Bir okurumuz Larnaka’dan “kayıp” edilen Behri Lambiro’yla ilgili şunları paylaşmak istediğini söyledi:
“Behri Lambiro, sınıf arkadaşım Caner Behri’nin babasıydı… Benim çocukluğumda Lefkoşa otobüsü şöförüydü… Abisi İsmail Lambiro’nun yanında çalışırdı…
Şizofreni hastasıydı… Hiç unutmam, bir yolculuğumuzda çok küçüktüm herhalde, 5 yaşlarında falan… Goşşi köyünü geçince, Lurucüna’ya ayrılan yolun başında iki sakallı Rum’u otobüse almıştı. 1959 olmalı… Yolda giderken kadınlar söylenmeye başladı. Adamların EOKA’cı olabileceklerini söylüyorlardı, “Ya şimdi arabada silah çekerlersa, ya ileride arkadaşları yolu kesersa” diye o gadar çok söylenirlerdi ki adamı bayağı bunalttılar.
Otobüsü sürerken ayağa kalktı, cebinden bir küçük bıçak çıkardı ve dikiz aynasını bıçaklamaya başladı…
“Bu memlekette polis da var, politça da var, kıral da var, kıraliçça da var” diye ha bire dikiz aynasını bıçaklıyordu. Lefkoşa’ya yakın bir yerde İngiliz landroverleri arabayı yavaşlatarak durdurdular. Behri dayıyı hastaneye götürdüler. Epey zaman tedavi olmuştu. İlaç kullanıyordu, normal, kendi halinde bir adamdı…
1963 hadiselerinde yollar kapanınca ve barikatlar, kapalı bölgeler, biz da Türk bölgesinde kapalı kalmıştık. İlacı biten Behri dayı bisikletine atlayıp “İki Taş Arası” denilen yerden, caminin hemen karşısında Rum tarafına ilaç almaya gitti. Rumlar bunu tutukladı. 3 gün sonra Behri dayıyı gece haberlerinde komşunun televizyonunda gördük. Sandalyede oturuyordu bir perdenin önünde. Perde arkasında silahlı adamların, şapkalı birilerinin – polis ya da asker – siluetleri belli oluyordu. Behri dayı televizyondan Kıbrıslıtürkler’e çağrı yaptı, “Bizlere söylenenlerin yalan olduğunu, TMT’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmak için kurulan bir yeraltı örgütü olduğunu” söyledi. “Teslim olup Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sığınmamız gerektiğini” söyledi.
Sonra ona ilacını verdiler ve üç veya dört gün sonra Behri dayı bisikletiyle Türk tarafına geldi. Onu caminin yanında bekliyorlardı zaten. Kale, hemen orası, yolun içinde vurdular. Ne ailesi ne de kimse bir şey söyleyemedi. Adam zaten hasta bir adamdı, sadece ona gerekli olan ilacı almak için gitmişti. Rumlar da ona ilacını vermek için bu şekilde kullanmışlardı. Ne teslim olan oldu, ne de Behri dayının sözüyle Rum tarafına sığınan oldu. Bu da Teşkilat’ın ya da “Teşkilat” adına hareket eden bazı şahısların insanlık dışı uygulamasından başka bir şey değildi… Bunlar bizlerin çocukluğumuzu, gençliğimizi çalan canilerdir. Kan emicileri. Eğer bir HAK varsa ben HAKKIMI ASLA HELAL ETMEM…
O zamanın şartlarında ve olayın şekliyle Kale’nin içinde gömülü olduğunu düşünürüm... Askerlerin “Hamam” diye kullandıkları bölümün tam önünde… Orada eskiden küçük ağaçlar vs. vardı.. Epeyi bir dönem Kale’de öyle söylentiler vardı… “Hamam” diye kullanılan bölümün tam önünü bir araştırırsanız, belki bulabilirsiniz… Bu konuda lütfen Kayıplar Komitesi’ni da bilgilendiriniz…”
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi okurlarımı, isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni aramaya davet ediyorum… Bir şey biliyorsak, insanlık namına bunu paylaşalım…