'Bilinmezlikler memleketi' burası.
Ne, ne zaman, kimse bilmiyor.
Bu kötü bir durum aslında.
Zira bu bilinmezlik hali bize yaramıyor.
Psikolojimiz iyi değil.
Gerçekten iyi değiliz.
Sosyal medyadaki tartışmaların şiddetinden bile çıkarmanız mümkün bunu.
Tansiyonumuz da yüksek!
Şekerimiz de var!
Kalp krizleri?
Bol tarafından…
Bakın siyasetçilerimize.
Bir bir dökülüyorlar.
Adeta açık kalp ameliyatı için sıraya girmiş gibi.
***
Kıbrıs sorunu denen hastalık mı tüm bunların sebebi?
Bilmiyorum.
Ancak Kıbrıs sorunu da büyük bir travma değil mi ki?
Öyledir elbet.
Zaten bu bilinmezliklerin annesi olmuyor mu kendisi?
50 yıldır “acaba mı” diyerek yaşayan bir toplumun hasta olmaması mümkün mü?
Ya da var mı böyle bir memleket?
Her şeyi sahte!
Bombaları bile, asılsız!
Her şeyi belirsiz!
Koçanı, evi…
Bu bilinmezler memleketinde sadece tapular mı belirsiz?
Haşa!..
***
Bir plan yapmak, geleceğe yönelik bir şey tasarlamak da belirsiz, hatta imkansız!
Zira 2 gün sonra ne olacağını kimse kestiremiyor.
Bir iş mi kuracaksınız?
Bilinmezlikler fazladır, bürokrasi vardır, adaletsizlik vardır.
İktidara yakınsanız, belki işiniz tutar büyürsünüz.
Ya da hükümet ve hükümete yön verenler, o sene sizi “teşvik” edebilir, büyüyebilirsiniz.
Diğer sene?
Batabilir, hapis yolunu da tutabilirsiniz, kim bilir?
Yukarda dediğim gibi “acaba” diyerek yaşayan bir toplumdan ne beklenir ki?
TL eridikçe, döviz tırmandıkça, ay sonunu nasıl getireceğiz diye düşündükçe, okul taksitini nasıl ödeyeceğiz diye homurdandıkça daha da bozulacak sağlığımız!..
Daha da delireceğiz!..
Gelecek kaygısı.
Bilinmezlik.
Stres.
Kanser.
Kalp krizi.
Ve tüm bunların üzerine pandemi.
Bu belirsizlik yiyip bitirecek bizi.
Sürdükçe 'biz' bizi daha da kaybedeceğiz.
Bu ‘devlet’ (!)
Çok acayip bir “devlet” bu.
Bir bakarsın Allah Allah, en şahin devlet!
Bir bakarsın acınası hallerde.
Kime kafa tutacağı hiç, ama hiç belli olmayan.
“Anasına” el, pençe, divan.
Korkuttuğuna kaplan!..
Korkutamadığına yalaşıp bulaşan.
Ah ah, böyle devlet olmaz olsun dediğinizi duyar gibiyim.
***
Mesela bizin devlet kendi vatandaşına serttir!
Askere yollar!
Gideceksin!
Seferberlik davetiyesinde bile emir verir bu devlet, “teslim ol” der!
Vergiyi çatır çatır keser bu devlet.
Bu konuda da çok serttir.
Polis yolda durdurur, “kemeriniz takılı değil xx TL ceza”
Alacaklarını çatır çatır alır bu devlet.
Vereceklerine gelince biraz gatsottur!..
Kolay kolay vermez.
Hastanenin önünde ölsen, kimse sormaz neden öldün diye.
Özel sektör çalışanıysan devlet sormaz haklarını.
Sormaz “işveren yasaları uyguluyor mu” diye.
Bu devlet bürokrasisi ile meşhurdur.
Bir seyrüsefer çıkarmak bile Nazi işkencesi gibidir.
“Git, gel, öde, yapıştır, makbuz, al, ver, git, gel, mühür…”
Canını ver daha iyi!
***
Bu devlet üretenin ağzına yanar!
Üreteceksin ha!
Başın belada demektir.
Kimilerine bu kadar sert olan devlet kimilerine de o kadar ‘zavallı’dır.
3-5 sigara tüttüren gençleri hapishanelerde süründürür ama büyük patronlara hiç el atmaz.
Kendi esnafına belediyesiyle, Vergi Dairesi ile hayatı zindan eden bu devlet askeri kantinlere çok kibardır, ses etmez, korkar!
Kendi insanına vergide kusur etmeyen bu devlet yabancıya “gel buyur” der, dokunmaktan ürker.
Milliyetçiler tarafından “sonsuza dek” yaşatılması için ant içilen bu devlet kendi insanını “akşama dek” öldürmeye yeminlidir sanki.
İşte böyledir bu devlet.
Adı devlet!