Belediyeler, yıllık geçici izinlerde mutlaka engelli standartları aramalıdır!

Onur Olguner

Aşağıdaki satırlarda okuyacağınız köşe yazısı aslında bugün yazılmış bir yazı değil.

Öncelikle 20 Ocak 2016 tarihinde “BAKANLARIMIZ ENGELLİ OLMAKTAN KORKMUYOR MU” başlığı ile, ardından da 6 Şubat 2019 tarihinde “BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ ENGELLİ OLMAKTAN KORKMUYOR MU” başlığı ile yeniden güncellenerek birçok kez yayınladığım bir yazı.

                Bildiğiniz üzere KTMMOB Mimarlar Odası olarak bu dönemimizde engellilerin yaşam hakkı konusunda ısrarcı ve belki de biraz statükoyu rahatsız edici olma vizyonunu benimsedik.

Yasal mevzuatı inceledikten sonra, kendi vize büromuzda gerek ticari olsun gerekse kamusal, halkın kullanımına açık tüm binalarda engelli standartları tüzüğündeki kıstasları arıyoruz.

Kıbrıs Türk Ortopedik Özürlüler Derneği Başkanı Günay Kibrit ile sürekli iletişim içerisinde olarak bu ülkede engelli bireylerin hayatına binalar tarafından eklenen tüm engelleri kaldırmak için mücadele ediyoruz.

Binalarımızdaki engelleri kaldırmak için 2012’den beridir Mimarlar Odası çatısı altında yapılan mücadelemiz ileri doğru her adım attığında bu köşe yazısını güncelleyerek yeniden yazmak benim için artık bir gelenek haline gelmiştir.

Bir gün bu yazının sadece teşekkür yazısına dönüşeceği ve başaramadığımız hiçbir hedefin kalmadığı günleri görmek umudumla, yazının yeniden güncelleşmiş halini sizlere sunarım:

Pek çok kez duyduğumuz ve ihtimalinin bile bizleri huzursuz bir söylemdir aslında “Her birey bir engelli adayıdır” cümlesi. Benim içinse bu empatiyi tam olarak kurabildiğim an, çok sevdiğim engelli bir büyüğümüzün nasıl engelli olduğunu dinlediğim sohbete rast gelir.

                Yıllar önce bir inşaatta çalışırken düşmüş bir abimiz ve bu kaza sonucunda hayatına engelli olarak devam etmek zorunda kalmıştı.

Bu hikayenin en önemli noktasını ise sonda anlatılmıştı o gün bana: “Ben düşmeden” diyordu, “15 dakika önce düştüğüm yere kum seriliydi. Eğer o kum 30 dakika sonra kaldırılsaydı, ben hâlâ yürüyor olacaktım.”

                Bu kadar küçük bir detaydı aslında engelli olmak ile olmamak arasındaki fark. Ve o küçük fark aslında hepimizin başına gelebilecek bir kazayı tanımlıyordu

Adeta gözler önüne seriyordu aslında hepimizin birer engelli adayı olduğumuzu.

                Bu yaşanan kaza kadar üzücü olmasa da yine üzücü bir olay ile başladı engelli standartlarını hazırlama süreci.

2012 yılında Girne’de bir restorana gitmişti tekerlekli sandalye kullanan mimar bir ablamız.

Restoranın girişinde iki adet basamak vardı. Düşünülmeden yerleştirilen bu iki adet basamak, ailesiyle gittiği yemeği zehir etmekte başarılı olmuştu.

Restorana giremeyince oradaki çalışanlara sitem etmişti de, ‘git başka yerde ye’ cevabını almıştı.

                Hem restorana girmesi engellenen hem de tersleme ile karşılaşan bu ablamız o dönem benim de yönetiminde olduğum Mimarlar Odası’na ulaştı. Ne gibi yaptırım olabilir, yasal mevzuat nedir diye bilgi almaya çalıştı.

Hem imar planı, hem de emirnameler kamu kullanımına açık binaların engelli standartlarına uygun olarak yapılmasını emrediyordu. Kamu kullanımına açık binaların tanımı ise kafeleri, restoranları, marketleri ve tüm ticari ve kamusal binaları kapsıyordu. Fakat bu standartların hiçbiri tüzük ve yönetmelikte belirlenmemiş olduğu için, denetlenmiyor ve zorunlu kılınamıyordu.

                Azmi Öge’nin o dönem başkanlığını yürüttüğü Mimarlar Odası’nda, benim koordinasyonunu üstlendiğim 7 kişilik bir komite kuruldu. Ve bu komite 2 yıl boyunca engelli standartları üzerinde çalıştı.

Komite Avrupa Engelli Standartları’nı, Amerika’da kullanılan uygulamaları ve özellikle Toronto’nun Engelli Mevzuatı’nı inceledi.

Bu standartları bir araya getirip sentezleyen komite, ülkemizdeki yasalara uyumlu olacak bir tüzük önerisi hazırladı. Ardından bu tüzük önerisindeki standartların çizimlerini ve ölçümlü anlatımlarını gösteren bir kitapçık üzerinde çalışıldı. Bu kitapçık geçtiğimiz yıl Mimarlar Odası tarafından yayınlandı.

                Bu çalışma aslında bilgi veren bir kitapçıktan öte, Fasıl 96 Yollar ve Binalar Yasası altında bir tüzük olması için hazırlanmıştı. Kamu kullanımına açık tüm binaların inşa edilirken engelli kullanımına uygun olarak tasarlanmasını öngörüyordu.

Engelli tuvaletlerinden rampaların eğimine, koridor genişliğinden otopark düzenlemesine kadar her detayı ince ayrıntıları ile açıklıyordu. Hedef ise ülkemizde yaşayan engellilerin ve ailelerinin hayatını en az diğer vatandaşlarınki kadar engelsiz kılmaktı.

                Başta üç kentin Belediye Meclislerinde bu çalışma onaylanmıştı, fakat uygulama noktasında yasal altyapı olmadığı için halen eksiklik yaşanıyordu. Ve 2016 yılında buradaki köşe yazımda yazmıştım “BAKANLARIMIZ ENGELLİ OLMAKTAN KORKMUYOR MU?” diye.

Ve o dönemde hükümette olan UBP-DP hükümetine seslenerek bu uygulamanın hayata geçmesi mümkün olduğunu söylemiştim.

Böyle bir durumda ülkemizde yaşayan 5500 kişinin hayat kalitesinde gerçek anlamda değişim yaratılabilecekti. Yeni yapılacak her restoran, her market, her mağaza artık engellilerin de kullanımına uygun şekilde tasarlanacak. Bunun yanında belediyeler tarafından yapılan kaldırımların görme ve ortopedik engellilerin kullanımına uygun yapılması da bir zorunluluk olacaktı. 

İşin kısası, Bakanlar Kurulu’nda 15 dakikada geçecek bir tüzük önerisi ile engellilerin bu ülkede yaşaması kolaylaştırılacaktı. Yapılacak bu reform sayesinde engelli bireylerin kamuya açık alanlara erişimi sağlayacaktı. Böylece ülkemizde sosyal devlet anlayışı kapsamında, sosyal adalet açısından ciddi bir adım atılmış olacaktı.

UBP-DP hükümeti bu feryadı duydu. Özellikle mimar Şevket Şenbülbül’ün de çabalarıyla bu tüzük bakanlar kurulundan geçerek yasallaştı. Dönemin Şehir Planlama Dairesi müdürü Türkmen Yiğitcan’ın bu başarıdaki emeği büyüktür.

Yasa geçince artık çilenin biteceğini umuyorduk. Fakat, Fasıl 96 altında geçen ve yollardan binalara kadar tüm detayları tanımladığımız bu yasa yıllarca yasal tam idrak edilemediği için sadece kamu binalarına uygulanma yoluna gitti.

Yerel yönetimler kendi yol uygulamalarının pek çoğunda bu tüzüğü dikkate almadı. Halbuki bu tüzük FASIL 96 YOLLAR VE BİNALAR YASASI altında geçmişti ve belediyelerin yol yapmasını sağlayan yegane mevzuattı.

İşin en kötüsü ruhsatsız ve vizesiz binaların işletmeye açması için bir nevi ‘göz yumma’ uygulaması olan GEÇİCİ İZİNLER verilirken binaların engelli standartları hiç kontrol edilmedi. Bu kontrol zorunlu ve engelli bireylerin en önemli yasal hakkı idi.

Yıllar boyunca konuttan restoranlara veya kafelere dönüştürülen hiçbir binada engelli tuvaleti, engelli rampası veya diğer engelli standartları zorunluluğu aranmadı. Bu da engelli bireylerin yaşam hakkından çaldı!

Bu sebepten dolayıdır ki bir engelli vatandaşımız bugün herhangi bir şehirde ana ticari caddeler üzerindeki çoğu restoran, kafe veya dükkana giremiyorlar.

Bu yazının üçüncü versiyonunu yazarken, Mimarlar Odası olarak bu ülkede yapılacak halkın kullanımına açık yeni yapıların tümünde engelli standartları adımını atmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bu mutluluğu paylaşmak istediğimden dolayı Mimarlar Odası Başkanı olarak saygıdeğer belediye başkanlarımıza sesleniyorum:

Lütfen bu yıl engelli standartlarının işletme izinlerinizde eksiksiz bir şekilde arayalım ve böylece engelli bireylerin yaşam hakkından çalınmasına izin vermeyelim.

Saygılarımla istirham ederim.