CENGİZ ÇANDAR
Stolperstein, sürçen taş ya da tökezleme taşı anlamına geliyor. Berlin'de Yahudiler'in yoğun yaşadığı mahallelerde görülür. Parke taşla kaplı sokaklarda yere bakarak yürürseniz, gözden kaçırmanız mümkün değil. Her birinin üzerinde toplama kamplarına götürülen Yahudiler'in isimleri, doğum tarihleri ve kamplara götürüldükleri tarihler yazılıdır.
Çeyrek yüzyıl önce dünyanın, ülkelerin, ulusların, halkların, bireylerin, milyarlarca insanın kaderini değiştiren bir olay gerçekleşmiş, Berlin Duvarı çökmüştü.
Tabii ki, simgesel anlamda. Berlin Duvarı, Berlin’i ayırırken, Almanya’nın Batı ve Doğu diye bölünmüşlüğünü ve Almanya üzerinden Avrupa’nın bölünmüşlüğünü, “iki-kutuplu” ama “Avrupa-merkezli” olarak dünyanın bölünmüşlüğünü de ifade ediyordu.
O nedenle, Berlin Duvarı’nın çökmesi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi anlamına geliyordu. Soğuk Savaş da, tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi küresel ölçekte idi ve Birinci ve İkinci Büyük Savaş ile kullanılan yöntem bakımından ayrılsa da –zaten adı o nedenle “Soğuk Savaş” olarak konulmuştu- o da bir tür “Dünya Savaşı” idi.
Berlin Duvarı’nın yıkılması, 20. Yüzyıl’daki son dünya ölçeğindeki savaşın sona ermesinin ilânıydı. Nasıl İkinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’nın ürünü ise, Soğuk Savaş da, İkinci Dünya Savaşı’nın ürünüydü. İçinde yaşadığımız bugünün dünyası ise, Soğuk Savaş sonrasının, “tek kutuplu” ancak yerine tam yerleşememiş yeryüzünün yansıması.
Berlin’in ve giderek Almanya’nın ve bugünkü manzarasıyla Avrupa’nın birleşmesinin yolu açılırken, Sovyetler Birliği yok oldu. Onunla birlikte Yugoslavya da ortadan kalktı.
Sovyetler Birliği’nin yerini, “fizikî anlamda” 15 yeni cumhuriyet, çok kanlı biçimde dağılan Yugoslavya’nın yerini ise bir zorla yapıştırılmış, kendi içinde iki ayrı devlet gibi bir federasyon, toplam 7 yeni devlet aldı. Çekler ve Slovaklar, “Katolik nikâhı”nı “medeni boşanma” ile noktalayıp, AB içinde yeniden buluştular.
Soğuk Savaş’ın sona erişinin yani Berlin Duvarı’nın çöküşünün yol açtığı “artçı şoklar” ve meydana getirdiği “tektonik sarsıntılar”, Avrasya’da ve bu arada Ortadoğu’da şiddetli ve kanlı biçimde yaşanmaya devam ediyor.
Berlin’de duvarın çöküşü bir metafor olarak kullanıyor. Yoksa, 13 Ağustos 1961 günü inşa edilmeye başlayan ve şehri ikiye bölmekle kalmayıp, Batı Berlin’i dört tarafından kuşatılmış bir ada, Doğu Berlin’i ise insanların seyahatini engelleyen bir bakıma geniş bir hapishaneye dönüştürmüş olan Berlin’in Doğu ve Batı bölümünü ayıran iç duvarının uzunluğu 43 kilometre idi. Toplamı 155 kilometre. Doğu ve Batı Berlin arasında biri demiryoluyla olmak üzere 8 geçiş noktası vardı. Gözetleme kuleleri, elektrikli ya da dikenli tellerin üzerini kapladığı duvar, genellikle 3,5 kilometre yüksekliğindeydi.
9 Kasım 1989 gecesi “Berlin Duvarı’nın çöküşü” olarak kayda geçmiştir ama bu duvarın duvar olarak ortadan kalkması iki yıl sürmüştür. 9 Kasım gecesi, Doğu Berlin’in Pankow semti ile Batı Berlin’in Wedding semti arasındaki Bornholmer Strasse arasındaki geçiş noktasında karşılıklı geçişler serbest bırakılmıştı.
Olay, Doğu Almanya’nın tek parti iktidarında parti sözcüsü ve politbüro üyesi Günther Schabowski’nin basın toplantısındaki bir açıklamasının yanlış anlaşılması olarak anlatılsa da, Doğu Almanya rejimi, Sovyetler’de ve tüm sosyalist ülkelerde yaşanmaya başlamış olan gelişmeler sonucunda, artık, “seyahat özgürlüğü”nü kısıtlayamaz hale gelmişti.
Yani, “baskı rejimi”nin ve Avrupa’nın “totaliter rejimleri”nin miadı dolmuştu. Almanca bir tabir olan “zeitgeist” yani “zamanın ruhu” öyle diyordu.
“Tarihi değiştiren” o tarihi geceden, Bornholmer Strasse’deki geçiş noktasının açılması epey geç bir saatte –9 Kasım Perşembe gününün ilk saatlerinde-gerçekleştiği için Berlinlilerin önemli bir bölümünün de haberi olmadı. Örneğin, o gece Batı Berlin’de bulunan Murat Belge de, gelişmeyi 9 Kasım sabahında uyandığı vakit öğrenmiş.
Kısa sayılabilecek bir süre önce Doğu Berlin’deydim. Haftada Doğu Berlin’in havaalanı Schönefeld’e Perşembe günleri tek sefer olduğunu hatırladım. Ankara’da Doğu Almanya Büyükelçiliği’nden vize alıp, akşamüstü saatlerinde Schönefeld havaalanına yani Doğu Berlin’e, yani bizim yüzyılımızın tarihinin en tarihi gününde Berlin’e ulaşmayı becermiştim.
Doğru Pankow’a, Türkiye Büyükelçilik rezidansına yollandım. Fazla vakit geçirmeden kendimi dışarı attım. Checkpoint Charlie’den, Potsdam’dan, ünlü casus değiş-tokuşu yapılan Glienicke Köprüsü’nden, Bornholmer Strasse’den, nereden Doğu’dan Batı’ya geçiliyor, nereden Batı’dan Doğu’ya dönülüyorsa, sabaha kadar sürekli olarak onbinlerce Doğu ve Batı Berlinli ile her iki yönde günlerce gittim geldim.
Bu “özgürlük ayini”ni Berlinlilerle birlikte günlerce sürdürdüm.
O günlerde doğanlar, bugünlerde 25 yaş ve üzerindeler. Berlin Duvarı’nı gözlerinde, zihinlerinde canlandırabilmeleri imkânsız. Bugünün Berlin’inde doğu bölümünde –bilenler için doğu, yoksa öyle bir yer yok- Bernauer Strasse ile Acker Strasse’nin kesiştiği noktada 100 metrelik bir yerde bırakılmış duvar, bir de müzesi var; insanlar gözlerinin önünde canlandırabilsinler diye ama zor. Görmeden, yaşamadan zor.
Benim Berlin ile, üstelik Doğu Berlin ile başlayan ve Duvar’ın yıkıldığı gün ile devam ederek pekişen özel ilişkim hep sürdü. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından çeyrek yüzyıl sonra Berlin doğumlu bir torunum olması da, şehir ile özel ilişkime yepyeni bir anlam kattı. Aylardır Berlin ile ilgili elime ne geçirdiysem okudum. Berlin’in her köşesini karış karış tanımak istercesine arşınladım. Stolperstein ile de bu sayede tanıştım.
Stolperstein, sürçen taş ya da tökezleme taşı anlamına geliyor. Berlin’in her köşesinde ama daha ziyade Yahudilerin en yoğun yerleşik olduğu Scheunenviertel adlı bölgede, Oranienburger Strasse ile Rosenthaler Platz ve Rosa Luxembourg Platz arasındaki üçgende yer alan mahallelerde daha sıkça görülüyor. Parke taşla kaplı sokaklarda yere bakarak yürürseniz, gözden kaçırmanız mümkün değil. Her biri, diğer parke taşlar büyüklüğünde ama pirinç kaplı taşlar bunlar. Altın sarısı renklerinin üzerinde, isimleri, doğum tarihleri ve oradaki evlerinden alınıp, dönmemek üzere gittikleri Temerküz Kampları’na götürüldükleri tarihleri yazılı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin elinde yitip giden Berlin’in Yahudilerinin.
Örneğin şöyle bir şey:
Regina Edel Burada Yaşadı
1896’da Doğdu
2.3.1943’te Tehcir Edildi
Auschwitz’de Öldürüldü
Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra Berlin’de başlatılan ve bugün binlerce olan Stolperstein’lar, Almanya’nın her yanına yayılmış durumda.
Duvar, sadece Berlin’i bölen bir beton yığını değildi. Belki de asıl önemlisi beyinlerin içindeki duvarlar idi.
Onlar da yıkıldı.
Stolperstein, onun kanıtıdır. Almanya’nın ve Almanların geçmişiyle yüzleşme cesaretini gösterebilmesidir. Almanya, asıl bu nedenle, Berlin Duvarı’nın yıkılışının 25. yılında, tartışmasız, Avrupa’nın en güçlü ülkesi, Avrupa’yı ayakta tutan ülke haline dönüştü.
2015 yılında, Berlin’de Yahudilerin yaptığını, ismini ve doğum tarihini koyarak, “24 Nisan 1915’te Tehcir Edildi” ve örneğin “Deir ez-Zor yolunda Öldürüldü” diye Ermeniler için Türkiye’de yapabiliyor muyuz?
Berlin Duvarı’nın çöküşünden bu yana 220 bin Yahudi Almanya’ya göç etti.
Diaspora’dan Türkiye’ye 2015 sonrası kaç Ermeni göç edecek? Göreceğiz ve Türkiye’nin ne kadar özgür ve demokratik bir ülke haline gelmiş olduğuna dair hüküm vereceğiz...
(RADİKAL – Cengiz ÇANDAR – 12.11.2014)