“Benim meme uçlarım varsa erkeklerin de var"

Cenk Mutluyakalı

İnsan bedeninin “edep haritası”nı ilk kim çizdi hep merak ederim.
Hani şu meşhur “incir yaprağı”nın nerelerde olacağına nasıl karar verildi acaba?
Neden kadının memesi örtülüyor ve erkeğinki neden çıplak kalıyor, bunu anlamak mümkün değil.
Hepimize böyle öğretilmiş.
Çıplaklığın barikatlarını kimin döşediğini bilmesek de buna mutlak uyum sağlıyoruz.

*  *  *

İlhan Berk’in “Eleni’nin o yerleri ışıyor birden / birden pırıl pırıl evren’’ dediği “o yerler” nasıl işlemişse içimize, tam anlamıyla bir büyüye dönüşüyor.
“O müselles / Hiç ağda görmemiş ayda / Allahıma güzel” der ya Can baba…
Müselles dediği “üçgen” demek...
Üçgeni de bilirsiniz!
Ve işte budur edep haritasının geometrisi…

*  *  *

Oysa aşk, seks ve şehvet kölesi Eros’un ya da güzellik tanrıçası Afrodit’in bedeni tümüyle çıplaktır.
Kanatları vardır Eros’un…
Bir de oku, yayı...
Hepsi bu...
Afrodit’in ise saçları dolanır memelerine…

*  *  *

Bir şaire sormuştum bu soruyu:
“Kim çizdi insan bedenin edep haritasını?”
Unutmuyorum yanıtını:
“Her neresi ki gördüğün zaman içinde sevişme hissi uyandırır, işte orası ayıptır!”

*  *  *

Şimdi nereden çıktı tüm bunlar, diyeceksiniz…
Kanadalı bir kadının kavgasını okudum, aklıma geldi.
İş yerine “sutyen” takmadan gittiği için işten kovulmuş.
Bir hukuk mücadelesine başlamış böylece…
“Sutyen berbat bir şey” diyor ve şu soruyu da boyunlarımıza asıyor:
"Bu cinsiyete dayalı bir konu o yüzden de insan hakları meselesi. Benim meme uçlarım varsa erkeklerin de var."

*  *  *

İşte size bir insan hakları meselesi daha!
Bence “piyasacı” bir durum üstelik…
Düşünsenize ne büyük bir “piyasa”, nasıl önemli bir “rant” var ortada!

*  *  *

“Ah! Kanımda yengeçler! Tenin ve etin dili” demişti Fikret Demirağ.
Öyle ya..
Ten’in de vardır dili…
Ve incir yaprağı, hayatın “ten”e sansürü!
Kendimizi bildik bileli...

 



Herkesin eli 'taş' bastı (!)

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Bizim mahallede taş yok.

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Hele bir herkes koysun da bakarız.

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Ya ne güzel söyledin ama ellerimi bulamıyorum.

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Bir tek taş verilmez!

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Önce “taşlarımızı” tanısınlar.

- Herkes elini taşın altına koysun.
- “Ana”mız ne diyor bu konuda?

- Herkes elini taşın altına koysun.
- “Elini taşın altına koyma tahsisatları” ödenmeden şuracıktan şuracığa parmağımı kıpırdatmam.

- Herkes elini taşın altına koysun.
- Herkes derken?

 



NOTÇUKLAR

  • Polis Genel Müdürü de başka bir alem: “Daha fazla cop kullanmamak için inisiyatif alıp biber gazı kullandık” diyor.
    Mazerete bak, hizaya gel!
     
  • GÜNEYE geçmek istedi ya hayvan üreticileri... Peki polis niye engel oldu? Eğer engel olmasaydı, kaç kişi gidecekti? Gidip de ne yapacaktı?
    Belki de UCUZA et alacaklardı (!)

Ayıp oluyor!

Cahilin teki memleketin orta yerinde “kabadayılık” gösterisi yapmış.
"Sosyal medyada bir polisin yorumunu gördüm, "Helal olsun" diyor.

*  *  *

Bu sosyal medya dediğimiz mecra da hayatın içinde bir yerdedir, başka bir “gezegen” değil.
İnsanların sorumlulukları sosyal medyada oldukları zaman ortadan kalkmıyor.
Hele de görevi yasaları gözetmek, hukuğu korumak, eşitlik olan insanlar çok daha özen göstermelidir, her zaman, her yerde...
Ayıp oluyor.

 



AV ZAMANI

Ekonomik krizde “av”ı yasaklamak kimsenin aklına gelmedi.
Ya da “bu darboğaz geçinceye kadar, ara vermek...”
Hem kuşlar kurtulurdu, hem dünya parasını havaya atmazdık.
Düşünsenize kaç avcı var.
Ne kadar fişek...
Kaç para?
Hepsi havaya!
“Önce örtülü ödenekten başlansın” denecektir, yine!
Alıştık nasılsa…
Bir ayıp, ötekini örtüyor yurdumda.
 


Ulaştırma Bakanı’na iki mesaj…

Biri okurdan…
“Sevgili Cenk, bir süre önce bir istatistiğe rastlamıştım medyada, hani şu lüks otomobil ve Ranger Rover gibi araçların öden(e)meyen seyrüseferleri! Bunlara da bir el atsa sayın Ulaştırma Bakanı. Hepsi devlet kayıtlarında mevcut ve buradan devletin yüklü bir alacağı vardır.
Ya ödesinler ya da bu lüks araçları devretsinler!”

:::

Bir diğeri de kendimden…
Sayın Bakan, çok zamandır Lefkoşa’da, Girne’de, ana yollarda görüyorum.
Hani şu “hız gösteren” elektronik ekranlı kuleler…
Ne işe yarıyor bunlar?

Üstelik hep de yanlış gösteriyor!
Bu yatırımı kim yaptı, kaç parası gitti devletin, niçin yaptı?
Hızımızı görmek için önümüzdeki göstergeye bakmak varken, niye göğe bakalım sahi?
 




Yanıt hangisi?

Şu meşhur yarışma:
Kim 500 milyon ister.
Soru: “KKTC'de hangisi yok?”
- Başbakanlık.
- Valilik.
- Kaymakamlık.
- Muhtarlık.

Bu soru düşmeli!
Sizce?
İsteyerek mi yapıyorlar ne!!!


 

Ne demiş İbn-i Haldun?
''İnsan beyni, değirmen taşına benzer.  İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür durur.”