Dünyanın hali nedeniyle olmalı belleğimde olumsuz anılar belirmeye başladı son günlerde. Birbiri ardına gelip durdu çeşitli utanç, kırılma, yanlış anlaşılma, reddedilme anları… Zaman eskitemiyor kimi yaraları. Yıllar geçse de kanıyorlar. Uzun yıllar öncesinden bazı anları anımsamak dahi dondurabiliyor insanın kanını; karanlıklara, kabuslara doğru savruluyorsun. Kalkıp ışığı açsam ortalık aydınlanacak biliyorum ama dehşetten paralize olmuş halde kalakalıyorum anıların ortasında. Bu kahredici anlar albümünün sayfaları birer birer açılmaya başlıyor sonra. Sanki bellekte böyle bir kompartıman var. Hepsi birikmiş bir mezar kazıyorlar orada. Sürekli kıyım ve ölüm haberleri, bu yaslı, bu asık suratlı dünya kışkırtıyor belleği… Oysa başka kompartımanlar da var. Öyle net bir sınıflama yok tabii ki. Mutluluk ve acı iç içe geçmiş çoğu durumda. En güzel anların bazı dikenleri, kötü anların ise ara tonlarında bazı avuntular var… Bazı anlar ise kapkara. İşte o albüm bir düğmeye basılmış gibi açılıyor birden. Yer yarılsa da içine girsem, ölsem, yok olsam albümü bu…
Sonra gün ışıyor tabii ki… Bu dehşet zindanından kaçıp bazı güzelliklere sığınmaya çalışıyorsun. Bunları yazıp o yıkıcı, kahredici kederlerini hafifletmek istiyor insan… Ama dünya öyle zalim ki… Kırılganlığın bazı kötülerin iştahını kabartması olarak dönüyor bu geriye. Yüzündeki yaraları maske ile örtmeni dayatıyor hayat. Ancak şiir paklıyor onca ağırlığı. Bu yalanlar bu sahtelikler dünyasında insana dair her şey anlatılmalı bence. Her şey!
Kendimi kapatıp çılgınlar gibi yazmak istediğim bazı anlar gündelik hayatın dayatmaları ile engelleniyor. Şu an dersler olmasa bile bakılması gereken sınav kağıtları beni bekliyor mesela. Biraz ertelenecek. Çaresi yok!
Zaman içinde pek çok şeyi ne kadar yanlış anladığımı görebiliyorum ya bu her türlü bilgiye karşı güvensiz yapıyor beni. Yüzeysel okumalarla varılan yer bu çünkü. Daha derin daha detaylı okumalar için zaman ayırmak lazım.
Zaman geçip giden bir şey ama aynı zamanda da birikip istifleniyor. Birer anı toplayıcısı olarak bellek odalarımızı doldurmaya devam ediyoruz. Geriye kalan hayatını daha anlamlı yapma şansı hep vardır insanın. Geçmiş sürekli yoluna çıkıp önünü kesse da azimli bir yürüyüşün başarı şansı yüksektir.
Bir yıl daha geçerken anılar ziyaret edilecek yine. Neler biriktirmişiz bu yıl; buna bakıp üzerinde konuşacağız. Dünya için karanlık, kötülüklerle dolu bir yıl olduğunu söyleyeceğiz. Bu yıl yitirdiklerimizin yasını bir kez daha tutacağız. Yaşadığımız güzellikleri de anımsayacağız kuşkusuz. Biz hatırlamasak bile sosyal medya hatırlatacak mesela bize onları.
Doğrusunu söylemek gerekirse kişisel anlamda güzel bir yıldı benim için ama çevredeki bunca yıkım arasında bunu söylemeye utanıyorum doğrusu.
Şimdi yeni bir sayfa açılırken güzellikle, iyilikle, mutlulukla dokunalım dünyaya demekten başka bir yol göremiyorum. Aynı şeylere üzülenler olarak öylesine çokuz ki! Peki neden değiştiremiyoruz dünyayı? Bu zalimler her türlü vahşilikle üstümüze gelseler bile dünyayı değiştirebilecek kadar kalabalık ve akıllıyız bana kalırsa.
Bu başlangıcı, kendimize bakarak ve yeni planlar yeni stratejiler kurarak değerlendirelim derim ben. Zulüm almış başını giderken boşuna acıtıyoruz birbirimizi.
“Gençlerin ölmesini istemeyen kim; parmak kaldırsın” desek mesela. Sonra da “Peki bunu engellemek için ne yapabiliriz?” diye sorsak. Çok mu naif? Hayır, aslında bir açıdan her şey bu kadar yalın.
Zaman geçiyor ve düşenler oluyor yolda. Dünya değişiyor sanırken birden geriye, çok geriye dönüyoruz.
Dünya için böylesine kötü bir yıl biterken geleceği planlama zamanı şimdi. İstersek değiştirebiliriz. İstersek yıkılanları onarırız. Ölenleri geri getiremeyiz belki ama onların hayalindeki dünyayı kurabiliriz.
Yeni bir yıla girerken yepyeni bir başlangıç yapalım derim ben. Sevgiyle, sevinçle, umutla… Hepsi bu!
Bu karanlıktan çıkacağımıza, iyiye doğru yol alacağımıza dair bir umut var içimde…
Mutlu yıllar herkese!