Meclisin maraton oturumu, tartışmalı yasalar gündeme gelemeden ertelendi.
Şüphesiz ki, bu maratona damgasını vuran TDP Genel Başkanı Mehmet Çakıcı’nın 13 saatlik rekor konuşmasıydı. Çakıcı neredeyse hiç ara vermeden, 13 saat boyunca kürsüden inmeyerek, sadece ülke gündeminin değil, Türkiye basınının da yoğun ilgisini topladı.
Diğer muhalefet vekillerinin de destek verdiği protestolar neticesinde meclis oturumu, 28inci saatinde, 8 gün sonraya ertelendi.
Bu süre içinde söz konusu yasa tasarılarında bir değişiklik konusunda muhalefetle iktidar uzlaşabilir mi bilinmez ancak tam bir netice olmasa da muhalefetin önce grev ve mitingle sonra da mecliste devam ettirdiği direniş, belki de ilk kez bir sonuç çıkardı ortaya.
Yani aslında bir şeyler yapılırsa, bazı şeylerin de değişebileceğini ortaya koydu. Zira iktidar söz konusu tasarıları bayram tatili öncesinde geçirmek konusunda son derece kararlıydı.
Grev nedeniyle ertelenen meclis toplantısı için Başbakan bütün vekillerine sonuna kadar koşulsuz şartsız mecliste olma talimatı verdi.
Bütün vekiller de muhalefetin direncine rağmen, meclisteki nöbetlerine sadık kaldılar.
Ama direnç karşısında hükümet kanadının inadı kırıldı ve yasaları yeniden görüşmek konusunda uzlaştı.
Bu uzlaşı daha ileri götürülebilirse, şüphesiz ki bu toplumsal kazanç açısından son derece önemli.
Gelecek hafta bu konu netliğe kavuşacak.
Ancak muhalefetin direnci önemli bir hatırlatma yaptı.
Sendikaların grev ve mitinginde sokakta olmayan ve aslında çok da yüksek bir ilgi göstermeyen halkın eksikliği hissedildi. Ve önemli olanın, kalabalıklar değil, toplumsal sahipliğin olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ne var ki Çakıcı kürsüde 6 saati devirince toplumsal ilgi de kendiliğinden geldi.
Bunun ortaya konulan bir şova ilginin ötesinde, siyasilerin de toplum için bir zahmete katlanabileceğinin bir göstergesi olarak algılandı.
Sosyal paylaşım sitelerinde Çakıcı’nın konuşması takip edilirken meclisteki milletvekillerinin durumu da izlendi.
Toplum oy verip meclise gönderdiği vekilleri ancak böyle zamanlarda izleyebiliyor, ancak böyle zamanlarda anlayabiliyor.
Ne var ki, bu meclis oturumunun en büyük talihsizliği, UBP milletvekili Ahmet Zengin’in öfkeyle fırlattığı bardaktı.
Ve Başbakan’ın partisinin bir milletvekilinin haddini aşan böylesi tavrı karşısındaki suskunluğu.
UBP milletvekili ile ilgili bir disiplin soruşturmasına gider mi bilinmez ancak Başbakan’ın tavrına bakılırsa özür dileme ihtiyacı bile hissedilmedi.
Oysa, bu özrün doğrudan muhatapları yanında, canlı yayından bu kavgayı izleyen topluma karşı bir borç olması gerekiyor bir Başbakan için.
Ve böyle durumlarda eğer bu sorumluluğu taşıyamıyorsa vekiller, dokunulmazlıklarının da daha kolay koşullarda gözden geçirilebiliyor olması gerekiyor.
En azından bu siyasetin topluma bir saygı borcudur.