Bülent Fevzioğlu
21 Aralık 1963 tarihi, ezberlerdedir artık…
Türk ve Rum halklarının eşit ortaklığına dayalı ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılışı…
Sonrası kan, sonrası barut…
Sonrası ölümler, ayrılıklar, çatışmalar ve nice kayıplar…
Ve lâkin anlatmak istediğim, ‘bunlar’ değildir…
‘Bunlar’; anlatmak istediğim asıl öyküye, ‘olmazsa olmaz’ mecburi bir girizgâhtan ibarettir yalnızca…
Ve şimdi…
Vaktâ ki bunlar oldu…
Ol hikâyet böyle başlar…
* * *
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kurulduğu zaman, bu ada coğrafyası üzerinde İngiliz’den, yayın yapar şekliyle cumhuriyete hibe olarak bırakılan bir radyo vardı…
Kısa adı CBC olan bu radyonun açılımı ‘Cyprus Broadcasting Service’, yani: ‘Kıbrıs Yayın Korperasyonu’ idi…
Türkçe, Rumca ve İngilizce olmak üzere üç dilde yayın yapan CBS’de, Türk çalışanlar da vardı…
Ve işte…
Ne zaman ki 21 Aralık 1963 gecesi ve sonrası geldi, cumhuriyetin diğer resmi dairelerinde olduğu gibi CBS’de çalışan Türk personel de radyodan ayrılmak zorunda kaldılar…
Yaşanan o zorlu, kanlı ve karanlık günler içerisinde Kıbrıslı Türklerin kendi seslerini acil olarak duyuracak, bir radyoya ihtiyaçları vardı…
Dönemin teknisyenleri, elektrik ve elektronik mühendisleri toplandı, kollar sıvandı ve onca yokluğun - yoksunluğun içerisinde Bayrak Radyosu kurulmaya başlandı…
Radyonun kuruluş sürecinde bulunanlar, sonraki zamanlarda o günlere ilişkin anılarını paylaşırlarken, şu bilgileri verirler:
(Ali Gürsoy) Orhan Şevket Bey’in Viktorya Sokağı’nda bulunan ambarında ve İngiliz askerlerinden alınma hurdalıklar arasında verici cihaz olarak kullanılabilecek, ancak, birçok aksamı eksik bir cihaz olduğunu biliyordum…’’
Parçaları eksik cihaz, Aralık ayının yağmurlu bir gecesinde mücahitler tarafından gizlice ambardan alınarak, Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Fazıl Küçük’ün (Şimdiki Cumhurbaşkanlığı) garajına getirilir…
(Erdoğan Naim) ‘‘Şebekeden şu veya bu şekilde elektrik enerjisini alacak, gücü alacak besleme ünitesi eksikti... Ne yapılabilirdi?’’
(Tuğrul Hilmi Berkay) ‘‘Yapılacak tek şey, enerji sağlamak için araba akülerini toplamak oldu.. Ve vatandaş bunu gönülden bir özveriyle, çekinmeden arabalarından çıkararak bize verdi... O zamanın ihtiyaçlarının karşılanması için yaklaşık yüz arabanın devre dışı kalması söz konusuydu…’’
Araba akülerinden istenen enerji sağlanmış, ancak bu kez de karşısına geçip konuşulacak, sesi taşıyacak mikrofon yoktu…
Telefon ahizelerinin içleri sökülerek, mikrofonlar yapıldı…
(Kemal Tunç) Dedim, ‘‘E, tamam, mikrofon… Nerde mikrofon, yok mu?’’
‘‘İşte’’ dedi… Baktım, dört tane böyle telefon ahizesi…
Her birine de bir düğme falan konmuş.
‘‘E, bunu nasıl…’’ ‘‘E, böyle yapabildik’’ dedi.
Çünkü akülerle makülerle çalışıyor...
Mikrofon çalıştıramıyor o sistem…
‘‘Dikkat et’’ dedi bana, ‘‘iki dakika her mikrofonda konuşacaksın, ısınır çünkü, yanar…’’
İki dakika birinde, kapat onu, iki dakika ötekinde…
Böyle dönüp duruyoruz…’’
(Fuat Abdülkadir) ‘‘Stüdyo cihazı diye bir şeyimiz yoktu; mikrofon yoktu, teyp rekorder yoktu, stüdyo mikseri olarak da bizim tamir ettiğimiz bir sinema amfikatörünü kullanıyorduk.’’
Enerji, araba akülerinden…
Mikrofon, telefon ahizelerinden…
Anten, komşunun çamaşır telinden hallolmuştu da…
Sesleri kaydedecek bir ses kayıt cihazı yoktu…
Ve hiç akılda değilken, o da oldu nihayetinde…
CBS’de çalışan Muazzez Yalın, henüz olaylar başlamadan önce röportaj yapmak üzere Dr. Fazıl Küçük’e gelmiş ve gelirken de yanında, CBC’ye ait ses kayıt cihazları getirmişti…
(Muazzez Yalın) ‘‘Teknik imkânlarımız yoktu.
Bir mikrofon, bir de senograf vardı…
Onları da, Dr. Küçük’le röportaj yapmak için Rum radyosundan getirmiştim.
Çarpışmalar başlayıp yollar kapanınca bizim elimizde kaldı ve bunlarla yayına başladık… Daha sonra birkaç tane daha senograf ve mikrofon alındı. O yokluğun ve korkuların içerisinde çok güzel programlar ve yayınlar yaptık, yapıldı.’’
Bayrak Radyosu’na kazandırılan o ses kayıt cihazı üzerinde program yapanlardan biri de, Kıbrıs Türk tiyatrosunun temel taşlarından olan, usta sanatçı, Kemal Tunç’tu…
1964 yılı sonlarında başlayıp, 1970 yılının ortalarına gelinceye değin…
( … Üç nokta ile yarım bıraktığım bu cümleye, yeniden döneceğim)
Kemal Tunç tarafından yazılan ve kendisinin de ‘Alikko’ olarak rol aldığı ‘‘Alikko İle Caher’’ skeci, her Pazar sabahı Bayrak Radyosu’ndan büyük bir merakla beklenen ve neredeyse ada genelindeki tüm Türklerin yoğun bir ilgi ve beğeniyle radyo karşısına geçerek ‘pür dikkat’ dinledikleri en ünlü programdı…
‘‘Alikko İle Caher’’ skecinde ‘‘Fatmalı’’ rolüyle (sesiyle) de yer alan Güzide Tunç, aradan geçen yıllara karşın hâlâ o günleri yaşayanların belleklerindeki yerini tüm sıcaklığıyla koruyan ‘‘Alikko İle Caher’’in doğumunu (Cemal Yıldırım, Zamanın Tozu, BRTK) şöyle anlatır:
‘‘Dükkânlar, oteller, sinemalar hep göçmenlerle dolmuştu…
Biz radyoda programlarımızı yaparken, Kemal Tunç da bizi bırakır ve göçmenlerin yanına gider, hal hatırlarını sorar, onlara moral verirdi…
Bir gün çok üzüntülü olarak geldi…
- Ne oldu? dedim, ‘Hiç’ dedi…
Üsteleyince de, ‘yaptığımız programlarla biz bu insanları mutlu edemiyoruz…
Öyle bir program yapalım ki herkes kendi köyünden bir şeyler bulsun…
Kimi denizini, kimi evini, kimi harubunu bıraktı geldi…
Öyle bir program yapalım.’
- Ee, ne yapabiliriz?
- Biraz da kendi şivemizle yapalım…
Ben Kemal’i 1959’da tanıdığımda, kendi köyünden hep bahsederdi…
Çok komik isimler söylerdi. Alikko dayı, ne bileyim Emirayşe falan…
Hatta bazan inanmazdım anlattıklarına ve ‘bütün komik isimler sizin köyde mi toplanır?’ derdim, o da köylülerinin hikâyelerini anlatır ve gülerdik…
Sonra benim aklıma geldi ve ‘mademki köylere gitme ve güldürmek isteriz, en iyisi sen Karpaz şivesiyle köyünü anlat’ dedim…
Aklı yattı söylediğime ve hemen oturup, yazmaya başladı.’’
Yukarıda, ‘‘Üç nokta ile yarım bıraktığım bu cümleye, yeniden döneceğim’’ demiştim...
Evet…
Kemal Tunç, 1964 yılı sonlarında başlayıp, 1970 yılının ortalarına gelinceye değin her Pazar sabahı mutlak surette Bayrak Radyosu’nda yayınlanan ve deyim yerindeyse 7’den 70’e tüm Kıbrıs Türk ‘ahalisinin’ kimi kendi, kimi komşu ve çoklarının da kendilerinde olmadığı için kahvehanelerdeki radyolar başında ya cümbür cemaat ya da o dar - zor - karanlık ve sıkıntılı günlerin inadına düğün bayram şenliğinde toplanarak dinlediği ‘Alikko İle Caher’’i yazdı, yazdı, yazdı…
‘‘Alikko İle Caher’in en önemli özelliklerinden biri de, skeçe başlarken kullanılan giriş müziği idi…
Öyle bir giriş müziği olmalıydı ki bu, 60’lı yılların o toplumsal bunalımı içerisinde insanın ruhuna ve moraline ustaca sızmalı, gülümsetmeli ve hatta her derdi ve kasaveti unutturarak, bir an için de olsa, coşturtup neşelendirmeliydi…
Kemal Tunç’un istediği, hedeflediği buydu…
Güzide Tunç anlatıyor:
‘‘Çalgıcılar derlerdi o zaman onlara…
Kemal gitti ve Mehmetaliler topluluğuna adını veren, topluluğun kurucusu da olan - gözleri görmeyen - Mehmetali Tatlıyay’ı ve arkadaşlarını bulup getirdi stüdyo olarak kullandığımız yere ve o küçücük mikrofonumuzu kullanarak onlara Karşılama’yı (Kıbrıs Gelin Havası - bf) çaldırdı…
Sonra Kozan Marşı’nı çaldırdı, kaydettik…
Kemal’in yazdığı ‘Alikko İle Caher’ skeçimizin giriş müziği olarak Kozan Marşı’nı seçtik ve onu kullanmaya başladık…’’
Kemal Tunç, yazdığı - seslendirdiği ‘‘Alikko İle Caher’’in halktan gördüğü yoğun ilgi üzerine giderek daha güncel konulara, BEY (Bayraktarlık - Elçilik - Yönetim) döneminden gelen ekonomik, sosyal ve siyasal toplumsal sorunlara da yönelerek ‘‘Alikko İle Caher’’in üzerinden bazı değinmelerde - dokunuşlarda da bulunur…
Bulunur bulunmasına ya…
İşte bu ‘değinmelerden’ biri öylesine bir zamanda yazılır ki, altı yıldan beri her Pazar sabahı halka moral aşılayan ‘‘Alikko İle Caher’’in de, sonu olur…
Nasıl mı?
Dönemin Türk Yönetimi; Rum tarafının 5 Temmuz 1970 Pazar günü seçimlere gideceğini ilân etmesi üzerine, Türk tarafının da seçim tarihini aynı güne alır ve ‘‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ Anayasası gereğince hem ‘Temsilciler’ hem de ‘Cemaat’ meclislerinin seçimlerini ada genelinde saptanan 146 seçim merkezinde harekete geçirerek, propaganda çalışmalarına başlar…
Kuşkusuz; tüm siyasi seçim süreçlerinde olduğu gibi, 1970 seçimleri sürecinde de halkın, dönemin yönetimine karşı ciddi tepkileri, öfkeleri vardı…
Ve her zaman halktan, haktan ve eşitlikten yana aydın kimliğiyle bilinen - sevilen Kemal Tunç’un da bu seçim propagandaları üzerine söyleyecek birkaç sözü, elbette vardı…
Seçimlerden hemen önceki haftalarda yazdığı ‘‘Alikko İle Caher’’i de seçimlere hazırlanan ve kazanmak için propaganda çalışmalarına başlayan iki yeni aday olarak (seçmenlerinin!), dinleyicilerinin karşısına çıkarır…
Ve her zaman olduğunca, Bayrak Radyosu’ndan yayınlanan o skeç de çok büyük ilgi görür…
Ancak…
‘‘Alikko İle Caher’’i yalnızca seçmenler değil, seçimlere hazırlanan gerçek adaylar da dinlemekteydi…!
Güzide Tunç şöyle anlatır:
‘‘Herkes seçimleri konuşurdu…
Kemal de bu güncel konuyu son yazdığı oyununa kattı…
Alikko İle Caher de seçime katılacaklar…
Propaganda yapacaklar…
Hani milletvekili adayları propagandaya çıkar ve yapamayacakları konularda vaatlerde bulunurlar ya…
Kemal bu konuyu işledi skeçte…
Hem Alikko hem Caher seçimlerde aday ve propaganda yaparlar…
İşte şunu yapacağım bunu yapacağım filân…
En sonunda da Alikko şöyle der:
- İki tane kaşık yaptırdım…
Bunnar bizim amblemimizdir…
Yeyenler yedi…
Bundan sonraki kazandan, aha bu kaşıkla biz yeyceyik…’’
Ve bu, çok ağır geldi kimilerine…
Halk o kadar çok beğendi ki, bir hafta sonra bu konuyu yeniden skeç yaptık.
Bandı yayın için Radyoya verdik ama bu kez yayınlanmadı…
Bu seçim propagandası skeci sebep oldu, ‘Alikko İle Caher’ yayından kaldırıldı…
Nedenini sorduk, ‘Şivenizden dolayı’ yanıtını verdiler…
Yani, Karpaz şivesini kullandığımız için yayından alınmışız…
İnsanlarımızın, çocuklarımızın Türkçesini bozuyormuşuz!
Bunu gerekçe gösterdiler radyodan…
O değildi aslında… Biz, fazla ileri gittik biraz!!
Emir, büyük yerden gelmişti…
Güzide Tunç, program yapımcısı Cemal Yıldırım’ın ‘Büyük yer dediğiniz, Sancaktar mıydı?’ sorusuna şu yanıtı verir:
‘‘Yok, daha da yüksekleri…
Dr. Küçük çok severdi…
Radyoda dinleyemediği zaman stüdyoya gelir, dinler ve gülerdi…
Dr. Küçük programın radyodan kaldırıldığına çok üzülmüş ve hatta ‘‘Kemal, elimden bir şey gelmez’’ dedi…
Sonraki yıllarda ‘‘Alikko İle Caher’’ skecinin Bayrak Radyosu yayınlarından kaldırılması için emir veren kişinin Denktaş olduğu ve asıl gerekçenin de altı yıl boyunca her Pazar günü güle - oynaya konuşulan - dinlenilen Karpaz şivemizin değil, seçimlerde aday olan ‘‘Alikko’’nun propaganda çalışmalarına hazırlanırken ‘‘iki tane kaşık yaptırdım… Bunnar bizim ablemimizdir’’ demesi idi…
(Büyükkonuk Belediyesi (Kemal Tunç’un köyü), 29 Mayıs 2007’de kaybettiğimiz Kemal Tunç’a büyük bir vefa örneği gösterir ve 15 Mayıs 2011’de ‘‘Kemal Tunç Çocuk Parkı’’ ile park içinde yaptırılan ‘‘Alikko İle Caher’’in (Kemal Tunç - Osman Balıkçıoğlu) yer aldıkları heykelin açılışını gerçekleştirir)