*** Kıbrıs’ın müzik üstadı Vahan Bedelyan’ın öğrencileri anlatıyor…
Kıbrıs’ın müzik üstadı Vahan Bedelyan’ın keman dersi vermiş olduğu Kıbrıslı Ermeni öğrencilerinden Nuritza Nacaryan, Bedelyan’la ilgili hatıralarını anlatıyor… Nuritza Nacaryan’la röportajımız şöyle:
SORU: Nuritza Hanım, Bedelyan’ın size müzik hocalığı yaptığını söylediniz…
NURİTZA NACARYAN: Annemler yeni evliymiş, o vakit Kıbrıs’a gelmişler, 1921 tarihinde… Ondan sonra ben 1928’de doğmuşum…
SORU: Halep’e da gittiydiler…
NURİTZA NACARYAN: Evet, Halep, Der Zor…Sonra Yunanistan’a gitmişler, Yunanistan’da kardeşi varmış, bir müddet sonra vapur gelmiş, hepsini almış, Kıbrıs’a gelmiş ailem 1921’de.
Ben 1928’de doğmuşum. Sarayönü’nde bir yerde otururmuşuk o vakit. Ben dokuz yaşına kadar Sarayönü’nde, orada kalmışım. Ondan sonra Köşklüçiftlik’te tarla satılıyormuş, annem orayı almış, 18 liraya o vakit, İngiliz vaktiydi… Oraya ev yaptırmışlar. E biz böyüdük tabii, okula gideceyik Viktorya Sokağı’na, Ermeni Mektebi’ne gideceyik. İlkokula gideceyik. O vakit, Bedelyanlar da bizim yolumuz üstündeydi, çok eyi aileler, Çilingiryan falan, hep hısımdır bunlar. O gün geçtiğimizde keman sesi duyardık, okula giderken dururduk orada, dinlerdik o keman sesini… Hanımı da hanım gibi hanım yani, Alice Hanım… O da bazı piyano çalarıdı. Epeyi seneler geçti, kızları olunca Arda, öyle bakardık, keman sesi duyunca, “Acaba Arda mı çalıyor?” diye… Benden küçüktü çok…
NURİTZA NACARYAN: Araplar da kor, Türkler da kor, Ermeniler da kor bu ismi… Manasını bilmem… Kızları Arda’yı da duyduk keman çalıyor, öğreniyor falan… Sanki kıskanırıdık gibi, bizden küçük ama keman çalıyor diye! Bir de çiçekleri varıdı, benim çiçeklerimden hani şu sen seven… Hani göbeğini kesersen tatlı bir şey…
SORU: Saat çiçeği!
NURİTZA NACARYAN: Güya durup ondan kesiyoruk, nedir, kemanı duyalım deyi… Ondan sonra mektepte, büyük sınıflarına keman dersi verir idi Bedelyan. Birşeyini hiç unutmam, Vahan Hoca’nın. Derdi ki “İnsan” derdi, “her vakit kendi nefsine keser…” Keser nedir bilin? Balta…
SORU: Yani “Hep kendine yontar” diye bir deyim var, onu derdi…
NURİTZA NACARYAN: “Öyle olmamalı insan” derdi, “Bıçkı gibi olacak insan, bir sana, bir bana” derdi, “bir sana, bir bana” derdi. Bunu hiç unutmam. Hala bir şey olursa, fikrimde durur ki “Keser gibi olmamalı” deridi. Biz “keser” derik “balta”ya… Ne manalı şeydir bu…
SORU: Nasıl biriydi Bedelyan?
NURİTZA NACARYAN: Çok eyi, daima güleç yüzlü, halim… Hiç görmemişim ki biriynan böyle dursun da saatlarca konuşsun… Koşuştururdu… Bir velesbiti varıdı, kemanıynan böyle gider gelirdi, daima hareket üstünde… Çok çalışkan bir şeydi… Bize son sınıfa kadar, dokuzuncu sınıfa kadar kendi müzik dersi verir idi. Dışarıdan da ders verir idi, evinde da ders verir idi. Belki onun içün, okuldan çıkıp oraya buraya velesbitinan gider gelirdi.
SORU: Dört okulda ders verirdi: İngiliz Okulu’nda, Lefkoşa Türk Lisesi’nde, Ermeni İlkokulu’nda ve Melkonyan’da verirdi. Artı başka müzik okullarında da ders verirdi, evinde da ders verirdi… Ermeni İlkokulu’nun marşını da o bestelemiş…
NURİTZA NACARYAN: Evet… Bir de ne kadar aklımdaysa benim, Türkçe bir marş vardır, onu da kendi yazdı diye bilirim ben… Ama hangi marştır, Ermenicesi da vardır bu marşın…
Ben onu biliyorum çünkü ya Ermenice’den Türkçe’ye çevirmiştir ya Türkçe’den Ermenice’ye, bestesini kendi mi yapmıştır, tam bilemem ama pek çok müzik parçası yazmıştır kendisi. Pek çok beste yapmıştır.
Çalışkan olduğunu hatırlarım, her dakikası ayak üstünde… Velesbiti o zaman kendisinin taksisiydi… Hiç zaman harcamazdı, durup onunla bununla konuşmazdı… Pazartesi devam edecek...