Siyaset bir ideolojiye, bir düşünce okuluna dayanarak, bilimsel içerik, yöntem ve araçlarla yapılır. Amaç, o ideolojinin kuramları, programları, hedefleri ile ülkeyi ve halkı yönetmektir.
Öyle olmadan yapılan siyaset de var, hırsın siyaseti… Amaç, siyasi yönetme gücüne sahip olmak ve kullanmaktır. İçerik, yöntem, araç pek de önemli değil, bir doğrultuda ve birbiriyle ilintili değil.
İkinci tarz siyaseti yapmak ve sürdürmek başkalarının siyasi faaliyetlerini izlemek üzerine kurulur. Strateji de başkalarının her yaptığında bir hata, yanlış, kusur, ayıp, eksik bulmak ve bunu kamuoyuna duyurmaktır. Yapılan esas iş önemli değildir, amaç da aslında onu önemsizleştirmek, hiçleştirmek ve diğer siyasi tarafı eleştirmek, yermek, karalamaktır.
Bu siyasi tarz ve hareket genellikle cüce kalır… Hep diğerlerini eleştirerek kamuoyuna mesaj vermeye çalıştıkça, kamuoyu merak edip “peki, senin projen ne, programın ne, neyi – nasıl yapacağına dair fikrin ne?” diye sorar. Genellikle cevap da hazırdır, “bunlardan daha iyisini yapacağız, bunların yapamadığını yapacağız, biz yaparız”… Üsteleyip “peki ama nasıl yapacaksınız yani?” diye sorulursa, “günü gelince göreceksiniz, dünyada bu işler başka türlü yapılır, biz de onlar gibi yapacağız, göreceksiniz” denir.
Siyaseti, siyaset bilimi ve ideolojisi ile yapanlar, halkın dikkatini en fazla çekenler olur. Halkın kimisi beğenir, kimisi beğenmez ama dikkatle izler, odağı ondadır çünkü onda kendi geleceği ile ilgili bir şeyler var… Halk, diğer tarz siyaset yapanı da dinler ama ona odaklanma ve onu izleme olası değil çünkü o sadece başkalarını eleştirmektedir ve halkın geleceğine dair açık bir projesi yoktur; halkın ondan bir beklentisi de oluşmuyor.
Siyaseti, siyaset bilimi ve ideolojisi ile yapanlar, kendi dışındaki siyasi akımların fikir, ideoloji, program ve projelerini eleştirirken kendilerinkini de ortaya koyar ve neden daha iyi olduğunu kıyaslamalı anlatır. Diğer tarz siyaset yapanlar, sadece gücü elinde tutana yönelik eleştiri yapmaya odaklıdır çünkü onların derdi gücü ele geçirmektir, muhalefeti değil. Halbuki siyaset için muhatap sadece gücü elinde tutan değil, diğer tüm siyasi akımlardır.
CTP, Kuzey Kıbrıs’ta siyaseti bir ideoloji temelinde ve bilimsel çözümlemeler ve yöntemlerle yapa-gelmiştir. Ve büyümüştür… Fırtınalara tutuldu ama siyaset yapma tarzı ile fırtınalardan yaralanmış da olsa büyüyerek çıkmıştır, “dar sokaklardan büyük hedeflere” ulaşmıştır. Muhalefette de olsa, hükümette de olsa, CTP hep eleştirilir olmuştur. Nedeni basittir, CTP siyaset konuşuyor, eleştiriler ve önermeler ve çözümlemeler konuşuyor ve seveni de sevmeyeni de ama halkın tamamı dinliyor, duyuyor ve etkileniyor.
Öyle siyasi hareketler vardır ki, CTP bir hafta sussa, konuşacak hiç malzeme bulamayacak, “ama CTP neden konuşmuyor?” diye yakınacak… Onlar CTP’nin her yaptığında, ‘ama büyük - ama küçük, ama etkili - ama etkisiz’ bir hata bulmak için uğraşırlar ve kamuoyuna söyleyecek bir şeyler ararlar. Arayan bulur da, bulamazsa çarptırır, saptırır, uydurur da… Sonuçta ne elde ettikleridir önemli olan; kayda değer bir şey elde etmedikleri de ortada… CTP büyürken, onlar ya cüce kalıyor, ya yitip gidiyor, ya da davulcunun ıslığı gibi duyulmuyor veya ‘kendi çalar – kendi söyler’ oluyor.
Bir ‘iş’ yapılıyorsa, hata, yanlış kusur, eksiklik olması doğaldır. Her üretimde arıza da olur, fire de çıkar, yan ürün de oluşabilir. İş’in ve üretim’in esası üzerinde durulmalı ve yorumlar onun üzerinden yapılmalıdır. O zaman dikkat çeker, ilgi toplar. Ama çok doğru, iyi, güzel bir işin, ufacık bir kusur nedeni ile hiçleştirilmeye çalışılması, sadece bunu yapanı tatmin eder, başka da bir sonucu olmaz.
Sürekli eleştiren ama önerme yapmayanlar, sürekli şikayet edip proje yapmayanlar, sürekli başkalarının hatalarını abartıp onun üstünden siyaset yapanlar, siyasette uzun soluklu olamazlar, sırtlarında yumurta küfesi taşıyamazlar, yurttaşa umut da veremezler… Derler adama, “habire eleştirin, vara – yoğa söylenin, hiçbir şeyi beğenmen; kendine güveniyorsan kaçak güreşin yalancı pehlivanı olmayı bırak ve ‘toparlan’ da çık karşıma”…