Bedenimize, Sözümüze ve Emeğimize Sahip Çıkarsak Bahar Gelir

Aslı Murat

“Yürümeli bir uçtan bir uca
kimsesiz sokakları
Durmak düşmektir bu zamanda,
tarihin sarp uçurumlarına”

Figen Yüksekdağ


Ataerkil düzenin yarattığı cinsiyetler arasındaki eşitsizlikler, pandeminin ortaya çıkışı ile daha keskin bir hâle geldi. Tabi ki bu ilk değil. Geçmişten bugüne dek yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde, benzer süreçlerden geçildi. O zamanlar da kadınlar daha çok yoksullaştı, cinsiyetçi şiddet oranları artışa geçti ve genel manada kadınların toplum içindeki varlığı zayıflatıldı. Ama salgın koşulları ile ortaya çıkan karantina uygulaması neticesinde; işyerlerimizi kapatıp evde kalınca sorun daha da netleşti. Ev kadını diye tabir edilen “ev işçileri” bakımından da iş yükü arttı.

“Hayat eve sığar” romantizmi  ısrarla etrafımızı sarmış olsa da, 1 yıl içinde yaşananlar, ancak “evin duvarlarını yıkarsak” hayata kavuşabileceğimizi kanıtladı. Çünkü yapılan araştırmalar da gösterdi ki, işini kaybedip evde kalacak olan da, ev içinde şiddete uğrayan da, devlet yönetiminde adil bir şekilde temsil edilemediği için krizi çözmek adına alınan kararlarda söz sahibi olamayıp kendini var edemeyenler de kadınlardır.

BM Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlenmesi Birimi yaptığı açıklama ile, 25 yıldır her geçen gün yükseltilen mücadelenin ve cinsiyet eşitliği alanında kazanılan hakların, kısa zamanda yitirilebileceğine ilişkin hepimizi uyardı. Zaten bir süredir artan muhafazakarlık, sağ popülist politikanın güçlenmesi ve sosyal devlet anlayışının gittikçe azalması gerçeği ile yaşıyoruz. Covid-19 pandemisi de devletlere, insan hak ve özgürlüklerini daha keyfi şekilde kısıtlamasına zemin yarattı. Feminist kaygılarla yaşayan ve düşünen bir kadın olarak, bu mücadele gününü sadece şiddete sıkıştırmak istemiyorum.  Var olan ayrımcılığın diğer sonuçları olan; kadın emeğinin değersizleştirilemesi ve temsilde adaletsizlik meselelerini de gündeme getirmenin önemli olduğuna inanıyorum.

***

KKTC İstatistik Kurumu’nun 8 Mart için paylaştığı verilere göre; geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, 2020’de kadınların (özellikle genç kadınların) istihdama katılımı azaldı, işsizlik oranları arttı. Bu tabloya bakıldığında, önümüzdeki dönemde kadınların ekonomik anlamda bağımlılığının daha da artacağını söylemek mümkün. Bu noktada aklıma Virginia Woolf’un 1929 yılında kaleme aldığı “Kendine Ait Bir Oda” isimli kitabında kadınlara verdiği öğüt geliyor: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın...”  Woolf özgürlük ve kendi hayatında söz sahibi olmayı, ekonomik manada güçlenmeye ve kendi alanını yaratmaya bağlıyor.

Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçmiş olsa da, durumun çok  farklı olmadığını anlayabiliriz. Bu yüzden kadınların istihdama katılım oranlarının azalması, ev içinde sarf edilen emeğin hiçbir karşılığının olmaması, çoğunlukla hizmet sektöründe ve ev eksenli çalışan kadınların genellikle güvencesiz ve esnek – keyfi koşullarda çalıştırılmaları var olan eşitsizlik uçurumunu daha da derinleştirmektedir. Çok fazla dillendirilmese de iş yaşamında yaşanan taciz ve bezdirme (mobbing) uygulamalarını cezalandıracak düzenlemlerin yokluğu da ciddi bir problemdir. Bu noktada devletlerin ekonomik sorunlarını çözerken, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeler hazırlayıp uygulamaları gerekir. Ama bizim gibi ısmarlama ve toplumsal gururu ayaklar altına alarak dayatılan mali planlarla bunu gerçekleştirebilmek hayaldir.  Yine de inatla talep etmekten vazgeçmemek gerekir.

***

Gelelim sözümüze sahip çıkacağımız temsiliyet meselesine. Doğrudan demokrasi ile yönetilmediğimiz için, yötecilerimizi ya seçiyor ya da atıyoruz. Tabi ki Kıbrıs’ın kuzeyi özelinde seçilmek ve atanmak meseleleri artık (cumhurbaşkanı ve başbakanın durumunu düşündüğümde) iç içe geçmiş olsa da, yine de temsili bir sistemden bahsedebiliriz. Peki cinsiyetler hangi oranlarda temsil ediliyor? Belediye başkanlarımızın hepsi erkek, meclis üyelerin ezici çoğunluğu erkek, bakanlar kurulunda geçtiğimiz aya kadar kadın yoktu, 50 kişilik meclisteki kadın sayısı sadece 9.

Basit ve kabaca sıraladığım bu durum, devlet dairelerinde – sendikalarda - sivil toplum örgütlerinin bir kısmında- yerel yönetimlerde de varlığını koruyor. Kısacası temsilde adaletsiz bir durum var. Bunun için Siyasal Partiler Yasası’nda 2015 yılında %30 oranında bir kota getirilmiş olmasına rağmen, yasanın somut hayatta karşılık bulduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü siyasi irade bu yönde çalışma yapmıyor, toplumsal cinsiyet eşitliği mentalitesinin yaygınlaşması için adım atmaktan geri duruyor.

Bu noktada kota var deyip, sadece listeleri ona göre doldurmanın yeterli olmadığını kavramalı ve kadınların siyaset sahnesinde erkeklerle eşit bir şekilde var olabilmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırmalıyız.

***

Son olarak eril şiddete değinmek istiyorum. Bu konuda en önemli yol gösterici belge olan İstanbul Sözleşmesi, 2011 yılında Mecliste onaylandı. Ardından 2014 yılında Ceza - 2015 yılında Aile Yasaları sözleşmedeki kimi kurallar çerçevesinde tadil edildi. En azından bir kademe ilerleme sağlandı ama yeterli değil. Hâlâ pek çok şiddet türü ceza yasasında bulunmadığı için, yapılan şikayetler sonuçsuz kalıyor. Adli yardım çok kısıtlı  ve yetersiz uygulanabiliyor. Gece kulüpleri başta olmak üzere, çeşitli mekanlarda insan ticaretine maruz kalan kadınların haklarını güvenli bir ortamda arayabilmeleri için geniş çaplı bir yasa yok. Doğurganlık hakları güvenceye kavuşturulmamışken, yasal sınırlarda olsa bile devlet hastanesinde kürtaj yaptırmak mümkün değil. Sosyal devlet olmanın sorumluluklarından sayılan ücretsiz sağlık hakkı tüm topluma sağlanması gerekirken, yoksul kadınlar söz konusu uygulamalar neticesinde yok sayılıyor.  Devlet 2011 yılından beri söz verdiği sığınma evini açmıyor.

***

Genel anlamda eşitlik ve adaleti sağlayacak, mevzuattaki eksikleri tespit edip öneri yapabilecek, gelecek nesillerin toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir şekilde eğitilmelerine imkan yaratacak, şiddet dahil her türlü ayrımcılıkla organize bir şekilde mücadele edebilmemize  yardımcı olacak  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nin kurulması ile önemli bir eksiklik giderildi. Ama her güzel icraatın hazin sonu onu da etkiledi. Bir türlü tam randımanlı işletilemedi. Mesela size, “yarından itibaren Çalışma Dairesi faaliyetlerine son veriyor” desem, ne yanıt verirsiniz? “Olmaz böyle saçma şey”, değil mi? O zaman 2014 yılından beri Mecliste yasalaşan bir daire niye işletilmiyor ve kendisine gereken bütçe ayrılmıyor? Umarım kadınların ne kadar değerli olduğunu dilini dolayan pek muhterem yöneticilerimiz, hafta bitmeden bu sorunun cevabını verebilirler. Çünkü lafa tok, sorunların gerçek manada çözülebilmesine açız.