Geçicilik insan olmanın trajik yanı olarak görülmüş hep. Bir yanda faniler bir yanda da onların fantezisinin yarattığı mitolojik Tanrılar. Yani ölümsüz olmak diye bir tahayyül var olmuş her zaman. Reenkarnasyon ya da cennet tahayyülü de bu geçicilik bunalımıyla ilişkili bana kalırsa. Geçici olmanın, kendi hayatının ne zaman sonlanacağını bilememenin melankolisinden kurtulma arzusu neden olmuş bu tahayyüllere. Tarih içinde geçicilik duygusu hiç bu günkü kadar güçlü olmamıştır gibi geliyor bana. Geçicilik bugünün günlük pratiklerini bile tanımlayan bir durum sanki. Her şey eskiyle kıyaslandığında çok daha geçici artık. Geçip giden duygular, görüntüler, ilişkiler, konum alışlar çağındayız. Bir yandan da tıptaki gelişmeler, insan ömrünün uzaması filan söz konusu. Şair “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” demiş bir zamanlar. Kendine 70 yıl ömür biçip çok öncesinde ölmüş. Şimdilerde ortalama insan ömrü çok daha ileri yaşlara tırmansa da doğal olmayan ölüm de yükselişte. Doğal olmayanlar, sahtelikler çağındayız çünkü.
Kıyımlar, salgınlar, felaketler, savaşlar ömrün doğal görülen süresini bozmuş tarih içinde. Bugün insanlık her anlamda daha iyi bir yerde duruyor gibi görünse de geçicilik bir yaşam biçiminin adı artık. Sınırsız deneyimler, mobilite ve değişim çağındayız. Hayatı boyunca köyünden pek de uzağa gitmemiş insanları, aynı kişilerle bir ömür sürmüş, özellikle ev içine kapalı kadınları düşünün. Bugün ise ev içi ve dışarısı ayrımı kalkmış durumda. Sanal olarak her an her yerde olmak, sınırsız sayıda insanla iletişime geçmek, her türlü deneyimi edinmek mümkün.
Ölümlü olmaya dair melankolinin takviyesi olan ben gideceğim ama hayat sonsuza kadar devam edecek, çocuklarım, torunlarım benden birer parça olarak geleceğe doğru çoğalacak hissi de zedelenmiş durumda. Küresel ısınmayla birlikte kıyamet senaryoları daha bilimsel açıklamalarla tarifleniyor. Geleceğin uzun süremeyeceği genel bir kanı artık.
İnsan ölümlü olduğunu bildiği için bunca yaratıcılık var deniyor bir yandan da. Her türlü hız ve deneyim çeşitliliği sınırlı bir ömürden elden geldiğince fazla bir pay almakla ilgili. Trajik olan sanat ve edebiyatın ana damarı.
Sorun geçiciliğin günümüzün ana teması haline gelişi belki de. Öylesine çok bilgi, görüntü, ses ve her türlü uyarıyla yüklüyüz ki insan olmanın özünü derinlerde unutmaya başlıyoruz. Bunca hız içinde yavaşlık bir değer olarak yükselişe geçiyor.
Her türlü ihtiyaç gibi onun da kapitalist pazara düşme tehlikesi var tabii ki. Her arzu ve ihtiyacın paraya çevrilebilirliği üzerine kurgulanmış kapitalizm. Mademki geçicilik insan olmanın trajik yanı onun için de bir pazar oluşturabilir, sonsuzluk arzusunu satabilir. Bir pazar analizi en çok da yalnızları gösteriyor hedef kitle olarak. Yalnızlığa çare neler var neler. Güzellik merkezleri, estetik ameliyatlar bile yalnızlar pazarına ait. Gerçeğin ilgi görmüyor haz, para ve refaha dönüşemiyorsa sahtesini yaparsın o zaman. Sahte bir burun, sahte göğüs, sahte kalça, muhteşem saçlar, kıyafetler vb. bütün dertleri çözebilir.
Bütün bu sahtelikler içinde elde ettiğin mutluluk gerçek olabilir mi peki. Gerçek olan hazdır aslında. Hazla mutluluk arasındaki fark birisin geçici ötekinin ise süreli ve dönüştürücü olabilmesidir. Haz seni yükseklere çıkarıp orada bırakır ve feci şekilde düşebilirsin aşağıya. Mutluluk ise geleceğin ufuklarına doğru yayar ışığını. Haz anlıktır; eline geçirdiğin anda yaşarsın onu. Mutluluk ise sürelidir. Görünürlüğü fazla olduğundan tehlikelere de maruz kalır ama. Göz dedikleri şey başkalarının kıskançlıkla yaydığı kötü enerjidir aslında. Mutluluk kıskanılası bir şeydir.
Esas mutluluk başkaları için, dünya için yapabileceklerinden gelendir bana kalırsa. Işığını başkalarının yoluna tutmaktan onların düşmesini engellemekten daha güzel ne olabilir. Kendin için aldıkça alırsın da fazlasının ne faydası var. Çocuklardan biliriz, bir oda dolusu oyuncağı olan çocuk yeni alınan bir oyuncakla en fazla bir gün oynar, onun için çok kısa bir süre sevinç duyar. Oyuncağını bir başkasına armağan eden çocuğun ise daha uzun bir mutluluk hatırası vardır. Gözlemlemiştim bunu.
Geçiciyiz elbet. Ama bir şiirimde de söylediğim gibi “Hatıra daha uzun hayattan”.