• Başta söyleyelim, bu kesinlikle olumlu bir şey; hatta bir tür ortaçağ karanlığına sürüklenmekte olan dünyamız için “umutlu” bir şey
Çok küçük bir azınlık hariç dünyada herkes, hayatını kaybeden Küba Devrimi’nin sembolü Fidel Kastro’yu saygıyla andı. Medya ve sosyal medyada tanık olduk ki yine küçük bir azınlığın göstermelik resmi açıklamaları hariç, ezici çoğunluk samimi duygularını yansıttı. Bu nedenle “siz ne hakla Fidel’e sahip çıkıyorsunuz” benzeri tepkiler anlamlı değil.
Peki nasıl olur da bir siyasi kimlik hem yaşamıyla hem de ölümüyle bu kadar geniş bir sempati uyandırabilir? Üstelik, herkesi memnun etmeye yönelik ortalarda bir siyasetle değil, “uç” sayılacak bir çizgide kararlı durarak!..
Başta söyleyelim, bu kesinlikle olumlu bir şey; hatta bir tür ortaçağ karanlığına sürüklenmekte olan dünyamız için “umutlu” bir şey. Şimdi Fidel’e bu kadar çok sempati gösterenlerin kategorilerini madde madde anlamaya çalışalım:
1. İsyan ve direniş: Dünya düzenine farklı gerekçelerle isyan eden çok, ancak düzenin ağababası ABD’nin dibindeki bir isyanı başarıya ulaştırmak ve bütün zorluklara karşın (sonucu ne olursa olsun) bugüne kadar direnişi sürdürmenin adı Küba ve Fidel’dir. İster sosyalist olsun ister milliyetçi, ister demokratik olsun ister diktatoryal, ABD’ye karşı hiçbir direniş Küba gibi uzun vadeli ve başarılı olamadı. Fidel ve Küba, her türlü direnişçinin imrendiği bir sembol haline gelmişti.
2. Sosyalist Küba: Fidel ve siyasetinin yaptıklarını aşağı yukarı aynen benimseyenler, Küba’yı sosyalizmin son kalesi ve dünyanın geleceği olarak değerlendiriyor. Sovyetler ve Sosyalist blok yıkıldı, hala sosyalist etiketini taşıyan ülkelerden Çin ve Vietnam kapitalizme kapılarını açtı, Kuzey Kore tipik bir diktatörlüğe dönüştü. Yani “sosyalizmi layıkıyla uygulayan bir tek Küba kaldı” diye düşünenler, Fidel’in koşulsuz destekçisi sayılıyor.
3. Adalet – Eşitlik – Hümanizma: Küba’da bazı şeylerin eksik ve yanlış olduğuna inananlar çoktur. Buna göre tek parti hegemonyasının sürdüğü ülkede demokrasiden bahsedilemez; dışa bu kadar kapalılık da savunulamaz. İnsanların alım gücü ve refahı gelişmiyor. Ancak bu küçük ülkenin inanılmaz zorluklara, ambargolara karşın inşa ettiği adalet, eşitlik mekanizması, kimsenin evsiz barksız, aç kalmaması saygıyı hak ediyor. Özellikle sağlık alanındaki başarılar ilgiyi Küba’ya çekiyor. Ayrıca Küba boyutlarının ötesinde bir performansla dünyanın neresinden gelirse gelsin yardım çağrılarına kulak veriyor. Bu yardımları herhangi bir emperyal veya hegemonik niyet taşımadan gerçekleştiriyor. Bu tablo hümanist dünyada büyük saygı görüyor.
4. Neo-liberal çıkmaz: Sosyalizmle alakası olmayanlar bile, adı liberal, sosyal devlet, neo-liberal ve hangi versiyonu olursa olsun kapitalizmin bitmeyen ve giderek periodları kısalan bir “kriz” mekanizması olduğunu teslim ediyor. “Evet, Sovyetler Birliği’nin başını çektiği reel sosyalizm kapitalizme alternatif olamadı, ayrıca Küba da reel sosyalist temeller üzerine kurulmuş bir rejim. Ama bütün baskılara karşın, krizler yaşamadan, eşitlik-adalet üzerine kurulu düzenini koruyan Küba’da bir hikmet olabilir” diye düşünenler az değil. Ayrıca “giderek anlamsızlaşan, oy verme ötesine geçemeyen liberal(temsili) demokrasi yerine, Küba’da katılımcılığı sokaklara kadar indiren ve seçimle sınırlamayan, Sokak Savunma Komiteleri gelecekteki demokrasi tasavvuruna temel teşkil edemez mi?” gibi sorulara kafa yoranlar da haliyle Fidel’e büyük sempati duyuyor.
5. Anti-Komünistler: Komünist Fidel Kastro’ya anti-komünistler neden saygı duysun? Ama duyuyor işte. İdeolojik olarak komünizme şiddetle karşı çıkan rejimler ve siyasetler, farklı nedenlerle ama en çok da ABD başta olmak üzere Batı’nın büyük güçlerinin, kendi ulusal ve bölgesel hegemonyalarına sınırlama getirme çabalarına karşı çıkarken Küba’yı örnek alıyorlar. Genellikle de kendi yapamadıklarını yapabildiği için de bu küçük ülkeye ve liderine derin bir saygı duyuyorlar. 93 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin ömrünün neredeyse tamamını anti-komünist kampanyalarla geçirdiğini bilmeyen yok. İşte böyle bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı’nın Fidel’in ölümü üzerine yayınladığı mesaj meseleyi çok iyi anlatıyor:
“Küba Devrimi’nin efsanevi lideri Fidel Kastro’nun ölümü büyük üzüntü ile karşılanmıştır. Siyasi tarihe derin izler bırakan ve ülkesinde sağlıktan eğitime, sanattan bilime pek çok alanda köklü reformlar gerçekleştiren Fidel Castro, Küba’daki genç kuşaklara yol gösterecek değerleri ve idealleri miras bırakmıştır. Hayatını adadığı mücadele sadece Küba’da değil, tüm dünyada yankı bulmuş ve farklı siyasi kamplarda dahi saygınlık uyandırmıştır. Küresel adaletsizliğe karşı çıkmış, daha eşitlikçi ve dayanışmacı bir dünya kurulması için çalışmıştır. ‘Başka türlü bir dünya mümkündür’ sözleri de, hangi siyasi görüşten olursa olsun, bugün Latin Amerika’dan Asya’ya,Ortadoğu’dan Afrika’ya, milyarlarca insanın ortak özlemini yansıtmaktadır. 1996 yılında Habitat toplantısı için İstanbul’a gelen Fidel Castro’ya halkımız tarafından gösterilen ilgi ve sevgi hala hatırlanmaktadır. Fidel Castro’nun ailesine ve dost Küba halkına taziyelerimizi sunuyoruz.”