Türkiyeli ünlü ve başarılı bir iş insanına TV’de yayımlanan bir sohbet programında gazeteci sormuştu:
İş dünyasında şirketinizin bu kadar başarılı olmasının nedenini nasıl açıklarsınız?
Yanıtı önemli kılan sadece taşıdığı ilginçlik değildi.
Daha da önemlisi, bunun bir şirketler grubunun tepesindeki bir iş insanı tarafından dile getirilmesiydi.
Kendini veya yakınlarını hiç övmeksizin, neyi nasıl yaptığına hiç değinmeksizin, başarının adresi olarak kendi dışındakileri işaret etmekteydi.
‘Biz’ demişti, ‘başarımızı şirketimizdeki muhalefete borçluyuz’.
Gazeteci şaşkınlığını gizlemek istese de, başaramamıştı.
Bu nasıl oluyordu?
Yanıtın detayları, tıpkısı gibi olmasa da, öz itibarıyla aşağıdaki gibiydi:
‘Şirkette işi-gücü eleştirmek olan ve sırf bu nedenle iyi maaş alan küçük bir grup yarattık.’
‘Bu gruptakiler yönetimin karar ve eylemlerinden zamanında haberdar oluyor, uygulamaları gözlemliyor, sonuçlarını irdeliyor ve eleştirilerini yönetimin duyacağı şekilde dile getiriyor.’
‘Böylece, şirketin yöneticileri öncelikle yanlış kararlar almamak için özen gösteriyor, uygulama aşamasında hataların oluşmaması için gereken planlamaları yapıyorlar.’
‘Yine de bir eksiklik ortaya çıkarsa, kimi kararlar isabetli olmuyorsa, yanlış tercihler yapılıyorsa, işte bu muhalif grup eksiklikleri ve hataları yöneticilerin gözünün içine sokuyor.’
Kısacası, sizin anlayacağınız, bu şirkette ‘denetim’ varmış.
Halbuki, bu şirkette, herhangi bir göreve gelen ya da atanan bir yönetici ‘en iyiyi ben bilirim’ gibi aptalca bir tutum takınmış olsa, ona eğrisini-yanlışını yüzüne vuracak birileri olmasa, yani karar alıcılar denetlenmemiş olsa ne olurdu?
Bunun sonucunu birçok örneğe bakarak anlayabiliriz. Ama en anlaşılır olanı siyasal alandır.
Muhalefetin varlığı ve barışçıl yollardan iktidara gelme hakkının kabulü, demokratik siyasal yaşamın en vazgeçilmez özelliğidir.
Ama, siyasal yaşamda muhalefetin önemi sadece ‘doğru karar alma’ amacıyla sınırlı değildir.
Muhalefet ve eleştirinin varlığı ayni zamanda çoğulculuğun kabulü ve yönetenlerin hesap verebilirliğiyle de alakalıdır.
Sadece diktatör hesap vermez, çünkü onun eleştiriye yani muhalefete ihtiyacı yoktur!
Diktatör için muhalefet ve eleştiri, değişime yol açacağı için tehlikelidir!
Bazıları eleştiriye tahammülsüzlüğü daha da ileri götürerek muhalefet edeni cezalandırmaktadır.
İster Belarus’ta (ya da Beyaz Rusya) öncekilerde olduğu gibi, son seçimlerde yaşananlar muhalefetin önemini gözler önüne seriyor.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) zamanında davet edilmediği için gözlemci gönderemediği seçimlerde şimdiki devlet başkanı’nın yüzde seksen oy alarak seçimi kazandığı açıklandı.
Bu açıklamayı doğru kabul edip şimdiki cumhurbaşkanını tebrik edenler arasında, kendi yaptığı seçimlere ‘seçim’ denemeyecek olan Çin ile seçimlerinde henüz demokratik standartları tutturamayan Rusya da vardır.
Demokratik seçimlerin yapıldığı, iktidarın barışçıl yollarla el değiştirdiği hiçbir devlet bu seçimleri meşru saymıyor.
Neden mi?
Öncelikle muhalefet üzerinde uygulanan baskılar ve muhalefeti yok etmeye yönelen anlayıştan ötürü.
Muhalefetin önde gelen lider ve aktivistleri seçim öncesi tutuklandı, bazıları yarış dışı bırakıldı. Ve hala özgür değiller.
Muhalefetin en güçlü adayı tutuklanıp yarış dışı kalınca, onun yerine eşi yarışa katıldı.
Seçim Komisyonu adil çalışmayarak, seçimlerde hile yapılmasının zeminini hazırladı.
Henüz sandıklardan toplanan detaylı seçim sonuçlarını kimse bilmiyor.
Yani ilan edilen seçim sonuçlarının doğruluğunu kanıtlayıcı herhangi bir veri Seçim Komisyonu tarafından açıklanmadı.
Seçimlerde yaygın hileler yapıldığını ileri süren muhalefetin, seçimlerin yenilenmesi talebiyle düzenlediği barışçıl gösteriler polis şiddetiyle bastırılmaya çalışılıyor.
Şimdi Belarus yönetimi, muhalefeti yok saymanın, eleştiriye tahammül etmemenin ve bireylerin demokratik haklarına saygı göstermemenin faturasını ödemekle karşı karşıya.
Öncelikle ülkede yaşanmakta olan kaos ve şimdiki başkanın denetimi sağlamak üzere güvenlik güçlerini sokağa indirmesi, göstericilere karşı yaygın şiddet uygulanması bunalımdan barışçıl çıkış yollarını tıkıyor.
Dahası, halkın karşı çıkışına rağmen iktidarda kalmak için dış müdahaleye göz kırpması istikrarsızlığı derinleştiriyor.
İşte bu nedenden ötürü, Belarus şimdi AB’nin yaptırımlarıyla karşı karşıya.
Bu yaptırımlar, anlaşıldığı kadarıyla, barışçıl değişim yolları tıkandıkça artırılacaktır.
Bu yaptırımlar nedeniyle Belarus’ta herkes kaçınılmaz olarak zarar görecektir.
AB, “Yeniden seçim yapılırsa Belarus yok olur” diyen şimdiki başkan Lukaşenko’ya Belarus muhalefetiyle diyaloğa girmesi ve sorunun “Belarus halkı tarafından çözümlenmesi” ilkesini kabul etmesi için çağrı yapıyor.
Belarus’ta olduğu gibi diğer benzer siyasal sistemlerde muhalefetin varlığını ve onun barışçıl yollardan iktidara gelme hakkını reddetmek sadece istikrarsızlık ve ekonomik yıkıma yol açmakta, halka zarar vermektedir.