“BEN” değil… “BİZE” vararak…

Sözün ve yazının çoook ötesinde… Kendi yurdumuzda, “yerleşik yabancılığın” ve giderek yok oluş acısı bu…

Neriman Cahit

Tıpkı havanın, suyun ve insanın olduğu gibi; ama insanın hafızası bunların bukağısıdır. Toprağının sesine yüreğinin sesini katmayı unutmaya başlamışsa eğer insan…

Bizim, toplum olarak belleğimiz artık varla – yok arası… Sözde var, gerçekte yok… Ve yok oluş, öylesine büyük ve onarılmaz ki…

Sözün ve yazının çoook ötesinde…

Kendi yurdumuzda, “yerleşik yabancılığın” ve giderek yok oluş acısı bu…

Bu acı, sözle – yazıyla tanımlanabilir, daha da ötesi onarılabilir mi ki!..

Kendi yok oluşunu seyreden “naçar” bir toplumun neredeyse son demlerinde…

Ülkemizin bölünmüşlüğünü insanımızın barışa hasretini… Bizi, bize anımsatacak varlığımızın bekasını geçerli kılacak.

Yani, artık, BEN değil… BİZE vararak…

***

MİDA’NIN HASAN BULLİLERİN SELAMI VAR…

Nicedir gökyüzü yırtık buralarda

Ellerime düşüyor çığlığım

Belleğini yitirmiş…

İkiye bölünmüş bir coğrafyada…

 

Bütün kaçışların yalnızlık

Olduğunu bile bile

Her çekip gidenle yenildik

Biraz daha…

 

Doğuramadık kendimizi

Dölümüz tutmadı, yeniktik

Akdeniz de yenikti.

Bir zamanlar maviydi, aşktı oysa…

 

Ateşler yaktık meydanlarda

Ama yaktıkça üşüdük

Daha…

 

Bize hiç benzemeyen

‘Bizlerle’ çoğaldık durduk

Değişti efsanelerimiz, türkülerimiz

Değişti kimliğimiz

Korkunun külrengi dayatmasında

Her gün biraz daha…

 

Yorgunuz, yorgundur anılar

Yorgunuz…

Yaralı bir caretta kadar… ama,

Nutuklarla yaşanmıyor ki

Ne hayat ne de bayramlar…

 

Oysa bir zamanlar

Bilirdi türkülerin en güzellerini

Beşparmaklar… Bir de kadınlar

Ki, yaraları tuz

Onca kahır, onca uykusuz…

 

O uzakçıl trenler

Kadınların çocuk gözlerinde

Bilinmez nicedir

Nereden nereye giderler…

 

Söz sustu…

Her gün biraz daha / silinip gitti nenelerimizin kara sandıklara dizip kaldırdığı / bürüncük çarşafların arasında o rengi soluk, yırtık anılar…

 

Söz ebediyen sustu

Bize dair hiçbir şey

Yazmayacak tarih…

 

Bizim yerimize

Bırakın boynu bükük

Yaseminler anlatsınlar öykümüzü

 

Suçlarımıza, birer İngiliz sicimi…

Hazırlanmış…

Mida’nın, Hasan Bullilerin

Selamı var…

N. CAHİT

 


VASİLYA NOTLARI

HADE GELİN BİR FELSEFE YAYINLAYALIM…

Güneşin doğumu ve batışının en iyi izlenebildiği yerlerden biri de Vasilya… Özellikle de batışı… Yine deniz kenarındayım Bobiş’le… Güneş batarken onu, Akdeniz’le birlikte uğurlayacağız…

Ve işte o an geliyor… Güneş yavaş yavaş kızararak bulutların ardından kaybolmaya başlarken… Bir yandan da serin akşam yeli bir ana şefkatiyle saçlarımı okşuyor, Akdeniz’in köpük köpük şarkılarını taa yüreğime taşıyarak…

Birazdan yıldızlar çıkacak… Duyarlı anlarımda olduğu gibi geçmiş sevdiklerim de dahil, aramızdaki sevgi bağını onlar sağlayacak… Bu anda, ne benim onlara elim ulaşır ne de onların bana bir gönül selamı…

Bazen, Beşparmakların doruklarından ya da Akdeniz’in en köpüklü heyecanından ünlemek istiyorum tüm dostlara… Yok, hayır, tüm insanımıza:

“Yıldızlar henüz çıkmadan… Önce yüreklerimizde… Sonra da, bu güzelim ama yorgun ve yaralı coğrafyada… Bu dağda, bu ovada + çileli insanlarımızın yüreklerinde birer çiçek açtıralım…”

Ha olmaz mı… Olamaz mı?..

Neden olmasın ama… Neden…

***

NEDEN…

 

Dergiler Haberleri