Bitmedi. Bitiremedim. Bayrama kaldı.
Elimdeki kitaptan söz ediyorum: “Zeno’nun Bilinci”…
Yazarı bir İtalyan: Italo Svevo… Modern edebiyatın önemli isimlerinden…
Zeno bir ‘hasta’… Yani kitabın baş rol oyuncusu…
Ne hastası mı?
Ruh!..
Tam teşhis yok. Türü ne hastalığın, belli değil.
İyileşecek mi, o hiç belli değil.
Zaten doktoru Zeno’nun elinden öyle çok çekmiş ki, onun hikayesini kaleme almış.
Ya da biz öyle zannediyoruz!
Yani okuyanlar…
Acaba bu karakter gerçek mi, yalan mı?
Anlatan kişi doktor mu, yoksa hastanın kendisi mi?
Kimdir bu Zeno?
Tam bir kafa karışıklığı, belirsizlik, güvensizlik, kararsızlık yaratıyor okudukça…
İnsan kendi kendinden bile şüphe duymaya başlıyor giderek…
Henüz sonuna gelmedim kitabın, ama sürekli bir ‘self-psikanaliz’ içinde hissediyorum kendimi…
Kitap sanki doktor, okuyan (yani an itibarıyla ben) hasta...
Peki ama ya kitabı yazan doktor değil de hastaysa?
Acaba ‘hasta’ sıfatıyla ben, doktor kılığına bürünmüş ‘gerçek hasta’yla karşı karşıyaysam?
Bana zarar verir mi Zeno?
Depresyon, şizofreni, paranoya…
Yoksa?
Yoksa!!!
**
Bayrama bu kitapla girmek ne kadar doğru olacak, bilemiyorum. Yalnız şundan eminim ki, 600 sayfalık kitap bitmeden başka bir kitaba başlamam. Başlayamam.
Zaten Zeno da kızar. Yok, kızmaz. Ama kırılır. Kesin küser. Ama belli de etmez. İçine atar. “Acaba kırgınlığımı belli etsem mi, etmesem mi?” diye sorar sürekli kendi kendine, ama hiçbir zaman cevap veremez bu soruya. Zeno’da ‘acabalar’ hiç bitmez çünkü…
O hep ‘bir adım ileri, bir adım geri’ atar, sonuçta olduğu yerde durur. Hep şüphecidir. Kuşkuları vardır. Kafasındaki ‘acaba’lar onu yere mıhlamış gibidir.
Sürekli eskiye döner. Bağımlılıkları vardır. Bunların bazısı keyiften, bazısı acıdan kaynaklanır. Ama alışmıştı. Alışkanlıklar onu yönetir. Onlardan vazgeçmez. Geçemez. Çünkü cesareti yoktur. Cesur olmadığını bilir. Ama ‘acaba’ diyerek bunu bile kendi kendine itiraf edemez.
Hesaplaşma, yüzleşme, tartışma gibi fiiller ona göre değildir. Yapmaz. Yapamaz. ‘Acaba’ der ve sürekli kararsız kalır.
Okudukça etrafa bakıyorum. Sonra ‘acaba’ deyip kitabın sayfalarına geri dönüyorum.
Aynaya bakıyorum. Acilen kitaba dönüyorum. ‘Acaba’ sorusu geliyor aklıma çünkü…
Bir ‘deli’nin deliliklerini okuyormuşum gibi geliyor sık sık… “Bırak, okuma daha fazla” diyecek oluyorum, lakin ‘acaba’ sorusu geliyor aklıma. Bırakamıyorum!
Okudukça bağlanıyorum. Kopamıyorum Zeno’dan…
“Bana ne anlatıyor bu ‘deli’ acaba?
Yoksa?
Yoksa!!!
**
Bayramda Zeno okumak ‘akıllı’ işi değil ama ne yapayım?
Bırakamıyorum.
Benden umut yok yani…
Siz siz olun bayramda seyranda daha ‘akıllıca’ işler yapın.
Öyle ‘self psikanaliz’e kalkışmak ‘akıl işi’ değil çünkü…
Durup dururken Zeno’nun penceresinden kendi kendinizi izlemeyin, çocukluğunuza, aşklarınıza, acılarınıza dönmeyin. ‘Acaba’larınız olmasın tatil tatil…
Bunun yerine Kanal SİM izleyin mesela…
Eskilere gitmek istiyorsanız özellikle, bunu yapın mutlaka!..
Çocukken izlediğiniz Temel Reis, Heidi, Pembe Panter, Alf çıkacak karşınıza bu bayramda…
Cosby Ailesi’yle, Susam Sokağı’yla, Kara Şimşek’le, Aşk Gemisi’yle karşılaşacaksınız, yıllar yıllar sonra…
Elvis Presley’yi, Joan Baez’i, Louis Armstrong’u dinleyeceksiniz, çok eski konser kayıtlarıyla…
Yeni çekilen ve buram buram Kıbrıs kokan programların yanı sıra tam bir ‘nostalji fırtınası’ esecek ekranda bayram vakti…
Hepinize ‘bol nostaljili ve de -özellikle- Zeno’suz bir bayram’ dilesem…
Mi acaba?