‘BASİRETSİZ SİYASETÇİLER!’

Ahmet Sözen ülkenin tanınmış akademisyenlerinden. Akademik bilgilerini üniversite ortamında tutmanın ötesinde sahada özellikle de Kıbrıs sorununun kritik aşamlarında birebir mutfakta katkı koyan isimlerden biri. Yani aslında siyasetç

 

 

         Ahmet Sözen ülkenin tanınmış akademisyenlerinden. 

Akademik bilgilerini üniversite ortamında tutmanın ötesinde sahada özellikle de Kıbrıs sorununun kritik aşamlarında birebir mutfakta katkı koyan isimlerden biri.

         Yani aslında siyasetçilerle yakından çalışma ilişkisi de yaşamış isimlerden biri.

         Geçtiğimiz gün verdiği bir röportajda “siyasetçilerimiz basiretsiz ve omugasızdır” dedi. Şüphesiz ki bu son derece sert bir çıkış. Ama bu siyaset biliminde çalışan bir akademisyenin ülke siyasetine ilişkin de bir görüşü.

         Üstelik son dönemlerde bunu sadece Sözen değil, farklı yorumlarla birçok aydın da ortaya koyuyor.

         Sözen bunu anlatırken temel örnekler de veriyor. En yakın örnek Türkiye siyasetinden.

         Son 10 yılımzı kıyaslıyoruz, KANAL SİM’de Günün Getirdikleri’nde konuşurken. Ve aslında birebir yaşadığımız çok bilinen bir gerçekliği bir kez daha teslim etmek zorunda kalıyoruz.

         Mesela hayal edin;

         Bundan 10 yıl önce, eğitimde, sağlıkta, kamuda, ekonomik yapıda, içinde bulunduğumuz durumu düşünün.... Bir de bugünle kıyaslayın...

         Nedir aradaki fark?

         Bir de çok yakın bir coğrafyaya bakın... Türkiye’ye...

 Bundan 10 yıl önce iç ve dış siyasette, ekonomide, eğitim ve sağlıkta nasıl bir durumdaydı Türkiye bugün nasıl bir durumda?

         Sözen’in de dediği gibi, beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, Türkiye’de gelecek vizyonu koyan bir siyaset üretiliyor. Önemli bir değişim yaşanıyor.

         Kıbrıs’ın Kuzey’inde her geçen gün geriye gidiliyor ve geriye gidildiği duygusu sürekli besleniyor.

         Örneğin, bundan 10 yıl önce buralarda Kıbrıs İşleri’nden sorumu bir Bakan henüz atanmamıştı. İki ülke ilişkileri en azından adabında ilerliyor, ayyuka çıkan bu kadar siyasi iradeyi çiğneme örneği yaşanmıyordu.

         Belki 10 yıl önce seçimlerdeki etkisini, müdahalesini konuşuyorduk Türkiye’nin, bugün sadece bir seçim sonucuna ya da sürecine değil, günlük hayatın kendisine karşı etkinliğini konuşuyoruz.

         Artık seçimlere müdahale etme gereği ortadan kalktı!

         Burada melankolik ya da nihilist bir retçilik içinde olmak istemem.

         Ama bu değerlendirmelerin de sıradan bir aydın bunalımı kapsamında değerlendirilmemesi gerekliliğinin altını özellikle çizmek isterim.

         Bu tür tespit ve değerlendirmeler yeni yapılmıyor. Bu değerlendirmelerle siyasetten ayrılık kararı veren siyasi örneklerimiz de var.

         Üstelik toplumsal yapımızda sürekli bir memnuniyetsizlik hali ve bunun karşılığında durumu idare etme şiarı hakimdir.

         Önemli olan sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin bir genel değerlendirmeyle hareket edebilmesidir gerçekten siyaset üretimine kararlı olan mekanizmaların. Yoksa artık Kuzey Kıbrıs’ta siyaset eskisi gibi sadece oturduğu koltuk üzerinden bir saygınlık ve rant dönemini de aşmıştır.

         Bunu sadece siyasilerin değil, toplumun genelinin de değerlendirmesi ve ayna oldukları bu durumun farkındalığını geliştirmesi gerekiyor.

Eğer bugün bu ülkede milletvekillği, Bakanlık, Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı genel saygı ve itibarını yitirmişse, ki sanırım bu da genelde paylaşılan bir tespittir, hep birlikte düşünmemiz gerekiyor demektir.

Hayat dinamik...

Uzun süre “Saray Önü’”nden yürütülen bir siyaset, ki bu tabiri simgeleyen otelin son durumu da son derece ironiktir,  istihdamla idare edilen yapı ve günübirlik politikalar, artık kendi boyumuzu aşan gelişmelerle değişen bölge ve dünya koşullarıyla başbaşa.

Sanırım bugünden 10 yıl öncesine gitmek ve bugünden 10 yıl sonrasını hayal etmek yapmamız gereken en önemli şey.             

        

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri