelecek, Kıbrıs Türk halkını bu adadaki iki eşit kurucu ortaktan biri olarak uluslararası toplumla ve hukukla buluşturacaktır.”
***
Bunu önce Türkiye’ye anlatmak gerekiyor sanırım.
Türkiye medyasına bu düşünceyi yansıtan ilanlar verilmelidir gerekirse…
Mektuplar yazılmalıdır, Türkiye’de her bir parlamentere, gazeteciye, sivil toplum örgütü temsilcisine…
Yalana, muğlaklığa, aldatmaya dayalı iletişim oyunları kırılmalıdır.
“Ortak Siyaset” kiminle?
"Türkiye'yle ortak bir siyaset" diyor ya Tatar…
Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum.
"Erdoğan ve AKP ve HHP ile ortak bir siyaset" çok daha gerçekçi olur.
Şunu unutmayalım.
Türkiye'nin son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kıbrıs'ta yaşayan TC seçmeni tavrını ortaya koymuştu.
Erdoğan zihniyeti burada onay almadı.
O seçimde;
Lefkoşa’da Erdoğan yüzde 40'ta kaldı, Kılıçdaroğlu yüzde 60 oy aldı…
Mağusa’da yüzde 46 Erdoğan, Kılıçdaroğlu yüzde 53…
Güzelyurt’ta yine yüzde 57’ye yüzde 42 Kılıçdaroğlu…
Kıbrıs’ın üç sandığında da Erdoğan çoğunluk sağlayamamıştı.
Erdoğan’ın Kıbrıs’a dair karışmacı, müdahaleci, vilayetçi tavrı reddedilmişti aslında…
O seçimin ardından şunu yazmıştım.
“Şimdi önemli olan Kıbrıs’taki TC seçmenini yeni bir Kıbrıs’ın inşasına örgütlemek ve adanın kuzeyindeki irade yitimine, demokrasi ayıbına, daralmaya son vermektir.”
İnsanları ikna etmek için zemin var, emek gerekiyor ve çaba…
İş dünyasını harekete geçirmek, ekonomik kuruluşlarla işbirliği yapmak, esnaf örgütletmek, Türkiye ve Avrupa’ya gitmek, kararlılığı tabana yaymak…
Biraz daha aktif olmak ve içine hapsolduğumuz “mahale”nin ötesine taşmak özüyle...
Kadın pilota saygı
Fedex Havayolları’na ait kargo uçağının İstanbul Havalimanı'na inişi sırasında ön iniş takımları açılmadı.
İki kez pisti pas geçti ve gövdesi üzerine indirildi uçak...
371 metre sürüklenerek durdu, kimse yaralanmadı, büyük bir felaket önlendi.
Uçağın kaptan koltuğunda kadın bir pilot vardı.
Kadın kaptan pilot ABD vatandaşı Robin Kay Carpenter başarının her alanda cinsiyet değil bilgi, deneyim, konsantrasyon, çalışma ve emek olduğunu gösterdi bir kez daha...