Bazı kavram ve ilkeler vardır ki herkes kendine göre yorumlayamaz, işine geldiği gibi anlam çıkaramaz.
Hele bunlar evrensel kavram ve ilkelerse!..
Mesela ‘hukukun üstünlüğü’ kavramı...
Bırakın bizim lisanda, her dilde anlamı aynı değil midir?
‘Hukukun üstünlüğü’ demek, ‘kurallı yaşam’ demektir.
Uluslararası sözleşme ve antlaşmalardan başlayıp Anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik ve diğer kural manzumelerini içine alan silsileye uymaktır hukukun üstünlüğü...
Ülkeyi, toplumu, partiyi, derneği ya da başka hangi entiteden söz ediyorsak, onun ‘kurallarla yönetilmesi’dir sözü edilen...
‘İki dudak arası’ olmayan...
‘İsteyenin istediği gibi’ davranamayacağı...
Ve elbette yargının ‘bağımsız’ olduğu...
Adı üstünde: Üstün olan hukuktur. Padişah, şeyh, peygamber, komutan, başkan falan değil!
**
Kavram bu kadar basit, ama birçok konuda olduğu gibi ‘hukukun üstünlüğü’ meselesinde de karnemiz hiç de iyi değil...
Yargıdaki sorunlar, adaletle ilgili zafiyetler, erkler arasındaki karmaşık ilişkiler, yasal eksiklikler, yetki karmaşaları, yetki kullanmayışlar ve daha epey uzun bir liste sıralanabilinir bu konuda...
Ancak bir de işin ‘kültür’ tarafı var.
Yani alışkanlıklarımız, davranış biçimlerimiz kısmı...
‘İşimize geldiği gibi davranmak’ deyimi vaziyeti çok iyi anlatıyor.
**
‘Hukukun üstünlüğü’nden dem vuranlar, hatta dem vurmaya gerek kalmaksızın zaten mevkileri gereği ‘hukukun üstünlüğüne uymak ve gözbebeği gibi korumak’la mükellef olanların yaptıklarına zaman zaman akıl sır erdirmek mümkün değil.
Mesela DP-UG’nin Genel Sekreteri Hasan Taçoy dedi ki “Partim ne karar alırsa alsın, ben Cumhurbaşkanlığı seçiminde Eroğlu’nu destekleyeceğim!..”
Bırakın parti genel sekreteri oluşunu, ‘sıradan bir üye’ bile partinin kararlarının hilafına siyaset yapamaz.
Kim diyor bunu?
Elbette ki DP-UG’nin tüzüğü...
Yani ‘partinin anayasası’...
**
‘Hukukun üstünlüğü’ prensibi sanki sadece Anayasa ve yasalara uymayı anlatırmış gibi, daha alt düzeydeki hukuk kuralları yok farzediliyor ne yazık ki...
Hoş, gerektiğinde anayasa ve yasalar da çiğnenmiyor değil.
Ama bu örnekte olduğu gibi “Ben parti kararı dinlemem, bildiğimi yaparım” demek, kelimenin en hafif deyimiyle ‘hukuk tanımazlık’tan başka bir şey değil!
Eğer bir başka DP-UG’li milletvekili, belediye başkanı ya da parti üyesi bir kişi bunu söylese, Genel Sekreter olarak Taçoy “Olur mu öyle şey? Partilerin tüzükleri vardır, karar organları vardır. Parti tüzük ve kararlarla yönetilir. Kimse de bunların üzerinde değildir. O yüzden lütfen tüzüğümüze ve onun öngördüğü organların kararlarına saygı gösterelim” diye karşı çıkmalıydı.
Aksi halde ‘parti’ olmaz ki onun adı!..
Ama Taçoy’un söyledikleriyle de zaten ‘hukuk’ olmaz. ‘Hukukun üstünlüğü’ hiç olmaz.
Olsa olsa ‘guguk’ olur!