Berberim sorardı; “Böyle bir şey?”

Tayfun Çağra

“Böyle bir şey?” diye sorardı çocukluğumda gittiğim berberim saçlarımı kestikten sonra…

Saçlar gittikten sonra “böyle bir şey?” diye sorulsa ne olur, sorulmasa ne olur?

Ama yine de sorardı işte berberim, çocuk da olsam fikrimi almak için… Fikir almak için geç olsa da ‘kibarlık’ olsun diye sorardı işte adam…

***

Şimdilerde ise geç de olsa “böyle bir şey?” diye soran yok.

Yaparlar, olur biter.

Hem çocuk da değil karşılarındakiler… Bir toplum.

Ustalarından öğrendiler;

Bir şeye karar verirler, ne bir danışma, ne bir görüş, ne bir uzlaşı…

Hiçbir şey yok, “ben yaptım oldu” derler.

***

Donmuş et getirmeye karar verdiler örneğin…

Hayvancılar günlerce bakanlık kapılarında eylemler yaptılar, kapıları kırdılar ama yine de geliyor et.

Hem de donmuş.

Ne almışsanız yeyip bitirmek zorundasınız üstelik… Böyle de bir dert var. Alabilirseniz eğer, çözüldükten sonra yine dondurup kullanma olanağı yok.

Dün görüşecekti Başbakan hayvancılarla ama Türkiye’den çağrılmış olmalı, hemen gittiği için hayvancıları Cuma’ya bıraktı.

***

Türkiye’den su geleceğinde, daha doğrusu biri “KKTC’ye su yollayacağım” dediğinde (acaba bedava mı gelecek?) soruları da dolaşırken kafalarda yerel su kaynaklarının iyi değerlendirilmesi, göletlerin bakımının yapılması, su yollarının temizlenmesi, önüne beton engeller dikilmemesi uyarıları yapılmıştı.

“Böyle bir şey?” diye sorulmamıştı yine… Su geldi, faturalar katlandı, birden denizin altındaki boru ikiye ayrıldı, Geçitköy Barajı’nda su kalmadı ve uzun bir süre susuz kalmıştı Kıbrıs’ın kuzeyi…

***

O zaman da yerel su kaynakları değersiz görülmüş, ilgi gösterilmemiş olduğundan yetersizlik yaşamıştık. Şimdi de oldu. Bu kez pompa istasyonunda arıza oldu. Yine susuz kaldık. Ancak bu susuzluğun ne kadar süreceği, arızanın ne zaman giderileceği konusunda bir bilgi yok. Çünkü memlekette otorite yok. “Suyu ne zaman vereceksiniz?” sorusunu sorabilecek bir yetkili yok. Hem de kime? Bir şirket yetkilisine…

***

Yine yerel su kaynakları gündeme geldi. Ama o zamandan bu zamana bu kaynaklarla ilgili bir iyileştirme yine yapılmadı.

Hoş, yapılsa da günden günden plansız büyüyen nüfusa yeterli olmayacağı herkesin malûmu artık…

***

Nüfus hikâyesi de öyle. Yani “böyle bir şey?” sorusu ne öncesinden, ne sonrasından sorulmadı kimseye… Nüfusumuz belli değil. Türkiye’den gelen nüfusu geçtim, Rusların nüfusu 50 binlerle ifade ediliyor artık… Öte yandan Yahudiler, çok öncelerden Adamızda bulunan İngilizler… Kendi toprağımızda ‘azınlık’ durumuna geliyoruz artık. Rumlara karşı ‘azınlık kalmamak’ için plansız (belki de planlı) nüfusumuzu artırıyoruz ya!.. Neredeyse Ruslara oranla bile azınlık durumuna düşmüş durumdayız.

***

Evimizde, sokağımızda, iş yerimizde, paramız varsa kendi toprağımızda gezdiğimiz yerde başka kültürlerin egemenliğine, hayat tarzına uyum sağlama gayretine giriyoruz… “Aman göze batmayalım, rahatsızlık vermeyelim gelenlere” telaşının yaşandığı ana yurdumda egemen eşit devletin ne menem bir şey olduğunu çok merak ediyorum.

***

Hem susuz, hem elektriksiz, hem yönetimsiz ‘egemen eşit devlet’in ne olduğunu biri bana anlatabilir mi acaba?

Zamansız ve habersiz kesilen elektriğe sürekli zam gelirken, 2 ay önceki %15 zammın ardından bu ay da %13 bindirilen zam takip ederken suyun yokluğunda elektrikler de gidiyor… Sıcaklığın 45 derecelere çıktığı günlerde hem de…

***

Hade öncesinde sormuyorsunuz, hiç olmazsa sonrasında ‘kibarlık’ olsun diye birileri “böyle bir şey?” diye sorabilir mi lütfen!