“Bayram ne zaman” diye sorduklarında, “barışın geldiği gün” dedim hep...
Öyle romantik bir düş değil bu...
İçten bir hasret...
Bugün bayram...
Ve 1 Eylül Barış Günü...
Ne bayram bayram gibi...
Ne de 1 Eylül...
***
Akdenizin bu acılı adasında, şu anda yaşayan insanların çoğunluğu savaş görmemiştir.
Her ‘sıralı ölüm’ birbirine kurşun sıkmış kuşakların vedasıdır...
Ve her yeni doğum, daha fazla umuttur yarına...
***
“Öğretilmiş çaresizlik” öylesine yapıştı ki yakamıza...
Düşmüyor!
Hiç tanımadıkları “öteki”yle birlikte yaşayamayacağına inandırılmış çoğu...
Niye?
“Korkutulmuş” çünkü doğduğu andan beri...
Ayırmışlar hep...
Denizleri ayırmışlar ve caddeleri...
Geceyi ayırmışlar ve düşleri...
Mevsimleri ve saatleri ayırmışlar...
Dil gibi, din gibi ayırmışlar kalpleri...
***
Devleti çalanlar ile toprağı çalanların öyküsünde, kimseler burnundan kıl aldırmıyor...
Ve iki bayram arasında sıkışıyoruz.
Hep birlikte kutlayabilirdik oysa...
Pilavunalar pişer, herseler kaynayabilirdi, yan yana, iç içe, birlikte...
Trodoslardan bağıra çağıra şarkılar söyleyebilirdik...
John Lennon’dan mesela...
…
“Üstümüzde sadece gökyüzü
Hayal et!
Bütün insanların bugün için yaşadığını...”
***
“Uğruna ölecek veya öldürülecek” ne varsa, keşke gömebilseydik, yerin yedi kat dibine...
“Hayal et mal mülk olmasa...
Açlığa ve aç gözlülüğe gerek yok...”
***
Nasıl bitiyordu o güzel şarkı...
“Bana bir hayalci diyebilirsin
Ama ben tek değilim
Umarım bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya tek vücut yaşar...”
***
“Bayram ne zaman” diye sorduklarında, “barışın geldiği gün” dedim hep...
Fikrim değişmedi...