BENİM GÜZEL HATALARIM

Neşe Yaşın

İnsan, içinde yaşarken göremiyor pek çok şeyi… Bir konudaki tutumun, davranışın doğru ve haklı duruyor o an. Yıllar sonra dönüp baktığında “Ben bunları nasıl yaptım?” diyebiliyorsun ama… Çözümlenmemiş, yarım kalmış, yüzleşilmemiş olanın hayaletleri dolanmaya devam ediyor sonraları hayatımızda.

Kapkara alanlarla dolu her birimizin belleği… Akla gelir gelmez bizi her şeyden ve herkesten koparıp içine doğru çeken bir girdap gibi bazı anılar. Bütün bunlar bugüne dair bir tutukluk yaratıyor kimi zaman… Gençlik cesaretinin yitişi böyle bir şey sanırım. Geçmiş çoğaldıkça bugünün önünü kesmeye, ona korku ve kaygıyla engel oluşturmaya başlıyor. Mazinin kötü deneyimi geleceğin aşılması zor duvarı haline geliyor böylece.

Sonuçta hatalar hep olacaktır. Onların öğrettiklerinin değerini bilmek önemli olan... Hatalardan kaçanlar, sürekli her şeyi tartıp, biçip öyle hareket edenler tekdüze hayatlardan kurtulamıyorlar. Ben sağduyulu olamamışımdır hiçbir zaman. Öylesine bırakmışımdır kendimi hayata… Kalbim, adalet duygum, arzularımın özgürce akışı olmuştur rehberim. Böyle olunca bir yerlere toslayabiliyorsun sıklıkla. Sonradan gelen pişmanlıkların oluyor. Örselenip yıpranma olasılığın güçleniyor. Yine de diğer türlüsünü; Yani, katı, tutuk, hesaplı bir insan olmayı istemezdim doğrusu. İçimdeki serüvenci yanı, savrukluk ve disiplinsizliği seviyorum itiraf etmek gerekirse. Çok daha özgürlüğe dair böylesi…

Birisi diyebilir ki, içinde burukluk, pişmanlık, suçluluk bırakan geçmişteki bazı yaşanmışlıklar olmasa şimdi daha huzurlu ve rahat olmaz mıydın? Olurdum kesinlikle… Ama böylesi bir hayat da çok düz bir hayat olurdu herhalde. Dünyayı şimdiki gibi kavrayamamış, içimi böyle zenginleştirememiş olurdum o zaman da.

Bazı hayatlar bilirim; Hesaplı, disiplinli,  dikkatli ilerlerler. Başlarını belaya sokmamaya, huzurlarını kaçırmamaya özen gösterir kahramanları… Kendilerini tehlikeye atmazlar ve güvenliği hep ön planda tutarlar… Her şey yolunda gider bir süre… Ama hayat işte… Hiç hesapta olmayanı da çıkarır bir gün insanın önüne… Acılara, zorluklara talimli olmayanlar çok bocalarlar böyle durumlarda… Hafif bir rüzgârla yıkılıverirler.
Sonuçta başkalarına zarar vermediği, en azından bunu kasıtlı ve planlı yapmadığı zaman masumdur her hata… İnsan kendine ne kadar kızarsa kızsın, içerden bildiği özel nedenler suçu hafifletici unsurlardır.

Doğruyu, en adil olanı kim kaybetmiş ki biz bulalım?  Ne yapsan olmaz bazen. Sen en doğrusunu yapıyorum sanırsın ama kendine ve başkalarına zarar verebilir yine de yaptığın.

Hata yapma korkusu kadar güzele doğru değişimin önünü kesen başka bir şey yoktur. Temkinlilik bir yere kadardır. Korku, eylemsiz kılar insanı, statükoyu korumaya yöneltir. Cesaret, yenilgi getirebilecektir ama denemiş olmak da önemli bir şeydir sonuçta.

Cesaret etmemek, denemeye kalkışmamak hükmen mağlubiyeti kabul etmek demektir. Boyun eğilmiş, mevcut duruma rıza gösterilmiştir. Hedefe ulaşılamasa bile mücadele sırasında edinilen deneyim az şey midir? Aslolan yolculuktur, zafere ulaştırmasa da insana kattığı zenginliktir.

Çok hatalar işledim daha önceleri ve işlemeye de devam ediyorum… Çok yenilgiler yaşadım ve yenilerinin geleceğini biliyorum. Körü körüne değildi bunların hiçbiri. Yola çıkarken işaretleri yanlış okumuşumdur kimi zaman… Belki, birisinin kafa karışıklığını hayra yorup onun olmasını istediğim yerde olduğunu varsayarak öyle hareket etmiş ve düş kırıklığı yaşamışımdır. Yenilgilerim yıllar sonra bir ödül olarak geri gelebilmiş, aslında o gün göremediğim birer zafer olduklarını duyumsatabilmişlerdir bana… Bir yenilgi için kahrolurken daha sonra bir gün aslında hiçbir şeyin sandığım gibi olmadığını, hesaba katılmamış faktörler olduğunu keşfedip rahatlamışımdır…

Hata yapmak istemiyorum ama yine de korkmuyorum hata yapmaktan… Cesaretle hatanın kardeş olduğunu görebiliyorum çünkü…

Ben kendimi bağışlayabiliyorsam ve birileri beni hatalarımla sevebiliyorsa bundan güzel ne olabilir. Hep var olacaklar biliyorum; benim o güzel hatalarım.