Geçen hafta yazdığım yazıda K.C. ve KKTC üzerinden çözüme gidilemeyeceğini vurgulamıştım. Bugün iki güncel konu ile K.C. ve KKTC üzerinden giden mantıkların yol açtığı sıkıntılar üzerinde durmak isterim… Biri kuzeyden, öteki güneyden olan iki örnek, ibretliktir.
GÜNEYDE: Basınımızda ansızın bir haber patladı. Kıbrıs Cumhuriyeti makamları artık güneye geçişlerde yalnızca, Kıbrıs Cumhuriyeti Kimlik Kartı kabul edecekler. Yani uygulamada var olan KKTC kimlik kartı ile geçiş mümkün olmayacak. Bu haber patladı. Ortalık karıştı. Liderler arası görüşmeye konu girdi. Sonunda “tatlıya “ bağlandı. Peki bu tatlı nasıl oldu?
Derviş Eroğlu’nun yaptığı açıklamaya göre, görüşmelerde konu ele alındı. Dimitris Hristofyas’ın bu konuda bir hükümet kararı olmadığı ve üst düzey bir polis yetkilisinin emri ile bunun gerçekleştiğini, ancak müdahale ederek, eski uygulamaya dönüldüğünü söylediği, aktardı… Güney’de egemen olan derinlerin, ne güzel bir ayak oyunu bu?
KUZEYDE: Güney Kıbrıs’ta Maliye Bakanı olan ve Dünya Bankası’nda da görevler yapan, önemli bir siyasetçi kuzeyde tutuklandı. Cinsel tercihleri nedeni ile. Bu konuda bireye dönük devletin cezalandırması, açıktır ki bir zorbalıktır. Peki, bu konu kuzeyde hiç olmadı mı? Oldu. Peki bu konu ile ilgili olarak bugün kopartılan tantana yaşandı mı? Hayır. Peki burada neden böyle oldu?
Bu ülkenin pek çok sorunu var. Ancak belli başlı bazı sorunların da tartışması gündeme gelince, meselenin özünün tartışılmasının önüne, senaryoların, ya da biçimin geçtiği bir de yapı var. Mesela Cumhurbaşkanın banka konusu gündem geldi. Senaryoların bini bin para.
Yok, İrsen Küçük’ün parti içinde etkisini artırmak için oynan bir oyundur. Yok, UBP içindeki güç yarışlarının sonucudur. Yok Sarris meselesi, bu konuyu gündemden düşürmek için yapıldı. Yok etik mi, değil mi? Yok, CTP Sonay Adem’i yalnız bıraktı. Yok partinin haberi var mıydı, yok muydu?
Bu konu ile birlikte ayni dönemde Sarris’in meselesi gündeme girdi. Bir anda mesele şuna döndü. Cinsel tercihi farklı olan insanlara dönük, ceza yasasında var olan çağdışı kalmış bir düzenleme öne çıktı. Buna bir itirazım olduğundan değil, ama bu konuda esas unsur, bana göre tartışmaya taşınamadı.
SARRİS MESELESİ NE? : Soruya, şu noktadan başlamalı. Ne oldu da basın ve tüm kamuoyu buna kilitlendi? Büyük bir medya katkısı ile gündeme, kendini göstermeden, ne girdi? Güney Kıbrıs’ta tanınmış bir siyaset adamı, KKTC mahkemelerinde yargılanıyor!!! Bu insan; bu yüzden alabildiğine teşhir edildi. Hiçbir örnekte olmayan şekilde... Gizli mesaj ve esas gündem ne idi ?..
“İşte KKTC polisi ve mahkemesi yetkilidir ve yargılar. Egemen olan biziz”. Üstelik çağdışı kalmış bir yasaya dayanan ve Avrupa’da, son derece gerici ve çağ dışı kalmış bir ülke veya toplum, tanımlaması dahi göze alınarak. Bu doğrudan, egemenliğin KKTC’de olduğuna dair, özellikle Ekim’deki zirve öncesi, “iyi saatte olsunların” bir adımı oldu. Bu yüzden bu, ansızın yağan bir sağanak yağmur değil...
Her iki tarafta da olayların merkezinde polis var. Buna tesadüf demek için çok saf olmak gerekir.
K.C. ve KKTC üzerinden: Ekimdeki zirve öncesi; egemenlik iddialarını, K.C. ve KKTC üzerinden ilerletmeye çalışan iki tarafın, egemen güçlerinin düzenledikleri adımların belirlediği bir alanda tartışma yaşatıldı… Çünkü bakın, her iki adım da ne üretiyor?
Güneydeki adım, görüşmelerde ele alındı ve “tatlıya” bağlandı. Geçişlerde eski hal sürecek. Ama ne zehirlendi. Güneyde dar egemenlik konusu hatırlatıldı. Kuzeyde ise bu, federal çözüme taraf olacak olan Kıbrıs Türk halkı arasında, “bunlarla bir yer varılamaz” mesajına, ekim öncesi katkı sağladı. Kuzeyde de karşı egemenlik duygularını körükledi. Ama ARAC, sonuçta “tatlıya” bağlandı
Sarris meselesi kuzeyde ise neye yol açtı?. “Evet yasalarımız eski, ama KKTC egemendir, suç işlediysen bizim mahkemede yargılanacaksın”. Güneyde ise, “Bakın Kıbrıslı Türkler ne isterse olsun, evet adım yanlış ama egemenliklerini, eski bir bakanı tutuklayıp, yargılayarak bize dayatmaya çalıştılar” duygusunu körükledi. Üstelik bu konuda, kuzeyde “tatlıya” bağlandı. Yasamız değişsin! Zaten değişecekti. Ayrıca Sarris Bey de serbest kaldı. Adil yargı. ARAC, “Tatlıya” bağlandı.
DANS PİSTİNİ BİZ KURUYORUZ: Ne acıdır ki kuzeyde ve güneyde var olan mantık sakatlığı, egemen olanlara dans etme zemini yaratmaktadır. Gaz, kimlik, Sarris meselelerinde bu yanlış mantık netleşti.
Alternatif düşünenlerin düşünce sistematiği, bu ülkede, şöyle bir etki altındadır. “İyi bir gelişme için, bela yaşansın ve yaşanacak olan beladan, sonra, belki iyi bir şey çıkabilir.” Yani alternatif düşünce için iyiye ulaşabilmenin temeli olan, sürekli ve kesintisiz, bir, barış ve demokrasi mücadelesi üzerinden sonuca gitmek esası oluşturmuyor... Beladan sonra yararlı bir sonuç çıkma umudu ve bunun yol açtığı edilgenlik var. Olumlu sonucu da kim çıkartacak? ABD, AB ve “Analar”. Zaten bu yüzdendir ki bir olay olur ve olay olduktan sora, pankartlarla yola çıkılır. Yani iyiye dönük etkin ve edilgen olmak için program üretmek ve bunun için sürekli, her yönlü mücadele, hâlâ esası oluşturmuyor.
İşte bu yüzdendir ki güneyin ve kuzeyin egemen güçleri, her bir ciddi görüşme öncesi, şu veya bu şekilde, kendi egemenliğini hatırlatan olaylar yaratıyor. Bu yüzdendir ki onların belirlediği alan sınırları içinde kalıyor alternatif siyaset de. Bu yüzden Kıbrıs’ta, Birleşik Federal Kıbrıs hedefi ile hareket edenler, ortak tavırlarını geliştirmelidir. Belirlenen ve önümüze ‘cirilenen’ gündemlerin tartışmasından helak oluyoruz… Çünkü çözüme, ne K.C.’nin bugünkü yapısı üzerinden, nede KKTC üzerinden gidebileceğiz. Bu yüzden artık, Federal Kıbrıs’ın daha oluşmadan, hukuki ve insani temelinin her açıdan oluşması için siyasi, Anayasal, toplumsal, düşünsel, ekonomik, kültürel v.s temellerine dair, alternatif düşünceleri geliştirmek gerekmektedir. Yani Federal Kıbrıs’ın Anayasası, yalnız liderleri mi ilgilendirir? Bayrağı, Anayasası, Yapısı... Bunlar kimin? Gündemi oluşturmalıyız…