Ürpertici de olsa iki manzaraya yan yana bakmanızı istiyorum.
Gençler duygularını, gelecek kaygılarını, yarınları düşlerken yüzleştikleri karanlığı anlatıyor.
Umutları kelepçeli!
"Hayal ettiğim geleceği ancak yurtdışında kurabileceğime inanıyorum" diyor, bu ülkenin gencecik bir evladı… “Son baktığımda 1 pound 16 TL olmuştu, benim bir günlük harçlığım zaten 20 TL” diyor bir diğeri…
İstediğiniz kadar nutuk sallayınız, egemenlik masalları anlatınız, ellerde bayraklar yürüyüşler planlayınız, yarattığınız gösteri dünyası ile hakikat birbiriyle örtüşmüyor.
Tepeden tırnağa sahtesiniz!
Hayattan kopuksunuz olabildiğince…
***
Ellerinde kelepçe yürüyor yine bu ülkenin gençleri, biri on yedi yaşında henüz, bir diğer on sekiz ve polis operasyona “bataklık” ismini veriyor.
Uyuşturucunun en tehlikelisi çıkıyor evlerinden…
Yüzleriyle ellerini örtüyor ve yürüyorlar, hücreye doğru…
***
Ada yarısı için son yıllarda en fazla kullandığımız tanımlar arasında “bataklık” ya da “çirkef yatağı” yer alır. Mesele “uyuşturucu” değildir, sonuçtur bu! Asıl “sorun”a karşı ısrarla, inatla, ilkellikle gözlerimizi kapattığımız sürece “sonuç” değişmeyecektir.
Ya uyuşturucu olacaktır ya kumar!
Ya yasa dışı bahis olacaktır, ya da onca bunalım...
“Göç” olacaktır bunun sonu ne yazık…
En temel sorunumuz uluslararası hukuk, siyaset, ticaret dışında kaldığımız belirsizliktir.
Yabancılaştığımız ülkemizdir.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapıyı dünyayla bütünleştirmenin yolu iyice içimize kapanmaktan geçmiyor.
Görünmez oldukça yıkılıyoruz.
Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Birliği’yle restleştiğiniz ve Kıbrıs’ı inatla Türkiye’ye benzetmeye çalıştığınız bu muhtaçlık ilişkisi, soydaşlık siyaseti, ulusçuluk histerisi hayatlarımıza çözüm üretmiyor.
***
“Kıbrıs’ı çok seviyorum” diyen ve sonrasında “ama” ile sınırlanan cümleler boğazımızda bir düğüme dönüşüyor.
“Kıbrıs’ta ya da Türkiye’de artık bir geleceğimiz olabileceğine inanmıyorum” diyen Deniz’in gözlerinde kilitleniyor hayat…
Bataklığı kurutmak gerekiyor.