Öyküler yarıştı -5-
Öykülerimizin bugün sonuncularını yayınlıyoruz. YENİDÜZEN-Deniz Plaza 2. Öykü yarışmasında dereceye giren öykülerin sonunda kategorilerinde başarı ödülü elde eden öğrencilerin öyküleri yer alıyor. ‘Küçüğüz ama bizim de haklarımız’ var ve ‘Artık sevgiyi üretelim kavgayı değil’ konularını seçen öğrenciler belki yaşadıkları bir olayı belki hayallerindekileri yazıya döktüler.
Konu: Küçüğüz ama bizim de haklarımız var.
Kevser Nur KAN
Yaş 11
23 Nisan İlkokulu
Benim De Haklarım Var
Yeni evimize taşınıyorduk. Gerçekten çok üzgündüm. Okulumu, arkadaşlarımı ve evimi bırakmak bana çok zor geliyordu. Annem eşyalarımızı tek tek kutulara yerleştiriyor, ayrıca yeni eve taşınacağımız için üzülüyordu. Üzüntüsü yüzünden belli oluyordu.
O gün okulun karne günüydü. Karnemizi alıp yaz tatiline çıkacaktık. Karnemin hepsi 10’du. Çok mutluydum. Arkadaşlarım ile vedalaşıp evin yolunu tuttum. Eve gittiğimde evin bomboş olduğunu gördüm. Bunun nedeni çok açıktı. Eşyalarımız yeni evde yerlerini almıştı bile. İçerdeki odadan bir ses geliyordu. Bu annemdi. Benim başımı okşayıp:
- Üzülme Mine. Burada hayatımız zorlaştı. Okulun ve babanın işyeri buraya çok uzak. Fakat yeni ev bizim şartlarımıza çok uygun. Hem sen de yeni arkadaşlar görecek, yeni yaşantılar keşfedeceksin. İnan bana canım, dedi. Mine biraz düşündükten sonra annesine hak verdi. Bu sırada annesinin seslenişi ile irkildi:
- Kuzum, haydi çıkıyoruz.
- Ama daha karneme bile bakmadın ki!
- Yeni evimizde baban ve kardeşin bizi bekliyor.
- Tamam, geliyorum.
Kardeşim daha 3. sınıfa gidiyor. Fakat birçok araştırma yapıp, yeni şeyler keşfediyor. En sonunda evimize vardık. Karnemi inceledik. Sonra kardeşim araştırma yapmak için bisikleti ile mahalleyi turlamaya çıktı. Herkes ile tanışıp konuşuyor durmadan sorular soruyordu. Yaklaşık 2 dakika sonra kapı çaldı. Açtım. Gelen mahallenin kızlarından biri olmalıydı.
- Merhaba benimle arkadaş olur musun? Ben karşı komşunuz Gülten. Benimle dışarı gelirseniz daha iyi tanışabiliriz dedi.
- Anneme sormalıyım izin verirse gelirim dedim. Gidip sordum, izin verdi.
Gülten ile dolaşırken herkes bizi yukarıdan aşağıya kadar süzüyordu. Dayanamadım birine sordum.
- Afedersiniz. Niçin bize öyle bakıyorsunuz?
- O mahallenin en cahil kızıdır. Türkçeyi bile daha doğru düzgün konuşamıyor. Ayrıca üstünün başının haline bak.
- Olsun kalbimdeki yeri benim için daha önemli. Diğer kız konuşmaya girişti;
- Kafana saksı mı düştü yoksa canına mı susadın? Herhalde baban evde yok. Yoksa nasıl dışarı çıkasınız ki; dedi. Yanıma ve arkama baktğımda Gülten yoktu. Bu Kızın söyledikleri onu üzmüş olmalıydı. Gülten’i gördüm. Ona doğru koştum. Yetişemedim. Evine doğru gidiyordu. Gittiğimde eve girmişti bile. Kapıyı çaldım. Kapıyı Gülten açtı. Ağlıyordu. Bana:
- Git buradan ben fakirim, cahilim. Size uyamam. Ayrıca üstüme bak. Her şeyi göze alarak dışarı çıkmıştım. Fakat… dedi. Sözünü bitirmeden kapıyı kapattı. Çok üzülmüştüm. Eve girip olanları aileme anlattım. Annem, babam ve kardeşim yarın onu bize çağırabileceğimi ve bizde konuşabileceğimizi söylediler. Akşam yemeğinden sonra hep birlikte oturup güzel bir aile dizisini izlemeye başladık. O sırada bir yerlerden çığlık, ağlama ve bağırma sesleri geliyordu. Televizyonu kapattık. Söylenenlerden şunlar anlaşılıyordu:
- Lütfen yapma. Ne istersen yaparım. Anneme vurma. Lütfen. Birkaç dakika sonra sesler kesildi. Biz de yatma hazırlıklarını tamamlayıp yattık. Sabah kahvaltısından sonra Gülten’i bizim eve çağırmak için gittim. Kapıyı sakallı, bıyıklı, saçları uzun olan bir bey açtı. İlk ben konuştum:
- Merhaba
- Ne var?
- Hiiiiç; Gülten bize gelebilir mi? İçerden bir ses geldi.
- Kim gelmiş?
- Bilmiyorum. Karşıda oturan kız sanırım.
- Ne istiyor?
- Gülten’i çağırıyor. Sonra bana dönüp;
- Sen nerden tanıyorsun onu?
- Dün dışarı çıktık da. Daha doğrusu birlikte çıktık…
- Anladım dedi. Tam anlamadım ama sonra içinden “gösteririm ben sana” diye söylendi sanırım.
- Gülten gelemez. O sırada içerden Gülten geldi. Konuşmalarımızı duymuş olmalı ki “Lütfen gideyim.” diye tutturdu. Babası sinirli bir şekilde çıkıştı.
- Olmaz dediysem olmaz. Bir lafı kaç kere söyleyeceğim. Eve doğru döndüm. Evin kapısının zilini çaldım. Sesler geldi. Bu Gülten ve babasının sesleriydi.
- Sen bana sormadan dışarı çıkarsın öyle mi? Hem de o havalı kızla…
- Benim bir suçum yok. Niçin beni dövüyorsun? Diyerek kendi haklarını savunmaya çalışıyordu. Fakat babası Gülten’in hakları olduğunu kabullenmiyor, bu evde sadece kendi sözlerinin dinleneceğini söyleyip duruyordu. Oysa ki bizim evde kardeşim, benim ve annemin de düşünceleri alınıyordu. Sadece babamın değil. Sonra Gültenlerin kapısı açıldı; Gülten elinde valiz evden atılmıştı. Babası:
- Yaptığın şeylerin cezasını çekene kadar ne yaparsan yap ama eve gelme. Ama baba sözü dinlemeyi öğrendim dediğin zaman eve gelebilirsin. Gülten’in yüzü kan içindeydi. Babası birkaç dakika sonra evden ayrıldı. Gülten’in durumuna o kadar üzülmüştüm ki neredeyse ağlayacaktım. Gidip Gülten’e sarılmak istedim. Sarılamadan evin kapısı açıldı. Bu Gülten’in annesiydi. Gülten’i eve almak için kapıyı açtı. Fakat Gülten bayılmıştı. Annem, lütfen yardım edeyim. Lütfen. Annesi kabul etti. Annem Gülten’i kucakladı. Benden arabanın anahtarını istedi. Koştum getirdim. Arabaya binip hastaneye doğru yol aldık. Gülten’in annesi Nermin Teyze ağlıyordu.
- Ah güzel yavrum. Kaderin güzel değil kaderin, diye bağırıyordu. Hastaneye vardığımızda polis annesini sorguya çekti. Konuştuklarını duydum. Polis:
- Olayı anlatır mısınız?
- Çok kötü bir şekilde merdivenlerden düştü deyip geçti.
Oysa ki Gülten’i babası dövmüştü. Sanırım annesi babasından dolayı gerçekleri söyleyemedi. Birkaç dakika sonra babası da geldi. O da sorguya çekildiğinde annesi gibi “merdivenlerden düştü” dedi. Anneme olayı anlattım. Annem de gidip Bey’e “Niçin merdivenden düştü dediniz diye sorunca;
- Bu bizim ailemiz. Lütfen siz karışmayın, dedi. Eve döndüğümüzde konuyu babamla görüştüm.
- Babacım, peki Gülten’in suçu ne?
- Kızım, hayattaki bazı insanlar suçları olmasa da bazı etkenlerden dolayı haklarını savunamayıp diğerlerinin verdiği cezaları çekmeye mahkumdurlar. Fakat bir gün kendi haklarını savunmayı öğrenip, suçlarının olmadığını kanıtlar ve bu sefer onlara ceza veren kişinin suçunu ispatlamış olurlar dedi. Bu sözler çok açıklayıcıydı.
(üç ay sonra)
Okullar açılalı bir hafta olmuştu. Gülten’in hakkında rehber öğretmen ile görüşecektim. Bu konuyu öğretmene söyledim. Gitmeme izin verdi. Gidip olanları rehber öğretmene anlattım. Rehber öğretmenimin adı Dilek idi. Dilek öğretmen Gültenlerin evini sordu. Öğretmene “Eğer bugün okul çıkışı benle eve gelirseniz sizi Gültenlerle tanıştırıp konuşturabilirim” dedim. Kabul etti. Okul çıkışında yanına gittim. Birlikte evin yolunu tuttuk. Ona Gülen’in babası tarafından okutulmadığını, dövüldüğünü, yemek verilmediğini, sağlığı ile ilgilenilmediğini ve haklarının korunmadığını söyledim. Öğretmen:
- Öyle ise Gülten ne için kendi haklarını savunmuyor?
- Savunmak istiyordur ama babası gözünü açtırmıyor. Konuştuğu an onu susturuyor. Düşüncelerini bile merak etmiyor.
- Niçin polise söylemiyorlar?
- Babası onları evine sokuyor, dövüp hırpalasa bile yine babasını seviyormuş.
Eve geldiğimizi fark ettim. Zaman ne kadar hızlı geçiyordu. İlk önce benim evde yemek yedik. Sonra Gültenlerin kapıyı çaldık. Kapıyı açan babası
- Ne var? Gidin başımdan… Hep gelip duruyorsunuz diye bizi tersledi. Öğretmen:
- Bizi içeri davet etmeyecek misiniz?
- Hayır.
İçeriden bir ses geldi.
- Kırk yılın başı misafirimiz gelmiş. Buyurun gelin. Beyim şaka yapıyor. İçeri girdik. Nermin Teyze hastaydı. Boylu boyunca yatakta yatıyordu. Gülten seslendi,
- Haydi Mine gel yanıma. Odasına gittim. Oda o kadar soğuktu ki donuyordum. Ayrıca odada tek bir yatak vardı. 2 de minder. Yatak öylece yerde duruyordu. Minderler ise yatağın hemen başucundaydı. “evcilik oynayalım” dedi. Sadece 3 tane eşyası vardı. Eski bir bez bebek, bir adet kamyon ve en sevdiği oyuncağı olan yeni bir bebeği… Bana en yeni bebeğini vermek istedi. Ama içi vermek istemiyordu. Ben de almadım. Almadığım için sevinmişti sanki. “Susadım” dedi. Mutfağa gittik. 3 adet minder. Yer sehpası ve ocak vardı. Onlar da yemek pişirmek, yemek yemek ve oturmak için vardı. Aniden bir bağrış sesi geldi. Koşarak gittik. Öğretmen.
- Ben Gülten’in okumasını istiyorum. Hiçbir çocuğun bu şekilde yaşamasına izin veremeyiz. Öğretmen olarak hiiiç veremeyiz. Çocuğu o kadar korkutmuşsunuz ki haklarını bile savunamıyor” diyordu. Bey ise
- Kızlar okumaz. Hele hele kızlar hiiiiç okumaz diyordu. Beyin son sözleri:
- Bizi rahat bırakın. O benim kızım, sözleri olmuştu. Öğretmen “Siz içeri gidin” dedi bize dönerek. Odaya gittik. Pencerenin altındaki konuşmaları duyduk.
- Gülten fakir, cahil kızın teki. Bu yeni gelen kız Mine hep onunla oynuyor fakat Mine çok akıllı ve zeki bir kız. Niçin bizim gibi kızlarla oynamıyor da gidip onunla oynuyor anlamıyorum. Bu sözlere Gülten çok sinirlendi. Koşarak salona girdi. Öyle konuşmaya başladı ki salonda çıt yoktu.
- Bıktıııım. Bu hayattan, bu adamdan, bu mahalleden bıktım. Bu adam da benim babam değil. Benim babam öldü. Bu adam bizimle hastanede tanıştı. Fakirim diyerek bizim evimize girmeyi başardı. En başta çok iyi bir insandı. Ama şimdi kumar oynayıp içki içiyor. Bana çok kötü davranıyor. Benim de kendi haklarım var. Yaşıtlarımla oyun oynamak, okumak, güzel bir aile ortamı yaşamak, başarmak, sağlıklı beslenmek ve sağlıklı olmak benim de hakkım. Sakın bana karışmayın. Haklarımı savunuyorum. Bunları ilk kez savunsam da haklarımı savunmak da benim hakkım. Bunca yıldır böyle yaşadım. Artık haklarımı savunarak güzel bir yaşam süreceğim. Küçüğüm ama benim de haklarım var dedi. Sonra polisi aradı. Beyi teslim ettik. Gülten ve annesi artık güzel bir yaşam sürüyor. Anneannesinde kalıyorlar.
Şimdi birkaç ayda bir görüşüyorum. Okula başlamış. Okumayı, yazmayı öğrenmiş. Anneannesi ona en sevdiği yemeklerden pişiriyor, dedesi güzel oyuncaklar alıyormuş. Orada çok iyi arkadaşlar edinmiş. Ayda bir geliyor. Bizi ziyaret ediyor. Mahallenin kızları onu sevmeye başladı ve arkadaşlık teklif ettiler. Kabul etti. Bu duruma çok sevindim.
Gülten’in annesi yeni biriyle evlendi. Bu bey Gülten’i sevip koruyor. Gülten’e yeni bir kardeş geldi. Adını Gülsen koydular. Gülten kardeşine çok iyi bakıyor. Onu koruyor. Gülten’in son yolladığı mektuba göre Gülsen’i ve babasını çok seviyor. Ayrıca Gülsen gülmeye başladı. Gülten’in mutluluğu beni de mutlu ediyor. Umarım ki, Gülsen’in kaderi Gülten’in geçirdiği kötü günlere benzemez.