Beklentiler

Ucu bucağı gelmeyen beklentilerin hayatımızı kabusa çevirebileceğini bilmeden aşktan, arkadaşlardan, işten, okuldan ve hatta cansız objelerden bile beklentimiz var.

Seda Argün
sedaargun1987@gmail.com

Beklentiler...Sözlük anlamına baktığımız zaman beklenti kelimesinin “gerçekleşmesi beklenen şey” anlamını taşıdığını görürüz. Hayatımızı yaşarken çevremizde birlikte yaşadığımız insanlardan, olaylardan ve hatta kendimizden beklentilerimiz olduğunu fark ederiz. Kimi zaman farkında olmadan başkaları veya kendimiz ile ilişkilendirdiğimiz beklentiler kimi zaman davranışlarımızı iyi yönden etkilerken kimi zaman da ilişkilerimizi hırpalayıp bizi içinden çıkılmaz girdaplara sokuyor.

            Ucu bucağı gelmeyen beklentilerin hayatımızı kabusa çevirebileceğini bilmeden aşktan, arkadaşlardan, işten, okuldan ve hatta cansız objelerden bile beklentimiz var. Ama belki de o noktada sormamız gereken soruyu sormuyoruz kendimize; peki ya bize karşı beklentiler ne? Bizim neleri gerçekleştirmemizi bekliyor çevremizdekiler? Bu noktaya diğer konulara değindikten sonra geleceğim ama şunu biliyorum ki –en azından gözlemlediğim kadarıyla- ne kadar fazla beklentimiz varsa bu hayattan biz de bir o kadar hayal kırıklığı ile başbaşa kalıyoruz.

En büyük beklenti tabi ki aşktan!

Bu hayatta belki de doğduğumuz anda zaten aşk konusunda kodlanmış oluyoruz. Anaokulda sınıfımızdaki beğendiğimiz çocuğun saçımızı çekmemesi beklentisi içerisinde oluyoruz; daha sonra etkilendiğimiz her kişiden önce bizimle teneffüste yürüyüş yapmasını, bize kibar davranmasını, saygı göstermesini, belki de aynı üniversiteyi yazmasını ve tabii ki en sonunda da hayatımızda olan insandan bizimle bir hayat kurmasını bekliyoruz. Bunlar genel olarak topluma yansımız olan beklentiler olmakla birlikte tabii ki hayatını beklentilerden arı bir şekilde geçirmeye karar vermiş ve ‘geldiği gibi yaşamak’ konsepti ile hayatına devam eden bir çok insan var. Herkesin hayatını yaşama şekli sadece kendini ilgilendirir; orada kimsenin herhangi bir aksi duruşu olacağını düşünmüyorum ama etrafıma baktığım zaman kimi zaman ben de dahil beklentilerimizin karşılanmadığında belki de yanaklarımızdan dökülebilen iki damla yaş da gözümün önünde sağlam bir şekilde duruyor.

Diyoruz ki hayatımızdaki insanlar bizi sevsin, hayatından bizi hiç çıkarmasın, bize baksın, bizi sevsin, korusun ve hep bizimle olsun. Tüm bunları kafamızdan geçirirken acaba karşımızdakinden boş beklentiler içinde miyiz olgusunu hiç ama hiç geçirmiyoruz. Kendimize göre bir senaryo oluşturup teker teker repliklerin üzerinden geçip, tökezlediğimiz ve ‘beklentilerimizin dışında’ bir olay olduğu zaman da hayatı kendimize zindan ediyoruz. Özel hayat içerisinde iki kişinin birbirlerinden beklentilerinin orta noktada buluşması halinde ilişkinin gideceği yol ve belki de o ilişkiyi ‘sonsuza kadar mutlu yaşadılar’ aşamasına getirmesi herkesi mutlu edecektir. Ama öte yandan da beklentilerimizi karşılamadığı anda, bir diğer deyişle aslında herşeyin istediğimiz gibi gitmemesi bizi büyük bir hüsran içerisinde bırakıyor.

Bunu aşmanın en doğru yolu biraz gerçekçi olmak. Pembe pancurlu evlerin papatyalarla bezeli bahçesinden çiçek toplamanın ne denli mutluluk vereceğini bildiğimiz gibi aynı zamanda fedakarlıklar yaparak ve yeri geldiğinde belki de orta yolu bumaya çalışarak, perdelerin arkasına saklanmadan, süsleyip püslemeden hayatı yaşamayı bilmemiz lazım. Tüm bunlar da biraz üzülmekten geçiyor ama gelin görün ki üzülmeden neyi elde edebiliyoruz ki bu zamanda?!

Herkes benim gibi düşünecek çünkü benimle aynı fikirdeler...

Yeri geliyor insanlardan bizimle aynı düşüncelerde olmasını bekliyoruz. Aynı şeylere gülüp, aynı şeylere ağlamamızı beklerken aslında bir diğer yandan da bizimle aynı şeyleri kabul etmelerini bekliyoruz. Herkesin farklı değer ve düşüncelerle yaşayıp bunları ortaya koymaktan çekinmediği coğrafyalarda yaşarken herkesin bizimle aynı fikirde olup bizi anlayacağını beklemek de biraz boş beklenti olacaktır.

Kimse sizin zihninizden geçenleri okuyamaz; onlara bir şeyler dayatmaya çalıştığınızda sizin onlardan neler beklediğinizi anlayabileceğini düşünmüyorum. Kısa yolu seçerek herkesin bizi anlayacağını düşündüğümüz için kısa ve aslında uzun vadede hem ilişkilerimize hem de kendimize zarar veriyoruz. Adım adım hayatımızı şekillendirmeye çalışırken kafamızdan herkese bir nevi görev gibi yüklediğimiz beklentilere aslında fazlaca anlam yükleyip kendimizi gerçekleşmemesi halinde hayal kırıklığı girdabına düşmüş gibi buluyoruz.

İş hayatında da günlük yaşantımızda yolda yürürken de bizi düşürmemesini beklediğimiz taş ile olan beklenti ilişkimizde de gerçekleşmesi mümkün olsa da olmasa da bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz hareketlerden medet umuyoruz.

Konu beklentiler de olsa hayatta başarılı olmak, aşkta kazanmak, mükemmel dostluk ve aile ilişkileri kurmak dahi olsa niyeyse hep iletişim kurmanın önemine geliyoruz. Derdimizi düzgünce anlatabileceğimiz iş arkadaşları, astımız ya da üstümüz ile olan ilişkilerimiz, hayatımızdaki insana aslında neler hissettiğimizi anlatarak, beklentilerimizi karşılamadı diye kapının önüne koymaktansa aslına onun neler hissettiğini anlamak, suçlamak yerine dinlemeyi öğrenmek, kelimelerine gücüne sadık kalmak ve ne olursa olsun her zaman için önce aynayı çevirmek...Yapılması ve konuşulması gereken adımlar içerisinde sıfır beklenti taşımak bizi başarıya ve mutluluğa götüren yolda ittirici bir güç olmayacağı gibi beklentinin varlığı ve yokluğu arasındaki ince çizgi üstünde de beklentiler içerisinde boğulup kafamızdaki senaryo hayatları yaşamaya çalışmamız da gerçekçi olmayacaktır.  Ne olursa olsun kendi gücümüzün farkında olmalı ve iletişim kurarak ortak beklentiler içerisinde mutluluğun ve başarının peşinde koşmalıyız aksi takdirde beynimizin esiri olmayalım. Her ne kadar klişe olsa da her zaman gerçekliğiyle beni şaşırtan sözdeki gibi aslında hayatımızın döngüsü: ‘Arzu ettiğin şeyler, beklemekten vazgeçtiğinde gerçekleşir’. Ve beklentileri taşımadığınız anda gelen mutlulukla birlikte huzur da paha biçilemez.

 

Dergiler Haberleri