Her yıl, ‘nerede o eski bayramlar’ diyenlerin sayısı artıyor.
Peki acaba ne değişiyor?
Eski bayramlarla yeni bayramlar arasında, bizi bunca mutsuz eden fark ne?
Ya değişen bayramlar değil de bizsek?
Olabilir mi?
Neden olmasın!
Kocaman insanlar olarak, dünyayı küçücük bir çocuğun gözüyle görmemiz mümkün mü hâlâ?
Bu pek mümkün değilken, bayramlara aynı gözle bakabilmemiz nasıl mümkün olabilir ki?
Bayramların değişip değişmediğini anlayabilmek için, bizim çocukluğumuzun bayramlarıyla, bizim çocuklarımızın bayramlarını karşılaştırabilecek bir ölçüm mekanizması bulmamız lazım galiba.
***
Bizler değişiyoruz.
Öncelikle sürekli büyüyoruz; hem fiziksel, hem zihinsel olarak.
Bizler büyüdükçe, bizi çevreleyen alanlar da büyüyor.
Sadece sokakları bilirken, yollar azar azar uzuyor, biz şehirleri öğreniyoruz.
Sonra yollar biraz daha uzuyor ve biz, başka şehirleri keşfediyoruz.
Sonra sınırlarımız büyüyor; denizleri ve o denizleri geçmeyi öğrenip, başka ülkelerle tanışıyoruz.
Okuyoruz, izliyoruz, dinliyoruz...
Okudukça, izledikçe, dinledikçe daha da öğreniyor ve bu kez öğrendiğimiz için değişiyoruz.
Bütün o öğrendiklerimizle, yeniden bakmaya başlıyoruz aynı dünyaya.
Yeniden ve bu kez farklı biçimde.
***
Her geçen gün yeni gaileler giriyor hayatla aramıza.
Maddi gaileler mesela!
Yaşamak, beslenmek, barınmak...
Bütün bunları layıkıyla yapabilmek için çalışmak, para kazanmak...
Çocuklarımıza iyi bir gelecek sağlayabilmek...
Bir yandan eğitim...
Bir yandan sağlık...
Peki bütün bunlar hayata baktığımız yeri, hayata bakma biçimimizi baştan aşağı değiştirirken, her geçen gün yaşadığımız yeni deneyimlerle kendimizi yeniden ve yeniden üretirken, bayramların değişmemiş olması mümkün mü?
Ya da aslında bizim kendimizi o bayramların içine sığdırış biçimimizin değişmemesi mümkün mü?
***
Küçücük birer insanken, annemizin babamızın bize alacağı bir çift yeni ayakkabı, yeni elbiselerdi belki bayram.
Peki ya kocaman birer insanken?
Bu kez çocuğumuza alacağımız bir çift yeni ayakkabı, yeni elbiseler oluverdi...
Küçücük bir çocukken, amcamızın, teyzemizin bize vereceği harçlıktı bayram....
Peki ya kocaman birer insanken?
Bu kez çocuklara vereceğimiz harçlık oluverdi...
Küçücükken, yeni ayakkabıların, yeni elbiselerin nasıl alındığını, bizi mutlu eden o harçlıkların nasıl kazanıldığını bilmediğimizden güzeldi her şey.
Ama şimdi, o yeni ayakkabıların, yeni elbiselerin alınabilmesi, o harçlıklarla çocukların mutlu edilebilmesinin bedelleri tadıldığından belki de, eski lezzeti bulunamıyor bayramların.
***
Değişen bayramlar değil, değişen bizleriz.
Ve bu değişim, hayatın ta kendisi aslında.
Bu yüzden bayramlara öfkelenmekten vazgeçip, farklı keyifler bulmaya çalışalım böylesi günlerde.
Küçücük çocukların değil, kocaman insanların alabileceği türden keyifler mesela.
Büyüklerimiz hâlâ hayattaysa ve bizim yanımızdaysa, onlarla birlikte geçirebileceğimiz fırsatlar olduğu için sevelim bayramları...
Değillerse, bu geleneği paylaşabileceğimiz diğer aile fertlerimiz ya da arkadaşlarımızla birlikte olalım.
Birlikte olalım ki bizim çocuklarımız da kocaman birer insan olduklarında, geriye dönüp bakınca hatırlayabilecekleri eski, güzel bayram anıları biriktirebilsinler.
Hepinize mutlu bayramlar...