Simge ÇERKEZOĞLU
Her ne kadar toplum ‘Issız Adam’ karakteri ile Cemal Hünal’ı tanımış olsa da, aslında bu karakterin ardında ömrünü sanata adayan, on üç yaşından bu yana tiyatro yapan, Avrupa ve Amerika’da drama, sanat, oyunculuk eğitimleri alan uzun bir yolun izleri var. Bu karakterin bu kadar başarılı olması, milyonlarca kişi tarafından izlenmesi, hala sözünün edilmesi, unutulmaması, kendini ıssız görenlerin çoğalmasının sırrı, belki de undandır. Hayatına ve sanatına dair sırlarını ve bildiklerini Cemal Hünal bizimle paylaştı.
“Kill your darlings söyleminin bana çok faydası oldu”
Sanat eğitimi sürecini dolu dolu geçiren Cemal Hünal, drama, tiyatro, sanat ve düplorlük alanındaki eğitimlerini Avrupa ve Amerika’da tamamladı. Türkiye’ye döndükten sonra özellikle drama konusuna dair yaptığı açıklamalarda “iyi bir drama için en sevdiklerinizi öldürmeniz gerkiyor” ifadesini kullandı. Kim bu en sevdiklerimiz, en sevdiğini öldürme kavramı ile dünyada ve Türkiye’de oyuncu olmayı anlatmasını istiyorum.
“En sevdiklerini öldürmekten kastım drama için ve özellikle oyunculukla ilgili bir parametre. Oyuncu genel olarak bir rolü okuduğu zaman hemen aklına rolle ilgili çok net fikirler gelir. Hemen nasıl oynaması gerektiği ile ilgili çok parlak bir resim oluşur. Karakterlerini de fazlaca sevebilir. Aslında aynı problem yazarlarda da oluyor. Yazar bir sahne yazıyor, o sahneyi çok beğeniyor, hatta aşık oluyor. Adamın kıza söylediği bir sözü çok güzel buluyor. O söze yapışıyor. İşte bir şeye yapıştığımız zaman işimizin kalanını bu durum tamamen etkiliyor. Tek bir şey odak haline geliyor. Bu sefer de oyuncu karakterin sadece belli bir jestini yapmak için kendini hazırlıyor. Sadece o jesti ne zaman yapacağına odaklanmaya çalışıyor. Bu sefer de her şey yerinden kayıyor. Tamamen dramadan çıkmış oluyor. Oysa drama, yazarlık, oyunculuk çok ana hizmet eden şeyler. ‘Kill your darlings’ söyleminin bana sanat hayatımda çok faydası oldu. Yazarken de oynarken de çok faydasını gördüm. Bazen benim de bir karakter ile ilgili bir şey çok hoşuma gidiyor, çok karizmatik geliyor. Ama yapmaya çalıştığım her şeye de çok çelme takıyor. Çok öne çıkıyor. Bu noktada onlardan kurtulduğumuz zaman karakteri kendi doğasını buluyor. Özünde yaptığımız her şeyin çok kırılgan olması gerekiyor. İzleyicimiz zaten çok kırılgan. Dramadaki karakterlerin başına hiçbir zaman iyi şeyler gelmiyor. Seyirci de o nedenle izliyor. Hayatta yaşadıkları travma ve üzüntüler sevdikleri başka karakterlerin yaşadığını benzer tecrübe, travmalar, üzüntülerle yüzleştiğini görünce karakterle özdeşleşiyor. Evrensel olarak drama ve oyunculuğun çok iyi çalıştığı yönetmler var. Türkiye’de yaptığımız pek çok dizi. İki saatin üzerinde ve sadece bir hafta çekiliyor. Amerikalılar iki saati, dizi dahi olsa iki ayda çekiyor. Tüm oyuncuların, set ekibi mesai üstü çalışarak bu işi beş günde bitiriyoruz ki kurguya girsin, üzerine müzikleri eklensin. Böylece paramızı da alabilelim. Dizi yayına yetişmezse kimse parasını alamıyor. Dolayısı ile Türkiye’deki sorun aslında çalışma şartlarımızdaki eksikler ve zorluklarla alakalı şeyler. Yoksa Türkiye’de de oyunculuk dünyadan çok farklı değil. Bu alanda çok iyiyiz. İyi bir oyuncunun dramatik duyguları ifade edip, travmatik şeyleri hayata geçirmesi için duygularından, kendinden, prensiplerinden, çok fazla şeyden ödün vermesi gerekiyor. Bunu da yapabilenler çok iyi oyuncu oluyor. Demet Evgar’da mesela bu isimlerden biri. Şimdi Bahar dizisinde ne kadar etkili bir karakter. Çevresindeki herkeste çok etki bırakırken, onların hayatlarını değiştiriken, kendi hayatını değiştiremiyor. Dramanın içinde, başkalarına kazanma şansı verirken, kendi hep kaybediyor. Kendisi de kazansa zaten dizide izleyecek bir şeyimiz kalmazdı. O nedenle dizi çok izleniyor.”
“Issız Adam sinemada 6 milyon izlendi”
Kuşkusuz Issız Adam olmazsa olmaz konumuz... Çağan Irmak yönetmenliğindeki bu film hem Hünal hem de Türk sineması için dönüm noktasıydı desem abartmış olmam. Aslında Issız Adam’dan önce yine Irmak’ın Ulak isimli filminde barol alan sanatçı, sinemada Issız Adam ile ölümsüzleşti.
“Benim şansım herhalde. Haklısınız film hem benim hem de Türk sineması için dönüm noktası oldu. Çağan’la tanışmam Ulak film setine Yetkin Dikincileri’in düblörü olarak gitmemle başladı. Yetkin benden çok daha iri ve uzun bir adam. Köstümünde yüzüyordum. Tarihi canlandırma ve atlarla daha önceden de çalışmışlığım olmuştu. Bu nedenle kostümlerle ve onların yaşadıkları birtakım teknik zorluklara çok pratik çözümler ürettim. Çok basit şeylerdi. Çağan’ı bulduğum çözümler çok mutlu etmişti. Yerinde durmayan bir at getirmişlerdi. hatta hiç unutmam onun bile üstesinden gelmiştim. Hatta attan kafa yemiş, bilincimi kaybederek yere düşmüştüm. Yine de çekim günümüz çok başarılı geçti. Çağan böylece ulak rolünü benim oynamamı istedi. Yetkin’e de kötü adam rolü verdi. Böylece Türkiye’de ilk sinema projemi yapmış oldum. Özel bir projeydi. Sonrasında Çağan’ı ailemin restoranına davet ettim. Yaptığım film beni çok mutlu etmişti. Sinemada kendimi izlemem ütopik bir andı diyebilirim. Hatta sinemaya dair her şeyin başladığı andı. Çağan’a minettardım. Restorana geldiğinde, ben ayrıca zor bir ilişki içindeydim. Gece boyu kadın erkek ilişkilerini konuştuk. İçinde bulunduğum zorlukları anlatım. Bir an bana dedi ki ‘bir senaryom var senin oynamanı istiyorum’. Filmi de baştan sona bana anlattı. Gecenin ikisiydi, oradan kalktık ve bana bu senaryo bir yıl sonra gönderd. Bir yıl hiç konuşmadık. Bana anlattığında ortada senaryo yoktu ama önüme gelen senaryo birebir anlattıklarıydı. Demek ki zihninde çok kurmuştu. Drama döngüleri önemliydi. Hepimiz elimize bir taş alıp atabiliriz ama doğru zamanda, doğru yere giren bir taşın etkisi öyle farklı ki. Çok başarılı filmdi. Üzerinden on sekiz yıl geçti neredeyse. Altmıştan fazla proje yaptım onun üzerine. Öyle düzgün bir işte çalışmadım. Sanatı çok düzgün çalıştık. Geniş zamanlara yaydık. Senaryosu çok iyiydi. Hiçbir yönetmenle bir daha bu denli sete hakim çalışmadım. Filmin gişe kaygısı da yoktu. Birgün Çağan’ı kara kara düşünürken yakaladım. ‘Bu film üç yüz bini geçsin de parasını kurtaralım’ dedi. Ben dedim ki bir buçuk milyonu geçer. Bana gülmekten sandalyeden düştü. ‘Bu işler böyle olmaz, dediğin rakam bu ülkede görülmedi’ dedi. Oysa resmi rakamlar dört milyona yakın, korsan kopyalarla film sadece sinemada altı milyona yakın izlendi. Benim için büyük şanstı.”
“Mümkün olduğu kadar safça algılamaya ihtiyacım var”
Pek çok projede yer alan sanatçı hiç bir zaman yakışıklı bir jön olarak anılmak, kendini beğendirmek için çabalamadı, öyle bir algı yaratmadı. Daha önceki bir röportajında oyuncu adaylarına “kendinizi beğendirmek için bir çabanız olmasın” öğüdü verdiğini okuyorum. Hayatta da bu böyle olmalı sanırım.
“Kendini beğendirmek insan hayatında bir hedef olamaz. Kimse hayatını başkalarının beğeni ölçülerine göre kurmamalı. Hepimizin yaşamı çok eşsiz bir yolculuk. Kendine özgü kolaylıkları, güzellikleri, çirkinlikleri, acıları, mutlulukları var. Çok uç noktalarda farklıyız. Ben hayata hep bir yolculuk olarak bakıyorum. Gitmek istediğim limanlar oldu. Ama havanın beni götürmek istediği yere de götürmesine müsade etmediğim zamanlar… Bu bana çok şey kazandırdı. Kendi istediğim limanlara gitmem için bana daha doğru yollar açtı. Hayatta yolda olmak, farkında olmak lazım. İnsanın kendi yolu duyguları, egoları, beklentileri, hayata bakış şekli var. Genellikle hepimiz hayatta çokça kendimizi savunur, hep haklı, güçlü olmaya çalışırız. Bu ihtiyacın büyük kısmını kaybettim ben. Olduğum gibi var olmaya ihtiyacım var. Mümkün olduğu kadar safça algılamaya ihtiyacım var. Bir şekilde belli fikirlerle sabitlenmeden dünyaya bakabilidiğim zaman çok daha fazlasını görebildiğimi fark ediyorum. Bunların hepsini ideal olarak başaramıyorum ama denemeye devam ediyorum.”
Türkiye’de drama eğitimleri veren sanatçı bu bağlamda yönetmen Ömer Evre’nin davetlisi olarak Kıbrıs’a gelerek atölye çalışmaları yaptı. Öğrencileri ile çalışırken onu izlemek ayrıca keyifliydi. Çok iyi bir eğitimci, özel bir ses…
“Oyuncularla çalışmak bana keyif veriyor. Genel olarak kişisel gelişimime de yardımcı oluyor. Ayrıca başkalarının performansı kendime ayna tutmama da yardımcı oluyor. Ben on üç yaşından bu yana tiyatro yapıyorum. İyi bir tiyatro eğitimi aldım. Şanslıydım, Dramayı anlayıp iyi bir yazar ve yönetmen olma hayalim vardı. Bunun için çok tiyatro yaptım. Şimdi yeni oyuncularla çalışırken ne yapıp ne yapamadıklarını kolaylıkla görebiliyorum. Nedenlerini de hemen anlaya biliyorum. Çok farklı oyuncularla çalışınca hızla analizler de yapabiliyor insan. Tüm bu deneyimleri paylaşıp neticeler almaksa beni de çok mutlu ediyor. İstanbul’da Bahçelievler Tiyatro Akademisi’nde sabit bir sınıfım var. Geçen yıl mülakatla aldığımız üç öğrenci konservatuar kazandı. Çok iyi başarı. Bu yıl da başarılı adaylarım var. Kendilerini aştıklarını, karakter olarak evrimleştiklerini görmek beni çok mutlu ediyor. Artık drama dersleri hayatımda süregelen bir şey haline geldi.”
Daha öceki bir röportajında kendi hikayelerini kendi çekmek istediğini söyleyen sanatçı ile yeni projelerini de konuşuyoruz.
“Altı tane bitmiş senaryom var. Kendim oynamak istemiyorum. Sinema çok koloboratik bir çalışma yazarın yaptığını oyuncu başka bir şeye, yönetmen başka bir şeye dönüştürüyor. Bunları bir araya getirdiğiniz zaman bambaşka çiçekler açıyor. Zaman içinde bunları hayata geçirmeyi planlıyorum. ”
“Issız adam formatı erkek olarak ilgimi çekmiyor”
“Hiç ıssız adamlıkla alakam olmadı. Dokuz yaşında oğlum var. Tam zamanlı babayım. Eşimle son bir yıldır ayrıyız. Uzun ve köklü ilişkimiz oldu. Sonunda yorulduk ama birbirimizin hayatındayız. Issız adam formatı erkek olarak ilgimi çekmiyor. Ben hiç ıssız bir adam olmadım.”
Hayatlarımızda ıssız adam imajı yaratan sanatçı, kendi özel hayatında aslında hiç böyle bir adam olmadı, yıllarca sürdürdüğü evlliliğinden bir de evlat sahibi oldu ...
“Hiç ıssız adamlıkla alakam olmadı. Dokuz yaşında oğlum var. Tam zamanlı babayım. Eşimle son bir yıldır ayrıyız. Uzun ve köklü ilişkimiz oldu. Sonunda yorulduk ama birbirimizin hayatındayız. Issız adam formatı erkek olarak ilgimi çekmiyor. Ben hiç ıssız bir adam olmadım. Alper zaten hayatından ve kendinde kaçan bir karakterdi. Kadınlar da erkekler de bu karakterde istemedikleri tüm sorumlulukların yansımasını gördü. Çocuk, aile, kimseye cevap vermemek, kendi kendine yetmek, aşka muhtaç olmamak... Ama işte hikaye de ondan ibaret. Bu kadar bencillikle hayatta bir yere varılamıyor. Sadece kendi kuyunu kendin kazar, koca çukurun içinde tek başına kalırsın. Onsan sonra da bir bakarsın ki o kadar derin kazmışsın çıkamıyorsun.”