Beni unutmayın ki kadınlar yaşasın…*

Aslı Murat

 

Sabah gözlerimi açtığımda, hava çok güzeldi. Kendi kendime: “Hadi gene iyisin Hayat, en sevdiğin mevsim geldi” dedim. Balkondaki nergislerin mis gibi kokusu, odama kadar ulaştı. Kış aylarının aksine, yataktan tek seferde kalkabildim. Bir tarafım rengarenk çiçekler açarken, diğer yanım karanlıktı. Uzun zamandır yaşadığım sorunları düşünüp, ruh halimi umursamadım ve aynaya bakıp gülümseyerek güne başladım.

İşe gitmek için hazırlanırken, nergislerden bir dal koparıp yanıma aldım. Doğanın uyanışı ve etrafımızı sarışı, keyfimi yerine getirdi. Geçen seneden kalma, gökkuşağı renklerine bezenmiş bir elbisem vardı. Dolabı açar açmaz, elim ona gitti. Hemencecik sırtıma geçirdim. Makyaj yapmayı çok fazla tercih etmesem de bir değişiklik yapmak istedim. Aynanın önüne dizdiğim rujlar arasından en kırmızı olanı seçtim. Yoksa çok mu iddialı olmuştu? Hım, bir süre düşündüm ve sildim. Ama yeniden aynı renkte karar kıldım.

Bir anda gözüm saate takıldı. Biraz daha acele etmezsem, geç kalacaktım. Ülkedeki ekonomik çıkmazın özel sektörde yarattığı sıkıntılardan dolayı diken üstündeydim. Birçok arkadaşım işinden olmuş, evine götürdüğü iki kuruş maaştan bile mahrum kalmıştı. O yüzden daha dikkatli olmalı, bir dakika bile geç kalmamalıydım. Alelacele bir şeyler atıştırıp yola koyuldum.

Günlerden 8 Mart ve pazardı. Toplumun büyük bir kesiminin; evinde, ailesi ile birlikte dinlendiği bir günde, çalışmak zorundaydım. 8 Mart olması da bunu değiştirmiyordu. Sağ olsun patronumuz birer karanfil alıp, tüm çalışanlara dağıttı. Esnek çalışma koşulları ve uzun mesai saatleri neticesinde yaşattığı sömürüyü, görünmez kılmak istiyor gibiydi. Tiz sesi ile attığı kahkahanın arkasından sıraladığı cümleler ile, tüm kadın işçilerinin onun için ne kadar değerli olduğunu ve ilerleyen dönemdeki iş planlarını anlattı durdu. Genelde bizimle bu konuları konuşmazdı. Ama bir şekilde bizi kale aldığını kanıtlamak istiyordu. Tıpkı ülkenin sorunlarını en kısa zamanda çözeceğini topluma anlatan siyasiler gibiydi. Sıkılmıştım ama belli edemiyordum. Neyse ki yanımızda uzun süre kalmadı ve gitti.

İş çıkışı, pestile çevrilmiş vaziyette evin yolunu tuttum. Öncesinde markete uğrayıp, yemek yapmak için gerekenleri almalıydım. Telefonum çaldı. “Yine O’mu acaba?” diye geçirdim içimden. Evet, yanılmamıştım. Ayrılmamıza rağmen, günde en az beş kere arıyor, açmadığım sürece de mesaj atıyordu. Arkadaşlarımla paylaştığımda, neden polise başvurmadığımı soruyorlardı. Meselenin daha da uzamaması için şikayet etmiyordum. Belki kendi kendine vazgeçer, kendi yoluna gider diye bekliyordum. Ama olacak gibi değil, belli ki saplantılı bir şekilde bana ulaşmaya devam edecek. Artık bir yolunu bulmalı ve bu beladan kurtulmalıyım.

Elimdeki poşetlerle marketten çıkıp yürümeye başladım. Apartmanın kapısına geldiğimde, orada beni beklediğini anladım. Israrlı takibin sonu gelmişti. Düzgün bir şekilde (tabi mümkünse) konuşmaya çalıştım. Her zamanki gibi bağırıp çağırmaya ve üzerime yürümeye başladı. Ama bu sefer öncekilerden farklı bir şey vardı. Gözüm, pantolunun beline takıldı. Hazırlıklı gelmişti. Bıçağı görmem ve bana saldırması bir anda oluverdi. Kendimi korumaya çalıştım ve yardım istedim. Etraftaki pencerelerin  ışıkları tek tek yanmaya, balkon kapıları açılmaya başladı. Aldığım her darbede çığlık attım ama artık çok geçti. Yavaş yavaş öldüğümü hissediyordum. Etrafımda kırmızı bir göl oluşmuştu. Artık sesim çıkmıyor, sadece zihnimde ardı arkası kesilmeyen görüntüler ve fikirler uçuşuyordu.

Yaşadığım zulmü durdurabilir miydim, durdurabilirler miydi? Evet, ama konuşarak değil. Eminim tüm devlet yetkilileri, yarın taziye mesajları yayınlayacak, herkes beni öldüren katile küfredecek ve O’nun en ağır cezayı alması için mahkemeler kuracaklar. Ama ben geri gelemeyeceğim, yeniden baharı karşılayamayacağım. O yüzden sizden talebim, ölümüm bir devrin başlangıcına kapı aralasın. Söz ile değil, iş ile kadınlar güçlendirilsin. Güçlendirilsin ki, ataerkil sistemin yarattığı eşitsizlik dumanı dağılsın ve kadınlar kendi hayatlarının sahibi olduklarını haykırdıklarında öldürülmesinler.

 

*Elif Lort, 8 Mart 2020 tarihinde apartman girişinde, sokakta Abdullah Çelik tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İçinde yaşadığımız ataerkil sistemin ürettiği eril şiddet, bir kadının daha hayatını ellerinden aldı.