Aralık 1963’de başlayan Kıbrıs olaylarında babam kayıp olduğunda onbir yaşında bir çocuktum. Kalıntılarını bulup onu defin yaptığımızda elli atı yaşında ve üç çocuk babası idim. Annem kocasının akibetini bilmeden otuz altı yıl yaşadı ve onun definini de göremedi.
17 yaşıma basmadan ve daha orta eğitimde öğrenci iken mücahit, yirmi iki yaşımda ve daha üniversite öğrencisi iken savaşta asker… Muhasarada kaldım bir ay; dünyada kalıp kalmayacağını bilemeden dünyadan kopuk yaşamak… Hiç göçmen olmadım, göçmenler tanıdım… Esir düşmedim, esareti arkadaşlarımdan duydum. Yaşım altmış iki olmuş, iki torunum olmuş. Bu Kıbrıs adasında kendimi bildim bileli ve hala daha barışı yaşamadım.
En mağdur Kıbrıslı Türk ben değilim elbet, mağdur olmayan Kıbrıslı Türk var mı bilmiyorum. Ben bunları yaşadım… Sen? O? Biz Kıbrıslı Türkler? Hepimiz, onlarca yıldır süren Kıbrıs sorununun kurbanlarıyız; yüreğimiz bu sorunun acıları ile dağlanmış. Ya siz, Kıbrıslı Rumlar? Onlar? Çocuk yaşta aile üyelerini kaybetmeyen, esir düşmeyen, göç etmeyen, mülkünü kaybetmeyen var mı? Onların da yürekleri Kıbrıs sorunu ile dağlanmış…
Şu an hayatta olmayanlar acılarıyla yaşamış ve göçmüş. Şu an yaşları kırktan fazla olanlar, acılarla yaş almış. Şu an yaşları kırktan az olanlar, acıların üzerinde gelişen yaşamda geleceğinden emin değil ve belki de yaşı kırktan fazla olanların yaşadıklarını yaşamaya aday… Ne dünyadan izole olan, ekonomi ve rejim sorunlarıyla boğuşan Kıbrıslı Türkler koşullarına yenilmiş, ne de dünyaya entegre Kıbrıslı Rumlar ekonomik zenginliklerini sürdürebilmiş. Ben, sen, o ve biz, siz, onlar, Kıbrıs’ta Kıbrıs sorunu ile ve çözümsüzlük koşullarında düşe kalka yaşıyoruz. Mevcut statükodan beslenenler ve “böyle gitsin” diyenler var elbette ama onların beslenme kaynakları da sürdürülebilir değildir.
Çözüm, çözümdedir… Kıbrıs sorunu, onlarca yıldır yaşattığı acıların deneyimi ve öğretisi ile ve sürdürülebilir barış için çözülmelidir. Bunun için, “çözeceğim” diyen bir Kıbrıslı Türk lider gerek, onun bu tutumu Kıbrıslı Rum lideri çözüm yönünde esir alır. Bunun deneyimini Talat - Papadopulos döneminde yaşadık; Talat ile kahve bile içmeyeceğini söyleyen Papadopulos, Talat ile ortak açıklama yaparak, görüşmelere zemin hazırlamak üzere teknik komitelerin çalışmalarının başlatılmasını ve onların geliştirdiği zemin üzerinden Kıbrıs sorunu çözüm görüşmelerinin başlatılmasını kabul etmişti. Hristofiyas, çözüm için istekliliğine rağmen, ortağı DIKO baskısı ve korkusu ile adım atmakta ürkek iken, Talat onu otuzdan fazla konuda uzlaşmaya ikna etmiş…
Eroğlu görüşme sürecinde yer aldı, milim ilerleme olmadı… Savunmasını da, Rum liderin isteksizliği üzerinden yapıyor. Kendisi “çözümsüzlük çözümdür, en iyisi mevcut statüko” kampının reisi olmasaydı, Rum lideri sürüklerdi; uluslar arası toplum ve ilgili ve etkili tüm üçüncü taraflar da Rum lideri masaya oturturdu. Eroğlu varken ve çözüm yönünde ilerlemeyi sözde isteyip gerçekte engellemeye çalışan bir Eroğlu varken, onlar da niye uğraşsın Rum lider ile…
Şimdi artık benim de, seninde, onunda; bizlerin, sizlerin ve onların da, Kıbrıs sorununu ile ömür yaşamış olanların da, Türk’üyle Rum’uyla her Kıbrıslının yaşamının bundan sonrasını sürdürülebilir barış içinde Federal Kıbrıs’ta yaşama hakkı var ve bu hak elde edilmelidir. Bunun için, bunu başaracak bir Kıbrıslı Türk lider seçme zamanıdır. Çözüme isteksiz değil, gönülden istekli, tembel değil çalışkan ve iş odaklı, istikrarsız değil yolunda ilerleme azimli, koşullara yenik düşüp bırakıp kaçan değil, koşulları yenmeye azmetmiş direngen bir Kıbrıslı Türk lider gerek. Defalarca denenmiş ve kayda değer bir başarı hikayesi olmayan değil, yeni ve ilklerinden hep başarılı olmuş bir Kıbrıslı Türk lider gerek… Birilerine diklenmeyi, bırakıp kaçmakla izah eden değil, birilerine diklenip ikna edip kazanan taraf olacak bir Kıbrıslı Türk lider gerek… Kendisine teslim edilen partileri hep kapatan ama gene de siyasette iddialı olduğu edası ile yeni mirasyediliklere soyunan değil, aldığı her siyasi görevi üstün başarı ile tamamladığı muhalifleri tarafından bile itiraf edilen bir Kıbrıslı Türk lider gerek… Güven duyulmayan, dürüstlüğü sorgulanan, kendi ve çevresi için siyasi mutluluk halkası oluşturan değil, dürüstlüğü ve güvenilirliği ile tüm insanların sevgisini ve desteğini alan bir Kıbrıslı Türk lider gerek…
Yani sözün kısası, Kıbrıs’ta yaşanmış acıların mutlu sona ulaşabilmesi için, yeni ve gelecek nesillerin mutlu yaşayabilmesi için, 1970’li yılların ortalarından beri siyasette olup da Kıbrıslı Türkler için bir fark yaratmamış efendiler değil, omzu kalabalıklara “önce anne, sonra doktor, sonra başbakanım ve size söylüyorum: bize TOMA gerekmez” diyebilen bir Kıbrıslı Türk lider gerek.
Yirminci yüzyılda doğan ve halen hayatta olan Kuzey Kıbrıs insanı, senin yirmi birinci yüzyıla taşan yaşamında barışı yaşayabilmen için seçeceğin bir aday var, Dr. Sibel Siber, gerisi teferruat…