‘Dışarıdan gazel okumak’ diye bir deyim vardır. Kıbrıslı Türkler daha çok, “Dışarıdan gazel sallamak” derlerdi galiba. Hangisi ise... Hiç önemli değil... Önemli olan, bu deme’nin her birimiz için nasıl cuk oturduğu...
Yetiştiriliş tarzımızdan mı ne ? Genelde hepimizin, her şeyi bilmek, her konuda fikir sahibi olmak, her konuda ille de konuşmak gibi bir alışkanlığımız var. “Bu konuda bilgim yok. Bu nedenle de söyleyecek bir şeyim de yok” diyen kaç kişi tanıyorsunuz çevrenizde ?
“Ben Başbakan olsaydım....”
“Ben görüşmeci olsaydım...”
“Ben Belediye Başkanı olsaydım...”
“Ben Cumhurbaşkanı olsaydım...”
“Ben Parti’nin başında olsaydım........”
“Ben Tayyip Erdoğan olsaydım......”
“Ben gazeteci olsaydım.....”
Salla gitsin... Dilin kemiği yok. Dışarıdan gazel sallamaktan kolay ne var ki ?
***
Geçenlerde, bir işlem için sıramı beklediğim bir Devlet Dairesi’nde yan taraftaki hararetli konuşmaya tanık oldum istemeyerek de olsa. Adamlardan biri Devlet Daireleri’nden ve memurlardan çok şikayetçi. Ver yansın ediyor:
“Ben Bakan olsam, bunları burada bir dakika bile tutmam. Kapının önüne koyarım...”.
Yanındaki zat da fırsatı yakalmışken başlıyor ver yansın etmeye:
“Memur diye bunları buraya dolduranı da...... “ v.s. v.s.
Sanki orada olanlar da, onları oraya toplayan da uzaydan gelmişler gibi. Öyle bir kaptırmış mı kendini, sözünü ettiklerinin tümünün de içimizden birileri olduğunu unutuvermiş birdenbire.
Karşıdaki sessiz mi duracak ? Mümkün değil. O da bir trafik polisi ile yaşadıklarını anlatmaya başlamaz mı ? Polis onu durdurmuş birşeyler söylemiş, uyarmış. O da ona demiş ki: “Polis bey.... O öyle değil böyledir...Şu şöyle değil böyledir...Sen yanlış yapıyorsun. Ben senin yaşın kadar süredir bu trafiğin içindeyim....” v.s. v.s. v.s.
***
İç politika mı ? Bir numarayız. Üstümüze yok... Kıbrıs’ta çözüm mü ? Çareyi de formülü de bizden iyi bilen yok... Tam beş dakikada, ülkenin bütün sorunlarını hallediveririz kahvemizi yudumlarken... Başbakan da oluruz, Maliye Bakanı da... Daire müdürü de oluveririz, Polis müdürü de... Tüm ihtiyacımız bir fincan kahvelik zaman. Yeter ki yudumlamaya başlayalım bir kere... Sadece Kıbrıs değil, Musul’u da hallederiz, Irak’ı da Suriye’yi de... Hatta kürsel ısınmadan doğan sorunları bile...
Biz her şeyin en iyisini biliriz vesselam. Çözüm üretmekte de üstümüze yok. Kahve yudumlarken de, ayak üstü sohbet ederken de, masa başında da. Hele birkaç bardak da viski yudumladık mı ? Var mı bize yan bakan...