Gürkan GÖKAŞAN
Benim gibi birçok Kıbrıslı’nın sık sık gittiği bir şehirdir İstanbul… İstiklal Caddesi’nde bir turlayıp, Eminönü’nde güvercinlere yem atarsınız, ya da Ortaköy’deki kafelerin birine gidip boğazı seyredersiniz… Barış Manço Vapuru ile karşıya geçip Üsküdar’da bir soluklanırsınız Kız Kulesi’ne karşı, ya da Beyoğlu’ndaki sahaflardaki eski kitaplar içinde kendiniz kaybedersiniz…
Kimi zaman gezme tozma için, kimi zamansa iş veya eğitimle ilgili ziyaret ettim kendisini ben de. Elimden geldiğince taksilere binmemeye gayret ediyorum. Biliyorsunuz milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde, trafiğe girmek çok fasariyadır. Metro ya da tramvay en pratik yöntem bence…
Sonu gelmeyen bir muhabbet!
Eğer acelem varsa, mecburen taksinin yolunu tutuyorum tabii. İstanbul’da taksiye binmek, trafikten bile daha sıkıcı olabiliyor bazen. Bunun nedeni ise, hiç gitmedikleri ve sağdan soldan duydukları ile Kıbrıs hakkında bilgi sahibi olmaları. Hal böyle olunca; “Allah’ım, beni ne ile sınıyorsun?” diye çaresizce taksicinin engin (!) Kıbrıs bilgilerini benimle paylaşmasına denk geliyorum çoğu zaman. Abi, neler neler çıkıyor bu muhabbetlerden inanamazsın! Zaten İstanbul’daki taksicilerin yarısı askerliğini Kıbrıs’ta yapmış. Diğer yarısının da akrabaları Kıbrıs’ta yaşıyor (!) Yani Kıbrıslı olduğunuzu şiveden falan anlayınca, hemen soruyorlar; “Ağbi, sen Kıprıslı mısın yaa?” İşte sonu gelmeyen muhabbet yine başlıyor!..
Sizin lideriniz Gorbaçov değil miydi?
Sabaha karşı 4.30 uçağıyla İstanbul’a seyahat başladı. 6 gibi falan Atatürk Havalimanı’na indik. Tabii, o saatler metro ya da otobüs bulmak bazen sıkıntılı olabiliyor. Hiç oyalanmadan otele geçip uyumak istedim. Zaten o gün hava buz gibi, nefes alırken bile soğuğu ciğerlerimde hissediyordum. Hal böyle olunca, ilk gördüğüm taksiye atlayıp, “Taksim lütfen!” dedim. Taksici, 30 yaşlarında bir arkadaştı. İlk 5 dakika hiç konuşmadık. (Bilenler bilir, taksideyken pek konuşmam) Adam dayanamayıp sordu; “Abi, yolculuk nereden?”. “Kıbrıs.” dedim. Adam nasıl sevindiyse, hemşehrisini görse bu kadar mutlu olamazdı herhalde; “Ooo! Ben Kıbrıs’ta askerlik yaptım. Çok iyi bilirim oraları. Hatta törenlere katıldık, Gorbaçov’a selam bile durduk icabında!” Bu cümlenin sonunda, arabanın kapısını açıp kendimi sakince otobanın, asfaltı üzerine bırakmak istedim, ama çok uykum vardı. “Karıştırıyorsun bence.” dedim. Adam biraz susup, yola devam etti. 10 dakika sessizlik sonunda ise; “Lideriniz Gorbaçov değil miydi ya?!” diye ısrar etti. Bu ısrarın üzerine bir an durup düşündüm, acaba öyle miydi? (!) “Sağda ineyim ben.” dedim. O değil, soğuğun içinde 15 dakika falan yürüdüm otele varmak için, sırf muhabbete daha fazla dahil olmayım diye... Herşeyi geçtim, bu arkadaşa bu bilgiyi kim vermiş olabilir?.. Bilmiyorum orayı de, geç arkadaşım!.. Gorbaçov dedi yahu!