Çocukluğumuzda, bayramlar “TATİL” demek değildi. Ailelerin, akrabaların, uzak düşmüş komşuların bir araya gelme; sevgilerini ve üretimlerini paylaşma günleriydi…
Biz çocuklar için “Bayram”, kalabalık sofralar; Şeher’e , köye yolculuklar ve geceleri MASAL demekti…
Şimdi bakıyorum da, her geçen yıl azalıyor, bayramlaşmaya gittiğimiz kapılar… Yoğun iş hayatından (ve bu yarıbuçuk adacığın sorunlarından / sıcağından) bunalan insanlar “kaçayım, kurtulayım” modunda…
Koca mahallede, bayramı evinde geçiren üç-dört ev kalmış; geceleri bahçe bile alev üflüyor suratımıza… Ne umutlu satırlar yazacak ne masal anlatacak takat bırakmıyor…
İyisi mi ben size eski masallarımdan birini anlatayım; biraz serinlersiniz…
Bundan daha iyi bayram hediyesi mi olur!
BİR GECELİK MASAL…
Çok uzak sayılmaz, hatırladığımız tarih… Az gitsek yeter!..
Uzun görünse de insan hayatına bakıp; bir gece(de) anlatabilirim size bu masalı…
Köylerdeki televizyonun, arabanın(eşek/at arabası değil elbette) bir elin parmaklarını geçmediği “İngilizci” yıllarda, bu günlerden farklı değilmiş yine de çok şey…
Hani, bir gece(de) bittiğini sandığımız, o sömürge yılları vardı ya; “körü körüne İngilizci” Liderlerimize yeni misyonlar yüklemiş gitmeye hazırlananlar…
Onlar da, layıkıyla başarmışlar “verili misyonlarını”… Ne üç yol çıkmış karşılarına; ne üç başlı canavarlar… Üç yıl geçmeden (elleri ceplerinde), bir gece(de) bitirmiş onlar da, “istenmeyen bağımsızlık!” yıllarımızı…
Bir gece(de) kana boğulmuş ada… Ne, BEY eleştirilebilirmiş, ne Paşa… Karşı duranlar, bir gece(de) dövülür, vurulur ya da sürülürmüş bu diyarlardan…
Gerçekleri açıklamaya çalışan gazeteci avukatlar; misyona karşı duran sendikacılar, bir gece(de) katledilmişler… (Bunları unutmadık; çoktan unutsak da “baş azmettiricilerin” öldüğünü…)
Teller yetmemiş bölmeye bu küçücük adayı; her iki taraftan KURTARICILAR gönderilmiş bir gece(de)…
“Millerce” yol tepmekten KURTARMIŞ bizi, “kilometrelerce” asfalta kavuşturan kurtarıcımız… Kasaptan etin “Oggaynan” değil; “öngeynan/dirheminan” alındığı yıllar da son bulmuş bir gece(de); “kilo”yla tartılır olmuş her şey…
Kurtarıldıktan(!) sonra, bir gece(de) bir devlet vermişler bize; ama terk ettiğimiz kadar bile “bağımsız” değilmiş ne yazık ki!..
Sonra, MÜMTAZ bir Anayasa yapmışlar, bir gece(de)… “Köşe dönmenin” moda yapıldığı yıllarmış o yıllar…
“Köşeli” demokrasimizde, çalışmak/üretmek ayıpmış; hatta enayilik!
Reis’e yakın olanlara (giriş)kapılar(ı) açılmış, ardına kadar… Uzak olanlara da, çıkış kapıları!..
“Giden de gelen de Türk”müş nasıl olsa!..
Bir gece(de) binlerce “yeni vatandaş, yeni memur”; her seçim öncesi de “yeni HAKlar” verilmiş onlara…
“Barıştan/emekten” söz etmek yasak olsa da; 1 Eylül’ün, 1 Mayıs’ın sokaklarda kutlanmasına bir gece(de) YASAK gelse de; “Eşel/mobil”imiz, havuzlu evlerimiz, gaşadan çıkma arabalarmız varmış artık!..
Her Yılın başında sendikalarımız toparlanır; bu “eşek/mobileti”nin peşine takılır; yeni Haklar(!) kazanmanın kavgasına dururlarmış da, kimse gücenmezmiş onlara…
Gel zaman git zaman, değirmenin suyu azalmış… “Hep bana, az sana” moduna girmiş hükümetçikler; ellerine bıçkıyı alıp bir gece(de) budamışlar (bir yerlerine batan) sivri dalları!.. Böylece, bir gece(de); hatta her gece, “bir taşla üç/beş kuş vurur olmuş” kurtarıcılarımız… İpler iyice ellerine geçmiş…
Gel zaman git zaman, adaya yolu düşen bir Arap (hani o bir dudağı yerde, bir dudağı gökte olanlardan değil) uyuyan insanlara(belki gözleri açılır diye) PAKET paket kahve dağıtmaya başlamış…
“Hani da dağıtılacak bir şey galmadıydı?” diye şaşkın şaşkın bakanlara; “Dis iz e Kofi… Annan!..” diye açıklama yapsa da; tam olarak anlatamamış derdini…
Bir gece(de) vurmuşlar tekmeyi; atmışlar adadan garibi…
“Maymunun gözü açıldı, bugüne gadar bizden sakladıklarınızı çabuk dağıtmaya başlayın; yoksa YURO avro döner; gancelliyi yıkarık!” diye “vızıldamaya” başlamış munafıklar!...
Ama dinleyen kim!..
Günler günleri, cinler hurileri kovalamış…
Bir gece(de) tekrar uykuya dalan ahaliye; “süngülü, mihverli, kışlalı” ninniler okunmuş; büyük bayrakların yanında minareler kubbeler yükselmiş bir gece(de)…
“Gemisini kurtaran kaptan” lafı unutulmuş; “Borusunu uzatan vatan” için yükselmiş dualar!.. “ Sizde bu Koltuk Sevdası, bende bu boru olduktan sonra, gayrı sırtınız yere gelmez” diye sıvazlamış kurtarıcı kamburlu sırtları…
“Guk, deyin BESLEYELİM; Gık deyin TERSLEYELİM!” günleri başlamış bir gece(de); bağıranların sesi, Beşparmağı değil; Digomu tepelerini bile geçememiş (rivayet olunur ki, dağın güneyine yerleştirilen bir canavar yutarmış o sesleri… Canavar geceleri ağzını açtıkça, yuttuğu o sesler ışığa; kapayınca boyaya dönermiş!)…
“Ağzımızdan çıkanları kulağımız duyar” olmuş bir gece(de)…
“Sulu götürüp; susuz getirmişler” de uyanmamış ahali!..
Sonra gökten üç incir düşmüş; biri ocağımıza, biri kucağımıza, öteki ağzımıza….
(28-06-2014/2015)